Adaleti vicdan şekillendirir

  • 24.01.2012 00:00

Hrant Dink’in hunharca katledilmesinin yıldönümüne denk gelen mahkeme kararı, büyük bir toplumsal tepkiyle karşılandı. Cumhuriyet’ten Bugün’e, Zaman’dan Hürriyet’e, Yenişafak’tan Taraf’a tüm gazeteler kararın ertesi günü benzer başlıklarla çıktı. Herkesimden insanın tepkisini çeken ve herkesi neredeyse aynı noktaya getiren bu karardan sonra sergilenen tavır, çok önemli bir gelişmeye işaret ediyor. Cinayete karışanların ağır ceza alması, milleti tatmin etmiyor, olayın arkasındaki şebeke veya örgütün açığa çıkarılması isteniyor. Dink olayının ‘siyasi cinayet’ olduğundan kimsenin şüphesi yok. Eğer siyasi cinayetten bahsediyorsak bunun arkasındaki siyasi hesabın ortaya çıkarılması, bu tür yöntemlere başvuran siyasi zihniyetin deşifre edilmesi bekleniyor.

Türkiye, devletin derinliklerine sızmış çetelerin siyaseti tanzim maksadıyla gerçekleştirdiği cinayetlere yabancı değil. Geçmişte meydana gelen cinayetlerin bir çoğu ya fail-i meçhul kaldı ya da görünen failleri aydınlatıldı. Bugün Türkiye toplumunun gösterdiği tepki, bu işleri tezgahlayan örgütlerin ortaya çıkarılmasını, buna çanak tutan anlayışlardan hesap sorulmasını istiyor. Bu, haklı bir taleptir ve talebin şiddeti demokratikleşme açısından umut vericidir. Mahkeme kararı sonrasında şahit olduğumuz manzara, Cumhuriyet tarihinin en büyük toplumsal uzlaşısının veya ortak aklının oluştuğunu gösteriyor.

Buzdağının görünen kısmı

Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, Bakanlardan STK’lara, gazetelerden partilere kadar herkes tatmin olmak istiyorsa, mahkeme başkanı bile tatminsizlik ifade ediyorsa o zaman yargı başta olmak üzere herkes olayın aydınlatılması için elinden gelen katkıyı yapmak durumundadır.

Dink olayı siyasi bir tezgah ise bunun öncelikli hedefi siyasi iktidara ve demokratikleşme sürecine zarar vermektir. Bu cinayeti, ırkçı anlayışın tezahürü veya azınlıkları baskı altına alma girişimi olarak görmek buzdağının görünen kısmına odaklanarak asıl tezgahı gözden kaçırmak anlamına gelir. Ergenekon’dan Balyoz’a, rahip cinayetinden Dink olayına son dönemde yaşananların hepsi siyaset mühendisliğinin tezgahları olarak görünüyor. Ortada kirli bir tezgah olduğu düşünülüyorsa bunun sonuna kadar açığa çıkarılması mutlak gerekliliktir. Bunu yapacak olan ise öncelikle yargıdır ve herkese düşen yargının işini kolaylaştırmaktır.

Kuvvetler ayrılığı prensibinin bugüne kadar çok sağlıklı işlemediği ve vesayetçi anlayışın her alanda hüküm sürmeye çalıştığı biliniyor. AK Parti iktidarının ortaya koyduğu demokrasi mücadelesi bir yönüyle de veseyatçi-cuntacı anlayışın etkisini tüm alanlardan silmeye yönelikti. Özellikle 12 Eylül referandumundan sonra yargı alanında böyle bir dönüşüm yaşanıyor. Yargının vesayetten kurtulması, hükümetin vesayetine girmesi anlamın ise hiç gelmiyor. BDP ile ilgili kapatma davası polemikleri, Dink olayı ve CHP lideri ile ilgili fezleke meselesinden sonra hükümetin yargı üzerinde denetimi varmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıldığını görüyoruz. Birileri ‘AK Parti BDP’yi kapatmak istiyor’ gibi anlamsız müdahale cümleleri kuruyor, birileri ise hükümet niye ağırlığını koymuyor gibi müdahale çağrısı yapıyor. Bunların ikisi de yanlıştır. Ne hükümet bu süreçleri yönlendiriyor, ne de hükümet böyle bir müdahale de bulunabilir. Bu çelişkiyi iyi analiz etmek durumundayız.

Fatura AK Parti’ye!

Bugün dünden farklı bir sorunumuz var. Yargının yapması gerekenler Hükümet’ten bekleniyor, yargının yaptıkları Hükümet’e yazılıyor. Hükümet’ten gelen eleştirel görüşler ise ya inandırıcı bulunmuyor ya da yeni bir acziyet olarak takdim ediliyor. Fezleke olayından Dink kararına, Başbuğ’un tutuklanmasına kadar her olayda Cumhurbaşkanı ve Başbakan farklı şahsi görüşlerini ortaya koydu, ama doğal olarak yargı kendi mecrasında hareket etti. AK Parti’den bağımsız işleyen yargılama süreçlerinin siyasi sonucu AK Parti’nin aleyhine olabiliyor ama fatura yine de AK Parti’ye kesiliyor. Bu durumu bazı yazarlar, yargıçların özgüven patlaması yaşaması ve siyasi sonuçları olan kararlar alması şeklinde yorumluyor.

Türkiye, devletin derinliklerine sızmış çetelerin gerçekleştirdiği cinayetlere yabancı değil. Bugün gösterilen tepki, bu işleri tezgahlayan örgütlerin ortaya çıkarılmasını, buna çanak tutan anlayışlardan hesap sorulmasını istiyor. Bu talebin şiddeti demokratikleşme açısından umut vericidir.

Sanırım bu durumu biraz daha genel perspektiften değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye’nin son dönemde yaşadığı büyük demokratikleşme dalgası aslında bir geçiş sürecini ifade ediyor. Her alanda ileri demokrasiyi gerçekleştirmiş değiliz, ama bu yolda önemli mesafeler aldık. Vesayetçi anlayışının tortuları hala varlığını korumanın gayreti içindeler. Ülkede olup biten her şey ise doğrudan siyasi iktidara fatura ediliyor. Yargının kararlarından askeri alanda yaşananlara kadar olup biten her şeyin hükümetten bilinmesi veya hükümetin tek çözüm mercii olarak görülmesi gibi yanlış bir durum var. Türkiye daha önce böyle büyük bir yapısal dönüşüm ve köklü bir geçiş süreci yaşamadığı için yapılan yorumlar da sapla saman birbirine karışıyor.

AK Parti devletleşmiyor

Uludere konusunda hükümetin kaçak güreşmemesi ve terörle mücadele sürecinin başındaki otorite olarak kendisini görmesi bence normal bir durumdur. Yaşananları tribünden izleyen hükümetler hariçten gazel okur gibi konuşabilir, hiç sorumluluk yüklenmeden eleştirileri üzerine alınmayıp başkalarını suçlayabilir. Hükümetin bu konuda sorumsuz bir makam gibi davranması mümkün olamazdı. Ben bunu devletleşme değil sivilleşmenin ve her alanda hükümetin söz sahibi olmaya başlamasının doğal bir sonucu olarak görüyorum. Devletleşmeden kasıt yanlışların üzerinin örtülmesi ise böyle bir durum söz konusu değildir. Yargı kararlarıyla ilgili konu ise tamamen farklıdır.

Geçiş sürecinin çağdaş hukuk devleti anlayışıyla ve ileri demokrasiyle sonlanması kaçınılmazdır. Bu süreçte çok başlılık yerini tek başlılığa, adı konulmamış koalisyon ilişkisi yerini gerçek iktidara bırakıyor. Bugün yaşanan, sivilleşmeyle iktidarını devralmaya uğraşan hükümetin zor durumda bırakılmaya çalışılmasıdır. Adeta birileri milletin emanetine sahip çıkarak muktedir olmaya çalışan hükümete ‘aman ha, dokunursan yanarsın’ diyor. Asker-sivil ilişkisinin normalleşmesi, AK Parti’nin devletleşmesi gibi takdim ediliyor. Yasama-yürütme-yargı üçlüsü derin devletin vesayetinden kurtularak asli mecrasında asli fonksiyonlarıyla hareket etme gayretinde. Herkes kendi alanındaki yetkisine sahip çıkıp ‘güç bende artık’ diyerek harici müdahalelere karşı duruyor. Yargı da böyle bir özgürleşme ikliminde... Eğer kuvvetler ayrılığı ilkesini sağlıklı bir şekilde oturtamazsak geçmişte yaşanan olumsuzluklar tekrar eder.

Tepki umut verici

Her şeyi hükümetten beklemek ve her olayın sorumluluğunu hükümete yıkmak geçmişte eleştirdiğimiz sisteme geri dönmek anlamına gelir. Eskiden hükümetler hiçbir alana müdahil olamaz ama her alanın faturasını öderlerdi. Şimdi ise kendi alanına sahip çıkan hükümete her alanın faturası kesilmeye çalışılıyor. Sivil diktadan, tek adamlıktan dert yananlar, her şeyi yönlendiren bir güç imajı üreterek hükümetin yıpratılmasına uğraşıyorlar. ‘Hükümet müdahale etsin, Başbakan talimat versin, iktidar ağırlığını koysun’ türü yaklaşımlar sivilleşmenin gücünü ortaya koymaz, yeni bir vesayet görüntüsü oluşturur. Yargı-hükümet ilişkisi ne yandaşlıkla ne karşıtlıkla izah edilebilir. Bunu gruplar arası bir çekişme gibi takdim etmeye çalışmak ise hükümete de, yargıya da haksızlık olur.

Elbette yargı verdiği kararın hangi partinin işine yaradığını hesap etmek durumunda değildir, ama toplumsal vicdanın nasıl tepki vereceğini hesap etmek durumundadır. Çünkü toplumsal vicdan, adalet olgusunu şekillendirir. Dink davası, yargının da daha duyarlı hareket etmesi gerektiğini göstermiştir. Dava hakiminin ve savcısının basına yansıyan değerlendirmeleri, ortaya çıkan toplumsal tepkiyi daha da kabartmıştır. Dink davasıyla ilgili karar ne kadar karamsarlık üretmişse, karardan sonra ortaya çıkan duyarlılık o kadar umut doğurmuştur.

yalcinakdogan1@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums