KÜRD SORUNUNDA ÇIKARILAMAYAN MİLLİ GÖRÜŞ GÖMLEĞİ

  • 26.08.2013 00:00

 Bireylerin zihinsel şekillenişi etkisi altında kaldığı düşünüş biçiminin bir yansımasıdır. Bu yansıma toplum bireylerinin tabi tutulduğu resmi ve gayrı resmi diye nitelendirilebilecek eğitim sürecinin izlerini taşıyarak kendisini görünür kılar.

Verilen eğitimin temel dayanaklarını oluşturan argümanlar, süreç içerisinde toplumsal algı anlamında mutlak değişmezler haline dönüşerek bireyler için rölativ düşünebilme yetisini engeller.

Türkiye Cumhuriyetinin eğitim felsefesi ele alındığında eğitim sürecinde bireylerine tekçi bir bakış kazandırmayı hedeflediği açıkça görülür. Bu tekçi anlayış, kendisi dışında kalan her türlü bakışı ötekileştirerek yok etmeyi amaçlamaktadır.

Ki oluşturulan eğitim felsefesinde temel amaç farklı etnik ve dinsel yapılardan oluşan Anadolu coğrafyasında ulus mantığını yerleştirmekti. Bu mantık, Cumhuriyetin ilk yıllarında tüm Anadolu ele alındığında toplun nezdinde öncelikle dinsel algı üzerinden ret edilmiştir. Ancak uygulanan baskıcı yöntemlerle Anadolu halkları bir şekilde susma orucuna sürüklenerek bu ret ediş engellenmeye çalışılmıştır.

Susma sürecinde dinsel argümanların eğitimin dışına çıkartılarak ötekileştirilmesi, Anadolu insanın da maneviyatçı bir ahlak anlayışının dillendirmesine yol açmıştır. Ancak bu maneviyatçı anlayış bir taraftan da yaratılmak istenen ulusçuluk anlayışını öncelemek zorunda bırakılmıştır. Sosyolog Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek ve Arif Nihat Asya bu anlayışın belli başlı düşünsel liderleri olarak karşımıza çıkar.

Dönemsel olarak nispeten rahatlamaların başladığı dönemlerde milli-maneviyatçı anlayışlara dinsel öğeler katma girişimleri görülmeye başlar. Bu dönemlerde resmi ideolojinin reddi mirasta bulunduğu Selçuklu ve Osmanlı üzerinden dini argümanlar kullanılarak yeni bir bakış ve düşünüş biçimi geliştirilir.

Dolayısıyla süreç içerisinde Selçuklu ve Osmanlı argümanlarıyla Türkçülüğü önceleyen Ümmet anlayışı ortaya çıkmaya başlar. Milli Görüş anlayışı bu noktanda beslenerek filizlenmeye başlar. Dillendirdiği milli ve maneviyatçı çizgiye dinsel kılıflar biçerek varoluşunu gerçekleştirmeye çalışır.

Aynı dönemde toplumda Kürd ve Kürdlük dillendirilmese de düşünsel anlamda sol içerisinde dillendirilmeye başlar. Ancak bu dillendirme milli-maneviyatçı cenahta oluşturulan Osmanlıcı ümmet anlayışıyla bağdaşmadığı için bu çevrede revaç bulma şansına sahip olamazdı.

Dolayısıyla bu cenahın dışında kalan sol düşüncenin temel ilkelerinden kaynaklanan duruşu nedeniyle Kürd ve Kürdlük bir şekilde yer edinmeye başlar. (Gerçi yukarıda değinildiği gibi Türkiye’deki sol da çarklarından geçtiği eğitim felsefesinden beri bir anlayışa hiçbir zaman sahip olamadı.)

İşte bu dönemde“Milli Görüş Hareketi” kendi argümanlarıyla solu değerlendirerek onu din dışı anlayış olarak kabul etti. Bu çizginin beslenme kaynaklarında Kürd ve Kürdlüğün kabul edilmesi mümkün olamadı. Çünkü Kürdlük sol içinde filizlendiğinden din dışı bir uğraş olarak ümmetçi anlayışı zedeleyen bir bakış olarak değerlendirildi.

Milli Görüş hareketinin etkisiyle dimağlara çizilen bu anlamdan dolayı Kürtlük bilincine sahip olanlar da bu çizgide kendilerine yer bulamadılar.Bugün Türkiye sınırları içerisinde kendisini bir şekilde dinle ilişkilendirenlerin neredeyse yekûnunun beslenme kaynağı öncelikle bu milli-maneviyatçı çizgidir.  Dolayısıyla bakış ve düşünüş algılarında hala bu çizginin izleri açıkça hissedilmektedir.

Milli görüş hareketinde Kürdlere yönelik hak talebine bakışı ancak Osmanlıcı ümmet anlayışı içerisinde söz konusu edilebilirdi. Dolayısıyla onlar için bu çerçevenin dışında kalan Kürdler din dışı bir uğraşın içinde tanımlanarak mensuplarına öteki olarak lanse edildi.

Bugün Türkiye’deki İslamcı çevrelerin Kürd ve Kürdistan algısı Milli Görüşün bu bakışından beslendiği için hala öteki olarak algılanmaktadır. Ki Türklükle bezenmiş bu maneviyatçı İslamcılık ulusçu (milli) bakıştan kurtulamadığı için Müslüman bir halk olduğu halde Kürd ve Kürdistanı hazm etmemektedir.

Ki Dünyanın herhangi bir bölgesinde Müslüman olan halka yönelik saldırılar milli-maneviyatçı İslamcılarda anında karşıt refleks olarak karşılık bulmaktadır. Bu ulusçulukla bezendirilerek oluşturulan Osmanlıcı ümmet anlayışının bir sonucudur. Mısır ve Suriye’de yaşananlara gösterilen tepkileri bu anlayış üzerinden okunmaya çalışılırsak sağlıklı sonuçlara ulaşılabiliriz.

Türk İslamcılarının Rojawa Kürdlerine karşı tavrı hem ümmetçi anlayışlarından hem de (PYD) örgütlü yapılarının sol düşünce dünyasına yakın olmasından kaynaklanmaktadır. Ki onların Kürdlere bakışı ancak bu okuma biçimiyle anlaşılabilir. (Ama anlaşılması kabul edilebilir olması anlamına gelemez.)

 Türkiye’de iktidar partisi yetkililerinin tepkilerine bakılınca aslında hangi düşünsel algıdan beslendiğini görmek zor olmasa gerek.Ulusçu eğitim ve milli-maneviyaçı çizgi ile oluşturulan bu düşünsel dünya görüşü tepkilerinde kendisini açıkça ortaya koymaktadır.

Güncel bir durum olarak karşımıza çıkan Erdoğan’ın Esma’ya babası tarafından yazılan mektup karşısındaki ağlama eylemini samimiyet testine koyma gibi bir niyet taşımıyorum. Mutlaka hisler insana belli bir duygu yükü yükler ve bu yük de insanda ağlama şeklinde tezahüre dönüşebilir.

Ancak bir şekilde kendilerine yakın hissedilene gösterilen bu merhamet ve hissiyat duygusunun neden benzer durumlarla karşı karşıya kalan ve düşünsel dünyalarında öteki olarak kodlanmış olanlara karşı tezahür etmediği sorgulanmalıdır. 

Eğer bu ülkenin iktidarı ise ve kendi egemenliği altındaki topraklarda yaşanan benzer olaylara sınırları dışında yaşananlar kadar tepki verilmiyorsa davranışları etik ve psikolojik açıdan problemlidir. Sorgulanması gereken şey budur.Duyguları başkalarının acılarına endeksleyerek kendi yanlışlarını ve katliamlarını izole etmeye çalışmanın etik karşılığı mutlaka sorgulanmalıdır. 

Kimsenin Kürdlere ağlamasını veya acımasını istemiyoruz. İnsanda merhamet elbette olmalı ama trejedilere bağlı bir merhamet olmamalıdır. Gerçekten Kürdlere iyilik yapılmak isteniyorsa yurtlarına ve huzurlarına kast eden İslamcı çetecilere olan destek kesilsin yeter.

Türkiye’de insanların Kürd sorununa yaklaşımı hep aynı olmuştur. İslamcısından Kemalist’ine, milliyetçisinden solcusuna varana dek. Kürd denilince herkes bir şekilde ulusçulukla bezenmiş ümmetçi argümanlarla piyasaya çıkıyor. Nerdeyse ulusalcı Kemalistler bile bunu dillendirmekte beis görmemektedirler.

Oysa kendilerinin bu tavırla ümmetçiliği çoktan zedelediklerinin ya farkında değiller ya da işlerine öyle gelmektedir.  Oluşturulan bu imajın dimağlardan silinmesi yıllar alırken aynı zamanda Anadolu bağrında binleri de almaktadır.

Sonuç:Kürdler olarak düşünsel beslenme kaynaklarımızı bir tarafa bırakarak sadece bize ait olanı talep edersek işte o andan itibaren varlığımızı ebedileştirebiliriz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums