Çözüm Süreci var mıydı?

  • 11.11.2016 00:00

 Sosyoloji biliminin temel ilkelerinden biri “Sosyal olayların tek etkenle açıklanamayacağıdır.” Sosyal nitelikli olayların oluşumunda birçok faktör devreye girer. Yani domino etkisi denilen bir süreç yaşanır ve bu sürecin sonucunda söz konusu faktörlerin bütünlüğünden yansıyan sosyal bir durum meydana gelir. Meydana gelen durumun doğru biçimde analizi ve anlaşılması ise sürece etki eden faktörlerin tümünün dikkate alınarak sonucun üretilmesini gerekli kılar.

Bir sosyal olaya etki eden faktörlerin tümü dikkate alınmadığı sürece o olayın doğru biçimde analiz edilmesi de mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla olayın arka planı ve bu arka plan nedeniyle senkronize biçimde gelişen durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Ne yazık ki bu konuda insanlarımızın kahir ekseriyeti sadece gördüklerini ve duyduklarını temel veri haline dönüştürerek değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Oysa akıllarını ve yorumlama bilinçlerini dikkate aldıklarında olayların birbirini bütünleyen kısımlarını daha kolay biçimde görme imkânı elde edeceklerdir.

Somutlaştıralım..

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Kürd Meselesi karşısında “Çözüm Süreci” denilen dönemdeki gibi olup biteni hiçbir zaman sağlıklı biçimde yorumlayamadı. Ancak söz konusu bu dönemde de yapılan yorumlama ve konuyu ele alış biçimi sorunun kökenini tespit etme yerine palyatif bir yaklaşım biçimini öngördüğü de dikkate alınmalıdır. Bu nedenle çözüm üretme odaklı bir yaklaşım biçimi olmayıp toplumsal tepkiyi minimize etmeyi amaçlıyordu. Tepkinin minimize edilmesiyle toplumca sorunun müsebbibi olarak algılananların cetvel testine çıkmaları ve haklı haksızın toplum tarafından görülmesini hedefleyen bir bakışla oluşturulmuştu. Taraflar ise çözümün kendileri lehine sonuç üreteceği varsayımı ile pragmatist beklentiler içine girmişlerdi.

Sürecin her aşamasının farklı bir isim veya tutumla ortaya konulması bunun göstergesiydi. Dolayısıyla işin toplumsal kabulün en üst noktada olduğu anlarda gelişen savsaklamalarla ötelenmesi, amaçlananın gerçekten bir çözüm olmadığını yansıtıyordu. Çözümün tarafı olarak görüşmeleri sürdürenlerin süreçte geliştirdikleri atraksiyonlar pragmatist beklentinin ne olduğu konusunda ipuçlarını veriyordu. Ki devlet adına hükümet kanadı ve Kürdler adına ise silahlı örgütün tepe noktasında yer alan ama devletin cezaevinde olan Öcalan’ın zaman zaman yaptıkları açıklamalar karşı tarafı kazanma amaçlı olduğunun verileriyle doluydu.

Sonuçta ne olduğunu kamuoyu tam olarak bilemeden/bilgilendirilmeden devrilen masalarla karşı karşıya kalındı. Siyaset sahnesinde boy gösteren iki tarafta elbette toplumun nabzının hangi yönde attığını tespite yönelik sık sık kamuoyu yoklamalarına başvurduğunu her sosyal bilimci rahatlıkla görmekteydi. Kanaatime göre süreçten karlı çıkanın devlet adına görüşmeyi yürüten hükümetin kendisi olamayacağını Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarıyla görmesi her şeyin adım adım alt üst olmasına yol açtı. Kürdler adına görüşmenin tarafı haline gelen HDP durumdan memnun idi ve bu nedenle şahin tutumundan izler sergilememek üzere kendisini konumlandırmıştı.

Cumhurbaşkanı net tabloyu 2015 Şubat ve Mart aylarında görmeye başladı ve süreç yavaş yavaş tuzla buz olmaya sürüklendi. Ancak bunu görme becerisini gösteremeyen HDP ise 7 Haziran öncesi ve sonrası sarhoşluğuyla tuzağa düştü. O tuzak yavaş yavaş işletildi. Maalesef gelinen nokta çatışma ortamına iki tarafında balıklama atlamasıydı. Ki devlet bunu hesaplamıştı ve hazırlığını da ona göre yapmıştı. PKK’nin de benzeri bir hazırlık yaptığı çıkan olaylarla delillendirilmeye çalışılsa da bence daha doğru bir tanımlama ile senkronize biçimde daldı.

Gelinen nokta devletin kendi kamuoyunu arkasına almasına yol açtı. Ancak HDP kendi kamuoyunu gün be gün yitirmeye başladı. Yaşananlar buna ait verilerle yüklüdür.

Sonuç..

7 Haziran sonrasında adım adım gelen çatışma ve savaş konsepti. Önce kitlelerde var olan beklentinin yıkılmasını amaçladı. Böylece Çözüm Süreci’ne olan desteğin toplumca geri alınması sağlandı. Bunun sonunda ise çekilmiş kılıçların kanlanmadan kınına girmeyeceği kanaatinin toplumca benimsenmesi oldu. Bu arada yaşanan 15 Temmuz’a yönelik ilk açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı’nın “bu bize Allah’ın bir lütfüydü” demesi hem Fetullahçı olayına yönelik hem de PKK’ye yönelik kamuoyu desteğinin amaçlanarak eylemlere girişileceğinin beklentisi olarak yorumlamak gerekiyor. Ki bu desteği aldığı fark edilince de düğmeye basıldı.

Oluşan kaos ortamı Hükümet’in elini her gün daha da güçlendirdi. Sonuçta ise süreç HDP milletvekillerinin tutuklanmasıyla tarihe gömüldü. Ancak bu sürecin ilk ayağının dokunulmazlıkların kaldırılması konusu ile oluşturulduğunu bilmek zorundayız. Bu konunun ifade edildiği tarihi dikkate almadan sürecin bu ayağının anlaşılması da mümkün değil. Ki hemen peşinde meclis görüşmelerini de dikkate almak zorundayız. İlk adımın ilçe belediye başkanlarına ve sonrasında Büyükşehirler de dahil olmak üzere diğer başkanlara yönelik atılmasını da adım adım kamuoyunun tepkisizleştirilmesi olarak okumalıdır. Peki PKK’nin bu sürecin işletilmesi için sivillerin de hedef olacağını bile bile bombalama eylemlerine girişmesi dikkate alınması gereken diğer bir noktadır.

Sosyal olaylar oluşurken toplum ise bunlar konusunda deformasyon ve algı operasyonlarına maruz kalır. Buna maruz kalanlar ise olup biteni aklıselim değerlendirmek yerine, maruz kaldıklarını kolayca benimseyecek hazır kitlelere dönüşürler. Bu beraberinde kör bir bakış getirerek taraf olduğunun mutlak haklılığını onlara dayatır.

Not: Bu konuda 2013’te yazılmış şu yazıya bakılmasında fayda var.

(M.E)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums