Yeni Vehhabi destanı mı yazılıyor?

  • 17.12.2018 00:00

  İki aydır dünyanın tartıştığı Kaşıkçı cinayetinde, ABD Senatosunun vardığı son karara rağmen hala bir mesafe alınamadı. Asrın cinayetinde Türkiye’nin daha ilk hafta dünya ile paylaştığı kanaatin ötesine gidilemedi. Ortaya çıkan bütün delillere ve oluşan bunca kanaate rağmen dünya egemenlerinin bu konuda adım atamıyor olmalarını, tarih, büyük bir hayretle yazacaktır. Sonuna geldiğimiz 2018 yılının kesinlikle en önemli olayı (yılın olayı) Kaşıkçı cinayetidir. Aslında bu cinayet 21. yüzyılı da rehin alacak ve bu yüzyıl, tarihte bununla anılacaktır.

DİR’İYYE’DE FORMULA E

Bütün bunlar yaşanırken, Muhammed bin Selman ve BAE veliahdı Muhammed bin Zayed, Suudilerin ortaya çıktıkları tarihi Dir’iyye’de düzenlenen Formula E yarışlarında araba kullanıp ödül dağıttılar. Bilindiği gibi kapalı toplumlarda dikkatler bu tür etkinliklere çekilerek, hem güç gösterisi yapılmakta ve hem de iç muhalefetin sesinin yükselmesi önlenmektedir. Nitekim Muhammed b. Selman da veliaht olduğundan beri iç muhalefete rağmen başlattığı değişim söylemleri ve hareketleriyle; yeni bir Vehhabi destanı yaratmak istemektedir. Dir’iyye Formula E yarışı ve festivali bu destanın tanıtımını amaçlayan gösterilerden biri olarak tasarlandı. Fakat hesap edemedikleri yol kazasının (Kaşıkçı cinayetinin) gölgesinde gerçekleşti.

Dir’iyye, başkent Riyad’ın yaklaşık otuz kilometre dışında Suudi ailesinin 15-16. yüzyılda Katıf’tan gelip yerleştikleri yerdir. “Zırh” anlamına gelen bu ismin geldikleri yerden taşındığına dair spekülatif anlatımlar bulunmaktadır. Sözü edilen zırhın, Hz. Peygamber’in Medine’de rehin verdiği zırhın olabileceğine dair iddialar varsa da bu konuya girmeyelim.

17. yüzyıla ait bir Osmanlı belgesinde, Dir’iyye kale dizdarlığının, Suud ailesinin atalarına verildiği yazılıdır. Aynı yüzyılın kayıtlarında da Osmanlı Habeş Eyaleti’nin bir parçası olarak gösterilmektedir. Ancak bundan daha önemlisi, 18. yüzyılın ortalarında Vehhabiliğin önderi ve kurucusu olan Muhammed bin Abdilvehhab ile Suudilere ismini veren Muhammed bin Suud’un bir araya gelip Vehhabi-Suudi hareketini başlattıkları yer olmasıdır.

İki taraf arasında 1744 yılında burada yapılan anlaşma neticesinde; “asırlardan beri bozulan dini aslına döndürmek, Müslümanlar arasında yaygınlaşan bid’atlar ile savaşmak” için başlatılan hareket, bugünkü Suudi Arabistan’ı doğurmuştur. Buna göre; o tarihlerde Bedeviler arasındaki yaygın dini anlayışı ve şehirli Müslümanların hayatlarına egemen olmuş yaşama tarzlarını bid’at olarak niteleyip savaş açmışlardır. Vehhabiler, şirke sebep olacağı gerekçesiyle; özellikle başta sahabe mezarları olmak üzere bütün kabirlere ve bunları çağrıştırma ihtimaliyle her türlü tarihi mekana karşı antipati geliştirmişlerdir. Türbe ve mezarların ziyaretini, buralarda medfun evliyalardan yardım dilenmesini veya onlara bir anlam yüklenilmesini “şirk” olarak kabul eden Vehhabiler, neredeyse bütün tarihi mekanları bu kategoride değerlendirerek ihmal etmiş veya imha etmiştir.

Nitekim Riyad şehri kurulduktan sonra kendi ata yurtları eski Dir’iyye şehri de ihmal edilmiştir. Doğrusu bu şehri ilk defa Osmanlı Devleti adına altı ay kuşatıp sonra ele geçiren Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tahrip etmiştir. Onun hedefi dinî değil, siyasidir. Suudilerin bir daha burada toplanmalarını engellemeyi amaçlamıştır. Hülasa şehir, 1818’den sonra kendi kaderine terkedilmiştir. Yüksekçe, korunaklı bir tepenin üstünde kurulmuş olan ve şimdilerde Formula yarışının yapıldığı Dir’iyye, Merkezi Arabistan’ın en önemli tarihi şehirlerinden ve mirasından olmasına rağmen uzun yıllar Suudilerin ilgisini çekmemiştir. Muhammed b. Abdilvehhab’ın cami ve medresesi bile kedi-köpeklere barınak olmuştur.

Suudi Arabistan’ın kurucusu olan Abdulaziz b. Abdurrahman’ın Kuveyt’te sürgünde iken 1902 yılında, geri dönüp Riyad’ı ele geçirmesinin 100. yılı kutlamaları öncesinde, 2000’li yılların başında, Dir’iyye yeniden hatırlandı. Gerçekten tarih seven ve okuyan biri olarak o zamanki veliaht, şimdiki Kral Selman, tarihi ihya etme peşindeydi. Nitekim onun yönlendirmesi ile öncelikle Suud ailesine ait evler restore edilip ışıklandırıldı. İlk tepkiler de Suud yönetiminin meşruiyet kaynağı olan ulemadan geldi. Tarihin ihyası, hele ışıklandırılarak dikkatlerin çekilmesi bid’at idi ve bu da şirke geri dönmek anlamı taşıyordu. Bu yüzden daha ileri gidilemedi. Dir’iyye temizlenip geziye açıldı ve yine kendi haline bırakıldı.

VEHHABİ DESTANI

Muhammed bin Selman Kabe İmamı Südeys tarafından müceddid ve muhaddes (bu kavramları başka bir yazıda ele alalım) olarak ilan edildiğine göre; eski Vehhabilerin yasakladığı eğlenceler de geri getirilebilirdi. Öyle de oldu. Sinemalara izin verildi, uluslararası müzik gurupları ağırlandı ve nihayet tarihi şehir yeniden hatırlandı ve “Formuala E” yarışı da Dir’iyye’de yapıldı. Suudileri bölen ama ses çıkarmalarına imkan vermeyen bu gelişmeler, bakalım yeni bir Vehhabi destanı yazmaya yetecek mi?

Aşık Esrari’ye ait “Hazır ol vaktine dayan Vehhabi/Hicazi görmeye arzumanım var” diye başlayan Vehhabi Destanı halk edebiyatımızda meşhurdur. Yeri gelmişken burada Divan-ı Kenzi Kıbrısî’den nakledilen ve dostum merhum Harid Fedai’nin yayımladığı başka bir Vehhabi destanından kısa bir alıntı yaparak yazıyı bitirelim:

Vehhabinin vasfın idem yârâna

Akıl ermez bu hikmet-i Mevlaya

Bunca dem velvele saldı cihana

Hep yazılmış kim gelecek dünyaya

Takdirde yazılmış ne olacağı

Yedi sene Mekke kapanacağı

Vehhabi’nin böyle şân bulacağı

Mehmet Ali ile ceng ü cidaya

.......

Vehhabinin yurdu asıl Dir’iyye

İbrahim Paşa tutup çekti beriye

Mısır iskelesi İskenderiye

Bendler ile getirdiler oraya

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.