- 31.03.2013 00:00
Toplumlar geleceklerini zihin dünyalarında inşa etmeyi ele almaya başladıkları vakit, geri dönülmez bir yola girdiklerinin farkına varmış olurlar.
Bu yol kendi varoluşlarını (ontolojilerini) gerçekleştirmenin de ilk adımı olarak kabul edilebilir.
Dünya medeniyetine yadsınamaz miraslar bırakmış ve katkılar sunmuş bir milletin hâlâ var olup olmadığının tartışılması ve o milletin kendi varoluşunu gerçekleştirme davası güderek varlığını ortaya koymaya çalışması aslında trajik-komik bir vakıadır.
Bu vakıanın sahibi ki, bugün dört/beş parçaya bölünmüş Kürtlerdir…
Kürtlerin tarihsel süreçte dünya medeniyetine sundukları katkılar paylaştırıldıkları bu egemen devletlerce yadsınarak bir tarafa bırakılmıştır. Daha acı olan, varlıkları yaşadıkları/paylaştırıldıkları devletler tarafından mevzu bahis edilmesidir.
Vakıanın bu şekilde ele alınmasıyla durumun vahametini anlamaya başlayan kimi Kürt aydın ve aşiretleri yaşanan durumu değerlendirerek varoluşlarını tarihsel süreçte benimsedikleri mücadele tarzlarıyla ortaya koyma ihtiyacı hissetmişlerdir.
Dönemsel koşullara göre farklı nitelikler arz eden bu mücadele tarzları her seferinde egemen devletler tarafından akamete uğratılmıştır. Ancak egemen güçler Kürt özgürlük hareketlerini akamete uğratmayı kendi güçleriyle gerçekleştirebilme kudretine hiçbir zaman sahip olamamışlardır. Kürtler içerisinden saflarına çekebildikleri işbirlikçileri eliyle bunu gerçekleştirebilme imkânını her zaman elde etmişlerdir.
Her başarısızlıktan sonra kendi ayakları üzerine doğrulmayı başarabilmiş ender milletlerden biri olan Kürtler için bugün yine bir yol ayrımına gelinmiş durumda.
Irak sınırları içersine dâhil edilen Kürt topraklarında kesintisiz yüzyıl süren mücadele sonucunda nispi bir başarı yakalanmış durumdadır. Bu gün nispi bir bağımsızlık süreci yaşayan Güney Kürdistan’ı sindiremeyen/hazmedemeyen güçlerin burayı yine Kürtlerin eliyle terbiye etme emelleri sergilemeye başladıkları da açıkça görülmektedir.
Trajik olan ise Kürtlerin bunu ya bilinçli bir şekilde yaptıkları ya da basiretten yoksun bir halde bu kötü niyetli girişimlere çanak tuttuklarıdır.
Bugün Türkiye sınırlarında kalan Kuzey Kürdistan’daki Kürt siyasal aklı otuz/kırk yıldır sürdürülen mücadeleyi Newrozla birlikte yeni bir alana kaydırmayı hedeflemektedir. Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki kesintisiz süren 18 yıllık mücadele dışta bırakıldığında, uzun soluklu bir başkaldırı olan bu otuz/kırk yıllık mücadelenin belli kazanımlarla taçlandırılması her Kürdün temel beklentisidir.
Ancak süreçle birlikte devlet aklının, aklından geçirdikleri yavaş yavaş netleşmeye başlıyor.
Yapılan açıklamalara bakıldığında amaç, silahlı eylemi silahsızlandırarak devre dışı bırakmak olarak görülüyor. Ki bunun gerçekleşmesi durumunda devletin elinin güçleneceğini varsayımı Hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalara çoktan yansımış durumda.
Gelinen noktada hiçbir kürdün bunu kabullenmeyeceğini görmek gerekir. Ancak sıcak çatışma ortamının da son bulmasının öncelikle Kürtlerin lehine olacağını hatırlatmakta fayda var.
Fakat salt bu gerekçeye sığınarak yeni bir hüsranın kabul edileceği sonucu çıkarılmamalıdır.
Ki Newroz için Diyarbakır’da toplanan insanların yüksek perdeden haykırdıkları barış isteği aslında bundan önce yaşanılanların unutulması gerektiğini değil, bilakis bundan sonra atılması gereken adımların açıklayıcısıydı.
Her insanın bu Newrozu doğru okuması gerekir.
Eğer buna farklı anlamlar yüklenilerek çıkarımlarda bulunulursa en azından sonucun uzun süre hiç kimse açısından sağlıklı olmayacağı kesindir.
Temel insani ve siyasal hakların garanti altına alınmaması durumunda Kürtlerin yeniden ayakları üzerinde doğrulabilecek kabiliyete sahip oldukları gözden kaçırılmamalıdır. Ki böyle bir durumda eskisine oranla daha geniş katılımla her kesimden insanların yer alacağı yeni bir mücadele alanı doğacaktır.
Otuz/kırk yıllık bu mücadele sürecinde örgütün kurguladığı siyasal dünya görüşü nedeniyle mücadeleye mesafeli duran insanların bugün daha aktif olarak sahne de yer almaya başladıklarını görmemek için basiretten yoksun olmak gerekir.
Bu durumda Kürt hareketi elbette kendi ayakları üzerinde doğrulurken daha donanımlı ve katılımlı olacaktır. Bu da unutmamalı…
İslami çevreler içersinde yer alıp yaşanan soruna zamanında bigâne kalan/kalmak zorunda olan insanların büyük çoğunluğu bugün soruna yönelik kafa yormaktadır.
Şayet ortaya çıkan tablo görünürdeki gibi ilerleyecekse, Kürtler içersinde bugüne kadar soruna yönelik aktif olarak yer alan insanların büyük bir kısmı da yeniden sorgulama gereği duyacaktır.
Bu durumda Kürt toplumunun realitesine uygun yeni bir hareketin doğuşunun daha kolay olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Yorum Yap