Eurovision’a sadakat şerefimizdir

  • 12.05.2011 00:00

Önce bir duyuru: “Eurovision’u bizim kadar ciddiye alan kalmadı”cılar çıkabilir. Bu yazı sizi güldürmez, eğlendirmez, kasar, sarsar.

Çünkü bu yazı Eurovision’u Bülent Özveren kadar ciddiye alanlar, her yıl “Vaya MüniDö Pua” sesini merakla bekleyenler, kendi kişisel dış politikasını Eurovision gecesi olan bitenlere göre şekillendirenler, 30 yıldır ortadan kalktı kalkıyor diye beklediğimiz ulus-devletlerin bir türlü ortadan kalkmadığı bu dünyada enternasyonal heveslerini ülkelerin birbirine “Congrutulations for this fantastic, amazing show” demesiyle tatmin etmeye çalışanlar için geliyor.

Önceki gece temsilcimizin menfur ve şaibeli bir oylama sonunda elenmesi, yıllardır Eurovision’da ulusal çıkarlarımızı ve kırmızı çizgilerimizi tavizsiz savunmuş milli spikerimiz Bülent Özveren’in sesinin kısılması, Eurovision’a ‘Yüksek Sadakat’ımızı sarsmış olabilir. Ama bu demek değil ki 36 yıldır her bir puanı masa başında değil kanla, imanla, tarihsel bağlarımızla aldığımız,  her iyi derecesinde mayıs maaşlarını televotinge yatıran gurbetçilerimizin helal alın teri olan bir yarışmayla hesabımız bu kadar çabuk kapanacak.

74’de Kıbrıs Harekâtı sonrası Batı’yla ilk hesaplaştığımız yerdi Eurovision sahnesi. 1974’te Waterloo şarkısıyla ABBA adlı tanınmamış grubu birinci yaparak bize karşı hasmane duygularını göstermişti Batı. Anadolu’nun Nihat Doğan’ın da çıktığı bağrından basma eteğiyle kopup İsveç’e giden Semiha Yankı’nın Seninle Bir Dakika’sının hakkı, üç puan veren dost ve kardeş Monaco dışında yenince üç yıl küsüp katılmamıştık yarışmaya. (Gerekirse yine yaparız.)

O Batı ki 1978’de Dostluğa Davet, İnsanız Biz, Küçük Kız şarkıları arasından Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesine göre seçip gönderdiğimiz Nilüfer’in “Oh... sevmek ne büyük bir ülke oh... sev beni, koş o ülkeye” şarkısıyla yaptığımız insanlığı bile iki puanla görmemişti. Biz bu Eurovision’a İzmirli bir levanten olan Maria Rita Epik’i bile gönderdik, biz bu Eurovision’u yarışma Tel Aviv’den Kudüs’e alınınca protesto ettik. 79 Petrol krizi oldu Pet’r Oil diye şarkı yaptık, derdimizi anlatmak, iyi niyetimizi göstermek için Honey’den Hani diye şarkı yaptık. Sırf Türkiye’yi çöl sanmasınlar diye “Bu gece operalarda, Tosca, Figaro, Fidelio var, coşkun aryalar” diye zorla Çetin Alp’e modernleşme tarihimizi anlattırdık.

Herkes bizle dalga geçti. Halley kuyruk yıldızının peşine takıldık, içimize çekilip halaya durduk, dibe vurunca tasavvufa bile yöneldik. Kayahan’ı, Seyyal Taner’i Eurovision cephelerine gömdük biz.

Ta ki 2003 yılına kadar. Güzel Türkçemiz başta tüm kırmızı çizgilerimizi ihlal edip Sertab Erener’in  femme fatale kadını, bir de değişen oylama sistemiyle “gurbetçiler” adlı her şarkımıza bayılan büyük müzik otoritesinin yardımıyla şeytanın bacağını kırdık.

Şartlar bugünden daha çetindi. Kıbrıs hâlâ milli davamız, Ertuğrul Özkök genel yayın yönetmenimiz, Şener Eruygur, Çetin Doğan darbe sırasını bekleyen paşalarımızdı. MGK’nın Kırmızı Kitabı’nda hâşâ dört tarafımızın düşmanlarla çevrili olduğu yazılmaktaydı.

Slovenya’dan bile 10 puan çıkardığımız, Slavik ittifakı delip geçtiğimiz hey gidi günlerdi...

Ondan sonra “Odunu göndersek ilk beşe girer” yılları başladı. “Vatanını en çok seven, televotingde en çok oy kullanandır” şiarını benimsemiş gurbetçilerin gelir seviyesi arttıkça Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika 12 puanlarını yarışma başlamadan bize vermeye başladı.

Bu formül, televoting milliyetçiliği insaf tanımayıp, Letonya, Litvanya, Estonya neredeyse aralarında 12 puan vermemezlik anlaşması imzalayınca yarı yarıya jüri oylarının geri dönmesiyle sulandırıldı ama bu bile en az üçüncülük hedefimizden geçen yıla kadar bizi saptırmadı.

İşte böyle şanlı bir tarihin ardından bu yıl yarı finalde elenmek epeyce ağır oldu. Bunda Yüksek Sadakat’in fazla yüksek müziğinin, yüksek müzikal kalite egosunun, kıllı bacaklarının, baby face olmayan yüzlerinin tabii ki etkisi var.

Azerbaycan’ın bile insanda “Bunlar Azeri’yse biz bir millet iki devlet değiliz” hissi uyandıran Bakü’ye 50 km. mesafedeki liman şehri Liverpool’dan katılmışçasına ağır British aksanlı sarışınları bulup gönderdiği bir yarışmadan bahsediyoruz. Norveç’in bir Swahili halk şarkısı, Karanfil Devrimi’ni canlandıran Portekiz’in Hatırla Sevgili dizisinden kaçma Dev-Yolcu bir grup gönderdiği, kimi ülkelerin bacaklar, kimi ülkelerin kaslar tarafından temsil edildiği bir yarışma artık bu.

Evsahibi Almanya’yı bu yıl 12 puanı kime vereceğiz diye derin derin düşündüren krizin sebebi Bülent Özveren’e göre Türkiye’nin yer aldığı ilk yarı final grubundaki ülkelerin bizi pek sevmeyen ülkeler olması.

Tabii “Rusya’nın gözü hep sıcak denizlerimizdeydi, Arnavutluk desen ulusal kimliğini Osmanlı’ya karşı kurdu. Yunanistan, Sırbistan, Ermenistan, sadece Anadolu’yu işgal eden Moğollar eksik” gibi bir tarihsel derinlikli dış politika analiziyle bunu söylemek mümkün.

Ama mesela Türk Tarih Tezi’nden yola çıkıp bir analiz yapılırsa çok sıcak basınca Orta Asya’dan gelen Hunların torunları gibi Macaristan’dan girip, o okların uzandığı Finlandiya’dan çıkmak da mümkün.

“Komşu komşuya verdi işte” de derdimize derman değil. Yunanistan, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Gürcistan. “Kürdistan falan olsa kesin 12 puanı bize verirdi”ye kadar uzanır ucu.

“Demek ki komşularımız sıfır sorun politikamızı sıfır puan olarak yanlış anladı. Ya da Vural Savaş haklıymış. Türk’ün gurbetçi Türk’ten başka dostu yokmuş meğer” diyen birine sakın “Diğer şarkılar daha iyiydi” demeyin. Buna henüz hazır değiliz. Şarkı yarışması mıydı ki bu. Ha tamam o zaman...


yildirayogur@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums