Girdap

  • 26.10.2019 00:00

 Gölde her gün köprünün altında yerine yüzer, bir tek gözleri suyun üzerinde, öylece beklermiş timsah. Ve yukarıdan her seferinde gürültüyle geçerken tren, kendi kendine söylenirmiş: ''Bir gün bu koca hayvan suya devrilecek, ben de onun içinde ne varsa yiyeceğim...''

Bu benzetmeyi yıllar önce, kadim dostum, rahmetli Tunçel Kurtiz'den dinlemiştim. Hangi bağlamda anlatmıştı hatırlamıyorum. Ama Türkiye siyasetinin bugünkü hâline bakınca, bazı açılardan son derece isabetli olduğu kesin.

Birkaç gündür Washington'dayım. Bir mülakattan ötekine. Yıllardır gelir giderim. ABD başkentini hiç bu kadar dağınık, bulanık, tozduman, bu kadar öngörülemez, bu kadar gergin görmemiştim. 

Türkiye'de sanılanın aksine, Washington'da rutin dönemlerde Türkiye hiç de öyle önemli bir gündem payına sahip değildir. Ama bu kez durum farklı. Washington zemininde yaşanan sismik sarsıntıların fay çizgisinde bu kez tam da ortada yer alıyor Türkiye. Sebep, elbette ki Suriye'ye düzenlenen sınır ötesi harekât, Rusya ile varılan mutabakat ve Trump-Erdoğan ilişkilerinin arka planında neler olduğuna dair bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalar, arayışlar, akıl yürütmeler. 

Soğuk Savaş'ın başlama anlarıyla kıyaslanabilecek tarihi bir kırılma anı yaşanıyor ve bu Washington'da nerede kimle görüşürseniz görüşün, iliklere kadar hissediliyor. ABD başkentinin nabzını Ahval'de ayrıntılarla izlemeye devam edeceksiniz. Ama şimdiden şunu tespit etmek mümkün: Gelişmekte olan Türkiye-ABD krizinin bu saatten sonra, Trump 2020'de iktidarda kalsa da yerine başkası seçilse de hehangi bir şekilde onarılacağına ihtimal veren herhangi bir gözlemciye rastlamadım. İttifak eksenli ilişkilerde bir bitiş düdüğü uzaktan uzağa duyulmakta.

Peki, timsah benzetmesi bunun neresinde? Türkiye'yi mercek altında tutan gözlemcilerin kilit sorulardan biri, Erdoğan'ın Suriye askeri harekâtı ile yeni bir safhaya taşıdığı oyun planı ve muhalefetin bu kurgunun neresinde yer aldığı ile ilgili. Net bir şekilde görülüyor ki, 31 Mart yerel seçimleri ve Istanbul tekrar seçimleri ardından esmeye başlayan değişim rüzgârlarının sönmesi, burada not edilmiş durumda.

Erdoğan ile Trump ve Putin arasındaki belirleyici pazarlıklar ve anlayış birlikleri arasındak zaman dilimine sıkışan Suriye harekâtı sayesinde Türkiye Cumhurbaşkanının ustalıklı bir oyun sahneye koyduğu, yükselişe geçtiği konusunda hemen herkes hemfikir. Görüş ayrılıkları sadece bunun Erdoğan tarafından nasıl sürdürülebilir hâle dönüştürüleceği konusunda ortaya çıkıyor.

Gözlemlerimi, buradaki serinkanlı ve akılcı analistlerle karşılıklı fikir ve veri alışverişi ile harmanladığımda ortaya çıkan tabloyu şu noktalarda özetleyebilirim:

- Yerel seçimlerden yenik çıkan Erdoğan, merkez muhalefet bloğunun Haziran sonundaki yükselişini ve umut dalgasını kırmak, ayrıca partisindeki kanama ve ağır çekim isyanı durdurmak için elini savaş üzerinden yükseltmekten başka bir çare göremedi ama bu çarenin meyvelerini kendi lehine vereceğinden de kısa zamanda emin oldu. Ölçtüğü biçtiği iki temel konu vardı: Millet İttifakı içindeki Kürt alerjisi ile CHP, İYİ Parti ve SP'nin TBMM koltuklarında kalmalarını sağlayan, milletvekili maaşı ve imtiyazlarla beslenmiş konformizm, ikincisi bu üç partinin de iş savaşa, milli güvenlik konularına gelip dayanınca devlete ve iktidara karşı asla durmayacağı gerçeği. Erdoğan, bu temel hesapları masaya yatırdı ve kendi bekasının harcını yeniden, ülkenin ve toplumun militarizasyonu üzerinden yeniden kardı. Hesabında kendisini CHP, İYİ Parti, SP; ayrıca AKP'den kopan alternatfilerin davranış kalıpları açısından yanıltan bir şey olmadı. Muhalefet, koreografisini itinayla düzenlediği kanlı Suriye harekâtı karşısında asker selamına durdu. 

- Saray'a yakın kaynaklar, harekâtın başlamasından bu yana Erdoğan'ın oy oranını yeniden yükselttiğini vurgulamakta. Bir ara yüzde 30'lara gerilemiş olan destek, bize ulaşan bilgilere göre yüzde 39-41 bandına yerleşmiş durumda. 

- Bunun gelip geçici olduğuna dair itirazları duyar gibiyim ama bunların hüsnü kuruntu özü dışında pek bir hükmü de yok. Çünkü bu tür itirazlar Erdoğan'ın krizleri kullanma, genişletme, krize kriz ekleyerek ilerleme ve eline geçen yeni kazanımları maksimize etme; yani azami avantaja çevirme maharetini hafife almaktan öteye geçmez. Başkomutan imajı ile algısını tahkim eden Erdoğan'ın, bundan sonra 2023 ve ötesine nasıl bir yürüyüşe geçeceğini akılcı bir şekilde tahlil etmek, hüsnü kuruntuya düşmeden her türlü senaryoyu ele almak daha makul olacaktır.

- Erdoğan yeniden yükselişe geçmesini Millet İttifakı'nın iki bileşeninin, CHP ve İYİ Parti'nin tezkereye evet oylarına ve ardından sergiledikleri devlet diline ve militarizasyona destek mesajlarına borçludur. Buna sonradan SP de katılmış, İYİ Parti ile birlikte yakın bir gelecekte kurulması ihtimal dahilinde olan Ulusal Mutakabat Hükümeti'nde pay ve yer sahibi olma talebi de su yüzüne vurmuştur. Dört siyasi partinin ortak imzasıyla Avrupa Parlamentosu'nun harekatı kınayan kararına karşı 24 Ekim'de yayımlanan, seçmenlerin yerine devlet söylemini yansıtan yazılı cevabi duyuru da son örneği oluşturmaktadır. Kısacası, Erdoğan testte başarısını anladı, toplumun büyük kesiminin savaş cinnetine sürüklenmesini de kendi bekâ kurgusuna not olarak ekledi. 

- CHP'nin payı özel bir yere sahip. Her ne kadar İYİ Parti ve SP'den ayrı bir yerde duruyor gibi görünse de, CHP de asli işletim sistemi gereği devletin ve onun dilinin yanında saf tutmakta. Bunun parti seçmeni üzerinde nasıl etki yaptığını kestirmek güç, ama yaşanan kesif militarizasyon sisi içinde, adını andığım tüm partilerin "Yoktur aslında birbirimizden farkımız" resmini sarih bir şekilde verdiği belli; dolayısıyla genel siyasetin çürümeyle çöküntüsünün bir kez daha tescil edildiği de anlaşılmakta.

- Erdoğan'ın yükselişi, muhalefetteki iki siyasi aktörün işi ağırdan alması, dağınıklığı, çekingenliği, gecikmesine de birebir bağlı. Bunlardan  biri CHP, diğeri ise Gül ve Babacan ikilisi. 23 Haziran 'herşey çok güzel olacak' seçiminden sonra parlayan umut ateşi, birkaç gün belki de bir hafta harlamış, ama kısa sürede sönmeye yüz tutmuştu. Çok geçmeden o rehavet ve pusulasızlık hali içinde söndü gitti. CHP içindeki değişim için HDP tabanıyla ortak hareket fikrinde olan kanat yabancılaştırıldı, yalnız ve kırılgan halde bırakıldı. ''Bir momentum yakalandı, bunu kaçırmayalım, ilerleyelim'' çağrılarına kulak tıkandı. 

- Benzer şekilde, Gül ve Babacan ekibine de rüzgara yelken açmaları ve partiyi bir an önce deklare edip kadrolaşmayı ardından gerçekleştirmeleri çağrıları da yapıldı, ama faydası olmadı. Bu hareketesizlik döndü dolaştı Erdoğan'ın işine yaradı. Şimdi konjonktür farklı, harekatıjn doğurduğu milliyetçi militarizasyon ortamında Erdoğan'ın her türlü muhalif çıkış hamlesini bertaraf etmesi, sindirmesi çok daha kolay.

- Ve olan Türkiye'nin Kürtlerine, ve onların oylarıyla Meclis'te üçüncü büyük parti konumundaki HDP'ye oldu. Yerel seçimlerde fedakarlık ederek taktik oylarla Millet İttifakı'na oy veren HDP seçmen tabanı, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanmasının karşılığında, cılız ve göstermelik birkaç çıkış dışında bu ittifakın bileşenlerinden hiçbir anlamlı vefa görmediler. Oylarının üzerine oturuldu, ortada bırakıldılar. Ve aynı merkez muhalefet fezlekeye evet diyerek, esasında Türkiye'nin Kürt siyasal hareketi üzerinde Erdoğan'ın çok daha sert bir baskı dalgası başlatmasına da onay vermiş oldu, zulmü bizzat meşrulaştırdı, bundan sonra HDP'nin Meclis dışına atılmasına, yapısının felç edilmesine ses çıkarmayacağı mesajını da vermiş oldu.

- Gelinen nokta bu ise, Erdoğan ipleri yeniden ele almış demektir. Bu ortamda erken seçim iddialarını ortaya atarak birtakım oy kaymaları üzerinden siyasal analiz yapmak, abesle iştigaldir. Erdoğan'ın arkasına muhalefeti aldığını bilerek erken seçime gitmesi, onun mantığına da kurgusuna da stratejisine de aykırıdır. Cumhurbaşkanı çok da ağır çaba sarfetmeden oluşturduğu AKP-MHP-CHP-SP-İYİ Parti asgari müştereğini kendi bekası adına sonuna kadar zorlayacaktır. Bu konjonktürde, stratejisini tehdit eden tek bir muhalefet dinamiği kalmıştır: Ekonomideki serbest çöküş. Muhalefet, çaresiz, şimdi ülkenin başına daha büyük bir felaketin gelmesini bekler halde. Bu ihtimal gerçekleştiğinde ne olacağını düşünmeden, "gitsin sonra bakarız" kaderciliği bir nevi şuursuz stratejidir artık. Evet, tren göle devrilebilir ama o anda onu yiyecek timsahın hâlâ canlı kalacağını varsaymak da ayrı bir ironi konusudur. Türkiye siyaseti hiçbir zaman bu kadar çürük, zavallı hale düşmemişti.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums