CHP'nin demokrat bir anlayışa doğru dönüşmesi, Türkiye'nin lehinedir. Ama Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan süreç, CHP'nin böyle bir yapısal dönüşüm geçireceği, ciddi bir iddia sahibi olabileceği izlenimi uyandırmıyor. Malum Tony Blair, 'üçüncü yol' hareketiyle solu dönüştürdü ve iktidara taşıdı. Ama bu süreç, ciddi bir sorgulama ve iç hesaplaşmayla mümkün oldu. Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, ne kendisiyle, ne ideolojisiyle, ne geçmişiyle, ne ulusal ve uluslararası sistemle yüzleşme, hesaplaşma cesareti gösteremedi. Popülizmi odağına alan bir söylem değişimi, CHP gibi köklü bir hareketi hiçbir yere taşıyamaz.

Sürekli fikir ve söylem değiştirmekle eleştirilen Kılıçdaroğlu sabit bir noktada dursa dahi, bu konularda teşkilatının ve tabanının nasıl bir tepki vereceği belli değildir. Kendi tabanını ve kitlesini ikna edemeyen söylemlerin, Türkiye'yi tatmin etmesi mümkün değildir.

Dünkü kurultaya yönelik beklentilere baktığımızda geçmişin jakoben, devletçi ve Kemalist ruhun, CHP'yi hizada tutmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bekir Coşkun, dünkü yazısında "Dincilerin cumhuriyeti yıkarken gösterdiği başarıyı, Atatürk'ün partisi cumhuriyeti korumakta gösteremezse" diyerek laik-antilaik kutuplaşmasına dayanan bir siyasi zihniyeti CHP'nin önüne koyuyordu. Kılıçdaroğlu'nun derin ideolojik konulara girmemesi ve her konuyu yüzeysel laflarla geçiştirmesinin altında yatan gerçek sebep sanırım, 'Hadi CHP, bizi şaha kaldır' naraları atan gazetecilerin ulusalcı tasavvurudur.

Uzunca zamandır yalpalayan CHP, "Partiyi ateşleyecek, dinamizm kazandıracak ruh ve anlayış nedir" sorusuna bir türlü tatminkar cevap bulunamıyor. CHP hasbel kader bir genel başkan buldu, ama siyasi anlayış ve siyaset tarzını belirginleştiremiyor.

Her kongrede daha iyi görünüyor ki, CHP, umut ve heyecan verecek isimleri gündeme taşıyamıyor. Bu kurultay da hala Gürsel Tekin ve Sarıgül isimlerinden medet umulması, ne kadar büyük bir tıkanıklık yaşandığını gösteriyor.

Son kurultay da, ne heyecan verici bir vizyon ve proje ortaya konabilmiş, ne yenilenme görüntüsü verecek bir kadro açılımı yapılabilmiştir.

İktisada, sosyolojiye, uluslararası ilişkilere giriş kitaplarında temel bilgi düzeyindeki konuşmalarla herhangi bir parti geleceği kuracak bir vizyon oluşturamaz. Kılıçdaroğlu 'değişmekte kararlıyız, falanca sorunu çözmekte kararlıyız, bize iktidarı verin bakın nasıl herşeyi çözeceğiz' türü muhtevasız söylemlerle değil Türkiye'yi yönetmek, CHP'yi bile ayağa kaldıramaz...

'Sorun varsa çözüm de var' anlayışı ne sorunu doğru şekilde analiz eden bir perspektif olduğunu gösterir, ne de makul ve pratik bir çözüm projesi anlamına gelir...

Bal bal demekle ağız tatlanmadığı gibi, değişim-değişim demekle de değişim olmaz...

AK Parti'nin HAS Parti ve Numan Kurtulmuş ile oluşturduğu rüzgar bile CHP kurultayının etkisinin on katını yapmıştır.