- 3.02.2016 00:00
Kıbrıs sorunu ile yakından ilgili çevreler bu sorunun çözümünde 2016 yılında önemli gelişmeler olacağını ısrarla ifade etmektedirler.
Buna Türkiye'nin Avrupa Birliği Bakanı, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı da dahildir. Şimdiki denemeyi geçmiştekilerden ayıran tek anlamlı fark müzakereyi yürüten liderlerdir. Nitekim Kıbrıs Rum kesiminin lideri Nicos Anastasiadis, 24 Nisan 2004'te Annan Planı Kıbrıs'ta referanduma sunulduğu zaman olumlu oy verilmesi yönünde kampanya yürütmüştü. Gerçi şimdi Türk kesiminden Annan Planı'nda yer alanlara nazaran daha fazla taviz istiyor. Buna gerekçe olarak da Kıbrıs Rum halkının o planı reddetmiş olmasını gösteriyor. Ona göre Kıbrıslı Rumlara Annan Planı'ndakilerden daha fazla tavizler vermek lazım ki bu kez olumlu oy versinler.
Geçmişte çözümü desteklemiş olan bir liderin şimdi Güney Kıbrıs'ta cumhurbaşkanı olması pek tabii ki önemli bir faktördür. Ancak Güney Kıbrıs'ta çözüme karşı çıkan kilisenin aynı kilise olduğunu ve Türklerle birlikte yaşamayı yeğleyen Kıbrıslı Rumların halen azınlıkta olduğunu ve azalmaya devam ettiğini unutmamak gerekir.
Kıbrıs konusundaki müzakereler çok çetrefil ve zor başlıklar içermektedir. Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi ve AB ile İlişkiler, Mülkiyet, Harita, Güvenlik ve Garantiler, Dönüşümlü Başkanlık bu başlıklardan bazılarıdır. Güvenlik ve Garantiler başlığı Türk askerinin adada kalıp kalmayacağı, kalacaksa hangi büyüklükte bir birliğin kalacağı konusunu da içermektedir ve Türkiye'nin doğrudan doğruya taraf olacağı konulardan biridir. Aynı zamanda, Kıbrıs Türk ve Rum kesimleri arasındaki önemli görüş ayrılıklarından biri de budur. Bu iki kesim bir görüş birliğine vardıktan sonra, ayrıca, Türkiye'nin tutumunun ne olacağına da bakmak gerekecektir. Çünkü Türkiye Kıbrıs Devleti'nin üç kurucusundan biridir. Öteki iki kurucusu İngiltere ve Yunanistan'dır. Bu üç ülke, 1959-60 Londra ve Zürih anlaşmalarına göre, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün garantörüdür. Türkiye gelişmeleri yakından izliyor ama Kıbrıslılararası müzakerelerde tünelin ucu görünmeden kendi tutumunu açıklamaya gerek görmüyor, müzakerelere her türlü desteği vermeye devam edeceğini belirtmekle yetiniyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2004 yılında Kıbrıs'taki Türk seçmenleri, Annan Planı'na olumlu oy vermeye teşvik etmişti. Bu o tarihte büyük bir siyasi riskti. Çünkü gerek anavatan gerek Kıbrıs Türkleri Annan Planı'nın Rum tarafına fazla taviz verdiğini düşünüyorlardı. Ancak Sayın Erdoğan o günkü koşullarda Annan Planı'nın olabilecek en dengeli çözüm olduğuna inandığı için Kıbrıslı Türkleri Annan Planı'na olumlu oy vermeye teşvik etti.
Avrupa Birliği (AB) de Annan Planı'nı hararetle desteklediği için, Sayın Erdoğan'ın böyle hareket etmesi ve Kıbrıs sorununun bu plan çerçevesinde çözümlenmesi Türkiye'nin AB yolunu da açacaktı. Ancak beklenen olmadı. 24 Nisan 2004'te düzenlenen referandumda Kıbrıs Rum kesimi Annan Planı'na olumsuz oy verdi. Böylelikle Kıbrıs sorununun çözümü de suya düşmüş oldu. AB, Kıbrıs Rum kesimini yine de AB'ye aldı ve Kıbrıs Türk kesimini dışarıda bıraktı. Bu gelişme Sayın Erdoğan'ın gözünde Avrupa Birliği'nin güvenilirliğine büyük bir darbe vurdu. O hayal kırıklığının Sayın Erdoğan'da nasıl bir etki bıraktığını söz sırası ona geldiği zaman göreceğiz.
Geçmişte Kıbrıs sorununun çözümlenmesine birkaç kez çok yaklaşıldı. Ancak çözüm bir türlü gerçekleşmedi. Başarısızlığın başta gelen nedenlerinden biri Kıbrıslı Türklerle Rumların karşılıklı olarak birbirlerine güvenmemeleridir. 2004 yılından itibaren çözümü zorlaştırıcı bir unsur daha var. O da Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Rum kesimini üyeliğe kabul etmiş olmasıdır. Rum kesimi AB'ye girdikten sonra bu üyeliğin avantajlarını Türk tarafı ile paylaşmak istemiyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Kıbrıs sorunu çözümlenmeden Kıbrıs'ın AB'ye alınmasının bir hata olduğunu, iş işten geçtikten sonra, kabul etti. Bakalım şimdi bu hatayı düzeltmek için AB çaba sarf edecek mi? Çaba sarf etmezse, bu kez de hayal kırıklığı ile karşılaşabiliriz.
Yorum Yap