- 26.03.2018 00:00
Mısır’da geçtiğimiz hafta sonunda, 16-18 Mart tarihinde bir seçim oldu. Oldu olmasına ama bu seçime dair ne bizim medyamızda ne de dünya medyasında kayda değer hiçbir haber okumadık. Seçim olduysa oy sayımları yapıldı mı? Sonuçları ne oldu? Katılım oranı ne ölçüde gerçekleşti? Buna dair Türkiye medyasında hiçbir haber okuyamadık ama dünya medyasında da yaptığım taramalarda küçük bir haber olarak bile seçim sonuçlarına dair henüz bir analize veya habere rastlamadım.
Oysa seçim gerçekleşti ve beklendiği gibi Sisi, darbe ile ele geçirmiş olduğu iktidarın yakınına bile hiç kimseyi yaklaştırmadan “şimdilik” bir dört yıllığına daha iktidarını resmileştirdi. Demokrasiden soranlara gösterebileceği kapı gibi bir seçim sonucu olacak. Ki, zaten ona kimse demokrasiden sormayacaktır.
Onu destekleyen demokratik ülkeler Mısır’da demokrasiyi son derece gereksiz hatta tehlikeli bir fantezi olarak görüyorlar. Onu finanse eden ve her aşamada onu destekleyen, onunla bir ittifak ekseni kurmuş olan Körfez ülkeleri ise zaten aynı tarzı siyaset hattındalar.
Aslında seçime giderken, daha ilk aşamada, yani aday olma aşamasında, bütün adayların veya aday olma ihtimali olanların hepsinin tutuklanmak suretiyle seçimin sonucu garanti, tamamen göstermelik bir demokrasiyle ve dünya aklıyla dalga geçmeye dönüşmesi sağlanmıştı.
Seçimlerde adaylığını ilk açıklayan Ahmet Şefik Dubai merkezli bir entrika ile geri çekilmeye zorlandıktan sonra normal bir seçimde kazanmasına kesin gözüyle bakılan eski Genel Kurmay Başkanı Sami Annan adaylığını lan ettikten bir gün sonra tutuklandı. Hemen sonra eski Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Hişam Cenine aday olarak telaffuz edilmeye başlandıktan sonra bıçaklı saldırıya maruz kaldı. O da bu saldırıdan dolayı güvenlik güçlerini sorumlu tuttuğu için tutuklandı. Sonra aday olma ihtimali olan ve olduğu taktirde bu ortamda yine kazanma ihtimali kesinleşen Ebulfütuh Abdulmünim AlJazeerada Sisi’yi eleştirdiği için tutuklandı.
Böylece geriye Sisi’ye karşı hiçbir aday kalmayınca, bizzat Sisi tarafından aday sürecinin kapanmasına 5 dakika kala Musa Mustafa Musa isminde, ismini kimsenin daha önce duymamış olduğu birine adaylık müracaatı yaptırıldı, dostlar seçimde görsün diye.
Sisi’nin karşısındaki aday, kazara kendisine tepki oyları yönelmesin diye seçim kampanyasına Sisi’ye hayranlığını ve sonsuz bağlılığını bildirerek başladı ve seçim boyunca göründüğü bütün mahfillerde bunu tekrarlamaktan başka bir şey yapmadı. Seçimmiş, demokrasiymiş, ifade özgürlüğüymüş, seçme ve seçilme özgürlüğüymüş, bütün bu değerlerin alayıyla dalgasını bir güzel geçmiş oldu böylece.
Kahire’de yürüttüğü seçim kampanyası kapsamında düzenlediği basın toplantısında Musa, “Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin hayatı boyunca örnek alacağı bir kişi olduğunu” söyleyerek, Sisi’ye (gıyabında) hitaben “Seçimin sonucu ne olursa olsun şahsınıza (Sisi) ve imza attığınız başarılara saygı duymaya devam edeceğim. Sizi ve başarılarınızı hayatım boyunca örnek alacağım” diyerek bugünlerde Ilımlı İslam projesi pazarlamaya çalışan sahiplerinin kurdukları düzene dair çarpıcı bir kesit sunmuş oldu.
Ortaya çıkan bu traji-komik durumun Sisi’nin gözünden izahı hiç de zor değil. Buyrun şurdan yakın: “Şu seçim sürecinde daha fazla aday çıkmasını ve onlarla yarışmayı ben de isterdim, ama Mısır’ın şartları buna hazır değil”.
Bu seçim süreci başlıbaşına demokratik değerlerin fiilen nasıl bir dalga konusu haline gelmiş olduğunun çok çarpıcı bir örneği. Her aşaması faşizan bir diktatör aklının demokrasiyi, insan hakları ve özgürlük değerlerini küstahça dalgaya alıp aşağılaması gibi gerçekleşti. Avrupa’da ve günümüzün demokratik dünyasının gerçekten bir onuru olsaydı bütün bunları kendi değerlerine hakaret olarak algılar ve hep birlikte bu traji-komediye karşı sonuç alıcı bir tepki oluşurdu.
Bunca yaşadıklarımızdan sonra Avrupa değerleri olarak pazarlanan demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin Avrupa için ancak maddi ve emperyal çıkar aracına tahvil edilebildiği kadar önemi olduğunu biliyoruz elbet.
Mısır için, hatta bütün İslam dünyası için reva gördükleri düzen budur. Helvadan bir put gibi özenle işledikleri o değerleri, acıktıklarında rahatlıkla yiyebiliyor. Putçuluğun özünde bu vardır zaten ve Batı'nın moderniyle, postmoderniyle inşa ettiği dünya düzeninin hakim ideolojisi putperestlikten öteye gidememiştir.
Sisi gibi müttefikleri uğruna bütün putlarını yedirten bu putperest düzenin nihayetinde bir örümcek ağından daha sağlam olmadığını gösteren alametler iyice beliriyor.
Bu alametleri şimdi dünyaya Türkiye ve putkırıcı lideri Erdoğan okuyor. Anlayan da anlıyor elbet...
Yorum Yap