CHP'nin paralel yapıyla dansı çok ilginç ve ironik görüntüler oluşturuyor. 'Düşmanımın düşmanı dostumdur' gibi bir ilkesizlikle yoğrulan işbirliği iki tarafı da anlamsızlaştırıyor, kendisine yabancılaştırıyor.

Bilindiği gibi siyasi partilerin zamanla erimesinin sebebi kendi kimliğine ve kitlesine yabancılaşarak tutarsızlık krizine girmesidir. AK Parti'nin 12 yıllık başarısı ise eylem ve söylem düzeyinde kendisine ve kendi kitlesine yabancılaşmamasıdır. CHP'nin dünden bugüne bu konudaki tutarsızlığı, inandırıcılığını önemli ölçüde ortadan kaldırıyor.

Devletin içinde çöreklenen paralel yapının oluşturduğu risk, tehdit ve sorunları görmezden gelen bir anlayış büyük fotoğrafı ıskalıyor demektir. Paralel yapı sorunsalını gözlerden kaçırıp AK Parti'nin meşruiyetini tartışmaya açmak CHP'yi daha yapısal krizlere sürükleyecektir. Ali Bayramoğlu'nun dün yazdığı gibi, 'Bir meşruiyet krizini tahrik etmek ve siyaseten bunun üzerine oturarak yol almaya çalışmak tehlikeli bir oyundur. Bu tür meşruiyet krizlerinin yakın tarihte açtığı ağır yaralar malumdur. Bunlar siyasi iktidarları, siyasi partileri yıpratırken aslında siyasi alanı tahrip eder, daraltır ve değersizleştirirler'.

CHP'nin yakın zamana kadar kendisine yapmadığını bırakmayan bir yapının peşine takılması hem tutarlılığının sorgulanmasına sebep olacaktır, hem de kendi tabanıyla ve siyasi geçmişiyle büyük bir tenakuz oluşturacaktır.

Geçen gece Nedim Şener CNNTürk'te CHP ile cemaatin çok yakın işbirliği içinde olduğunu, insanın hiç değilse Balbay ve Cihaner'den utanması gerektiğini söylüyordu. 'Nerdeyse Kemal Kılıçdaroğlu'nu da sanık yapacaklardı Oda Tv davasında, Gürsel Tekin'in zorla ifadesi alındı' diyen Şener, şimdi o komployu kuranlardan bahsetmemelerini hayretle karşıladığını söylüyordu.

Partisine yine bir siyasi anlam ve hareket kazandıramayan Kılıçdaroğlu farklı sulara açılarak edindiği geçici işbirlikleriyle koltuğunu korumaya çalışıyor.

Sorgulaması gereken paralel yapının dolmuşuna gelen; biri MHP'nin, diğeri CHP'nin başına geçmeye çalışan iki kişiden medet uman bir Genel Başkan... Bu kadar büyük çelişkilerle siyasette tutunmak, kalıcı olmak mümkün değildir.

Siyasi kurtuluş olarak öne çıkardığı isimler başarılı olurlarsa orta vadede kendisine yol görünür, başarısız olurlarsa ise 30 Mart gecesi işi biter. Girdiği yolun gidiş istikameti, herhalükarda kendi gidişine çıkıyor. Başarılı veya başarısız olmaları arasındaki tek fark gidiş süresinin kısalığı veya uzunluğu...

Nitekim görünen de bu iki ismin de başarılı olamayacağıdır. Bu takdirde 'kaybedenler kulübü' olan CHP'nin başına daha tecrübeli bir kaybeden geçer.

Eğer Stockholm sendromundan bahsedilecekse bunun iki taraflı olduğu da söylenilir. Hem CHP, hem bel bağladığı paralel yapı için...

Muhafazakar camianın CHP'yle nasıl bir geçmişi olduğu malum. Genelde dindar kitle, özelde ise Risale-i Nur talebeleri CHP zihniyetinin baskıcı uygulamalarından çok çekmiştir. Risale-i Nur'ları yasaklayan, Bediüzzaman hazretlerine olmadık eziyetler eden doğrudan CHP hükümetleridir. CHP'nin propaganda merkezi haline gelen bir anlayış, sadece kendi köklerine ve kodlarına aykırı hareket etmiş, kendi kitlesine yabancılaşmış olur. AK Parti'ye duydukları kin ve nefret sebebiyle kendilerine daha büyük kin ve nefret duyan bir partiye sarılmaları, silinemeyecek bir leke olarak tarihe geçecektir.

YASİN DOĞAN