Hayırlısıyla...

  • 5.01.2013 00:00

 Bundan bir süre önce Başbakan Yardımcısı Prof. Beşir Atalay içinden geçmekte olduğumuz yeni sürecin ilk sinyallerini vermişti: 'Kanın akması, terörün durması, Türkiye'nin enerjisini, moralini tüketen sürecin sonlanması için her türlü girişim yapılabilir, yapılmaktadır'. Atalay'ın bu sözleri yeni bir sürecin başlamış olduğunun işareti olarak algılandı ki, bu algı yanlış değildi. Aslında sayın Atalay, bu konferansında AK Parti'nin açılım siyasetinin 2009 yılında başlamış bir süreçten ibaret olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

Doğrusu olayın Kürt sorunuyla ilgili kısmında AK Parti'nin zaten kendi programı vardı ve bu program bizzat kendi tabanı olan Kürtlerin taleplerine büyük ölçüde kendi siyaset felsefesine dayanıyordu. O yüzden 2001 yılında kurulduğu esnada yayımlanan parti programında AK Parti, Kürt sorununu tanıdığını ilan etmiş, bu sorunun çözümününse güvenlikçi politikalara indirgenemeyecek daha geniş bir kültürel, sosyal ve siyasi reform programından geçtiğini ifade etmişti. Bunun için Kürtçe eğitimin önünün açılması, yazılı ve görsel basının serbest bırakılması ve hatta devlet eliyle yapılmasına dair vaatlerde bulunulmuştu. Esasen bugün AK Parti'nin Kürt açılımına dair attıkları adımların hepsi kendi siyaset anlayışının bir sonucudur ve halen tamamlanmış da değildir.

Bugün başlayan süreç ise Kürt meselesinden ayrı olarak, sorunun PKK ve silahlı terör boyutuyla ilgilidir ve bu soruna yaklaşımda da AK Parti yine 2001 yılında ilan ettiği siyasi tarzıyla tutarlı bir yaklaşım sergiliyor. Terörün sosyolojik zemini, Kürt sorunuyla ilgisi ve psikolojik temelleri anlaşılmadan, sadece güvenlik tedbirleriyle yaklaşmanın sorunu daha fazla büyüteceğine dair net ifadeler vardır. Süreç içinde bu sorunun silahların dışında halli için her yol her yöntem arandı ve uygulanmaya çalışıldı. Ancak bu yolun mayınlarla dolu olduğu ve zaman zaman büyük zayiatlara, aksamalara yol açacak şekilde bu mayınların patlatıldığına da şahit olduk.

Mayınları kimin patlatıyor olduğuna bakarak bu aşamada kimseyi suçlamanın belki yeri değil. Doğrusu 30 yıl devam eden böylesine devasa bir sorun her zaman büyük ekonomik ve siyasal çıkar alanları oluşturur. Bu alanları tekrar restore etmeye kalkıştığınızda kimin ne kadar etkili ve yetkili olduğunu yeterince iyi tespit edemeyebilirsiniz. Hâlihazırda PKK üzerinde kimin ne kadar etkili veya yetkili olduğu çok açık değildir. İmralı'daki yeni sürecin başlaması üzerine bir demeç veren Kandil sorumlusu Murat Karayılan'ın ifadeleri bu durumda bile Öcalan'ın otoritesinin sınırlarını ilginç bir biçimde çiziyor.

'Bu konuda sadece DTK'lilerin Önder Apo ile görüşmesinin sorunu çözeceği düşünülüyorsa yanlıştır. Elbette ki siyasi alanın sürece dahil edilmesi çok önemli ve gereklidir. Görüşen heyetin aracı gibi bir rol üstlenmesi düşünülebilir ki bu da uygundur. Mevcut heyet içerisindeki insanlar güvenilir insanlardır. Ancak savaşçı yapının ikna edilmesi ayrı bir olaydır, bizleri de aşan bir durumdur.'

Bütün söylemlerinde Öcalan'ın tek muhatap olarak sunmaya azmeden BDP veya PKK çevrelerinin bile Öcalan'ı ne ölçüde yetkili kabul ediyor veya edebiliyor olduğu bile süreç içinde başlangıcından başka gerçeklerle karşı karşıya bırakıyor. Nitekim Öcalan bir şekilde muhatap alındıktan sonra çok kısa bir süre içinde anlaşıldı ki, Öcalan savaşı devam ettirdiği sürece tartışmasız bir lider olarak kabul edilirken, savaşı bitirme işaretleri verdiği anda otoritesi riske giren biri. O yüzden savaşı sürdürmeye yetkili olan Öcalan'ın savaşı bitirmeye yetkili olmadığı anlaşıldı. Diğer yandan Öcalan'ın PKK/PDB tabanında tartışmasız bir lider olduğu da bir gerçek olmaya devam etti. PKK'nın toplumsal zemini bir ölçüde artık Öcalan simgeselliğiyle besleniyor, o yüzden Öcalan tabanı bir arada tutmak açısından son derece işlevsel. Örgütün Öcalan'a şiddetle ihtiyacı var, ama bu, örgütün Öcalan'a dayalı sembolik sermayeyi Öcalan'a tamamen terk ettiği anlamına gelmiyor. Bu biraz da işin tabiatı itibariyle böyledir.

Silvan saldırısıyla başlayan PKK'nın yeni şiddet dalgası Öcalan'a rağmen gelişmişti. Esasen bu dalga ile birlikte Öcalan'ın sözlerinin hiçbir anlamının olmadığı bir döneme girilmiş oldu. Örgüt bir bakıma liderine karşı rüştünü ispatlama çabasına girdi ve Öcalan'a rağmen sürdürdüğü saldırgan politikalarla bu sefer sonuç alacağını düşündü. Bu süreç içinde Öcalan'a uygulandığı düşünülen tecrit, aslında büyük ölçüde otoritesi zedelenmiş sözleri havada bırakılmış Öcalan'ın oynayacak bir zemin bulamamasından kaynaklandı. Ancak 2012 yılını devrimci halk savaşıyla bir final yılına dönüştürme hevesi boşa çıkan örgütün kendi tabanına karşı da iyice zor duruma düştüğü görüldü.

Bu, Öcalan'ın otoritesini yeniden restore eden bir durum oluşturdu. Paradoksal bir biçimde PKK'nın daldığı şiddet siyaseti başarısızlığa ulaştıkça Öcalan'ın önemi daha da arttı. Bugün bile Karayılan'ın sergilediği olumsuz ihtimallere rağmen Öcalan'ın belli bir elden yönetilemez hale gelmiş olan örgüt ve tabanı üzerinde en etkili figür olma özelliği daha da pekişmiştir.

Bundan sonra süreci malum güçlerin baltalama ihtimali hiç yok değildir, ama bu çabalar eskisi gibi bir sonuç veremeyecektir. Bu itibarla yeni sürecin hayırlı sonuçlar doğurmasını diliyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums