Tutarlı olmak güzel şey. Daha güzel olanı ise gerçeği açıklamak ve gerçeği açıklayan doğru politikaları savunmak. Rüzgar gülü gibi, rüzgar nereden eserse ona göre tutum almak, her devrin kralını kraldan çok savunan siyasi pozisyonlar almak, insanların kişisel tarihine düşülen istenmeyen karanlık notlar oluyor.

Bu aralar bu türden notlar fazlasıyla birikmeye başladı.

Başbakan Erdoğan, AKP'nin muhtemelen liderlik kadrosunun her hücresiyle içinde boğulduğu yolsuzluk dosyalarının arka arkaya patlamasını engellemek için HSYK'nın yapısını değiştirmek gerektiğinden söz etti ve bu konuda hamleler yapmaya başladı ya. Hemen savunma mekanizması devreye girdi: Siyaseti savunmak için HSYK'nın yapısını bugünküne göre anti-demokratik bir şekilde değiştirme çabasını savunmak için, hemen "geçiş süreci" teorisi devreye sokuldu. Bir geçiş sürecinin içindeyiz, bu tür önlemler çok demokratik olmasa da sineye çekilmelidir!

Siyasete yönelik cemaatçi darbe son bulduğunda yeniden demokrasiye döneriz!

Evet, açık açık böyle şeyler yazabiliyor bazı arkadaşlarımız.

Tutarlılık! Yok!

Daha üç sene önce savunduğun bir kampanyanın kıran kırana tartışmalarında savunduğun siyasal pozisyonu devam ettirmek! Yok!

Varsa yoksa, AKP liderliğinin siyaset yapma hakkının ellerinden alındığı yönündeki hurafeyi güçlendiren tezlerle, yolsuzluğa karşı mücadeleyi engelleyen hükümet hamlelerine siyasal-ideolojik meşruluk kazandırmak için kavram icat etme yarışmasında bayrağı en önde göğüsleme çabası.

Karşı karşıya olduğumuz durum bu!

Bu yüzden 2010 yılında kemalist-ulusalcı-ırkçı bloğun düşman ilan ettiği "Yetmez ama Evet" kampanyasının siyasal hattı bu kadar doğrulanmışken, Erdoğan'ı savunmak ve yolsuzluğun üstünü örtmek için bu kadar çabanın içinde olmak, anlaşılır gibi değil.

Oysa, gelişmeler, gerçekten de çok basit bir sürece işaret ediyor. Şenol Karakaş'ın da vurguladığı gibi, günün sonunda Başbakan Erdoğan "Hayırcı" oldu. 2010'da yanlış yaptığını söylüyor. 2010'da "Yetmez ama Evet" derken yanlış yaptığımızı akla gelmedik saldırganca yöntemlerle ifade edenlerle aynı şeyi savunuyor. Onlar "yanlış yapıyorsunuz" diyordu, Başbakan "yanlış yaptık" diyor.

Demokrasiyi savunanlar o gün doğru yapmıştı.

Ulusalcılar, solculuğu paşalarını savunmak olarak kavrayanlar, o gün yanlış yapmıştı.

Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını isteyenler, o gün doğru yapmıştı.

Askerlerin yargılanmasını Türklüğe hakaret olarak görenler, o gün yanlış yapmıştı. Kendi mantıkları açısından doğru ama demokrasinin gelişmesi açısından yanlış!

"Yetmez ama Evet"çiler, tam da Prof. Ergun Özbudun'un altını çizdiği gibi, "Avrupa normlarına ve demokratik kriterlere uygunluğundan ötürü HSYK ile ilgili anayasa değişikliğine -değişiklik paketi 'demokratikleşme' açısından yeterli olmamakla birlikte- 'evet' demişlerdi."

Bunun altını çizelim.

Yeterli olmamakla beraber, evet demiştik. Bu taktik başarı kazandı.

Şimdi, yolsuzluklardan aklanmak için, demokrasi tarihinin en önemli mücadele başlıklarından birisini cemaatin kafeslemesi olarak kavramak ve anlatmak, tek kelimeyle ayıp!

Erdoğan "hayırcı" olmuş olabilir. Olsun. Onun ufku o kadar. Siz ufkunuzu, yolsuzluktan sıyırmak için çırpınanlarla aynı sınırlara hapsetmek zorunda değilsiniz.

Yıldız Önen

yildizonen@gmail.com

http://www.marksist.org/yazarlar/yildiz-onen/13811-yetmez-ama-evetten-yetti-artik-akpye