AK Parti otoriter mi?

  • 17.12.2012 00:00

 Libya ve Mısır’ın demokratikleşme serüveni, Türkiye ile kıyaslanmayacak bir noktada... Arap baharı, iradesi yok sayılan, ezilen, dışlanan büyük kitlenin siyasi iktidarı belirleyen bir konum elde etmesini sağladı. Devrimi destekleyen halk kalabalıkları siyasi tercihlerinin yönetime yansımasından, kendi kontrollerinde siyasi iktidarlar oluşmasından memnun görünüyorlar. Ancak Mısır’daki yaşanan son sıkıntılar, demokratikleşme sürecinin daha zaman alacağını, toplumdaki kesimler arasındaki kutuplaşmayı yumuşatacak bir siyaset üretilmesi gerektiğini gösterdi.

Aslına bakarsanız, Mısır veya Libya’dan gelerek Türkiye tecrübesini anlamaya çalışan siyasetçiler, akademisyen ve kanaat önderleri demokrasinin farklı tezahürlerini görünce biraz şaşkınlıkla da karşılayabiliyorlar. TBMM’deki tartışmalara bakıldığında her konunun çok ileri noktalarda tartışılabildiği, hükümetin yerden yere vurulabildiği, çok aykırı görüşlerin bile serbestçe dile getirilebildiğini görülüyor. Medya’daki eleştirilere, tartışmalara, polemiklere bakıldığında da demokratik hoşgörü ve toleransın onlara göre şaşırtıcı boyutlarda olduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin kendi standartları açısından baktığımızda da bugün normal ve hatta eksik görülen durumun, geçmişle kıyaslanamayacak kadar ileri bir noktada olduğu muhakkak...

AK Parti iktidarı, İslam-demokrasi ilişkisi açısından bölgesine pozitif bir örnek oldu, demokrasinin sadece seçimlerden ibaret olmadığını gösterdi. Yani bu ilişki şekilsel bir durumu değil, öze ve muhtevaya yönelik bir dönüşümü içeriyor.

Bununla birlikte son dönemde hükümetin attığı kimi adımlar üzerine ‘otoriterlik’ tartışması yapılıyor. Hükümetin toplumun çoğunluğunun desteğini alarak toplumun geneline tercih dayattığı, kültürel alanda devletin hegemonik gücünü gösterdiği, bir nevi yukarıdan aşağıya bir dayatmayla toplumu dönüştürmeye çalıştığı gibi iddialar sıralanıyor.

Doğrusu, iktidarı destekleyen büyük kitlenin bu görüşte olmadığı söylenebilir... Acaba görüşlerinin dikkate alınmadığı ve kendilerine çoğunluğun tercihlerinin dayatıldığı iddia edilen görece azınlıktaki kesimler böyle mi düşünüyor? Ondan de emin değilim. Özellikle azınlıkların böyle bir düşüncesi olmadığı görülüyor. Ancak geçmişte AK Parti’yi desteklediği halde kendi marjinal düşünceleri istikametinde hükümeti yönlendiremediğinden rahatsızlık duyan, hükümetin iradesine ipotek koymak isteyen, adeta hükümet üzerinde ‘efendilik’ taslayanlar da yok değil. AK Parti, farklı kesimleri kucaklarken rahatsızlık duymayanlar, sıra dindar kesimin sorunlarına eğilmeye geldiğinde rahatsızlık duymaya başlıyorlar.

4+4+4 ve Kur’an dersi gibi konularda laikçilerin yaptığı yaygara, toplumun dindarlaştığı, iktidarın devlet marifetiyle toplumu dindarlaştırmaya çalıştığı, dini tercihleri umuma dayattığı yönündeydi. Oysa hükümetin attığı bu adımlar 28 Şubat postmodern darbe sürecinde toplumun gaspedilen haklarının ve ortadan kaldırılan özgürlüklerinin iadesinden başka bir şey değildi. Bu ‘normalleşme’ bile bir kesim tarafından ‘dindarlaşma’ diye takdim edildi, dindar kitlenin tercihlerinin görünür hale gelmesi bir tür ‘mahalle baskısı’olarak lanse edildi. Onlara göre Müslüman birey, laikçi elitin yaşam tarzına tabi olmak, onun mutlak hakimiyetini kabul etmek durumundaydı. Bunların yıllardır yok etmeye çalıştığı ‘İkinci sınıf’ yaşam tarzları özgürleşemezdi.

Laikçi seçkinlerin bu çarpık anlayışına son dönemde ‘liberal seçkinlerin’ ‘devlet marifetiyle dindarlaşma, tercih dayatma’ söylemleri eklendi. ‘Bırakınız yapsınlar’ felsefesini savunanlar, adeta ‘çok da ileri gitmeyin’ diyorlar. İktidarın hak ve özgürlük alanındaki adımları, daha öncekilerin yaptığı gibi bir devlet merkezli bir ‘İslamcılık projesi’ gibi gösteriliyor. Oysa iktidarın ne kimsenin yaşam tarzına müdahale ettiği var, ne içkisine, ne giyimine karıştığı...Siyasi iktidar amorf, değerden azade, kültürel ve manevi dinamikleri olmayan, sadece milletin maddi ve pratik meselelerinin hizmetkarı olarak konumlandırılıyor.

Devletin, ailenin ve gençlerin korunması, milli manevi değerlerin pekiştirilmesi gibi ‘sosyalleştirme’ fonksiyonları bir tür ‘mühendislik çabası’ gibi algılanıyor.

Eğer iktidar tek tipçi, tercih dayatan, toplumdaki farklılıkları yadsıyan bir anlayışla hareket etseydi, gerçekleştirdiği reformlar tek bir kimlik özelliğini geliştirmeye, onun haklarını gözetmeye endeksli olurdu.

Oysa atılan her adım, toplumdaki farklılıkların hassasiyetlerini gözeterek atılıyor. Örneğin seçmeli din dersi konulduğunda farklı din mensuplarına İslam’i pratikleri aşılamayı değil, onların kendi dinlerini öğrenmelerini esas alan düzenleme getiriliyor.

Demokrasinin nicelik değil niteliğe dayandığı, çoğunluğun sayısal üstünlüğünden ziyade temel hak ve özgürlüklerin öne çıktığı biliniyor.

Öyle olmasa hükümet diğer din mensuplarının hakları için kendisi adım atmaz, anket yaptırır veya referanduma giderdi. Belki de toplumun çoğu Yeşilköy’de kilise için arsa tahsis edilmesine sıcak bakmazdı. Ama bu hükümet gerektiğinde azınlıkların vakıfları için doğru inandığı adımı atıyor ve gayrimenkulleri iade ediyor, gerektiğinde inançlarını daha iyi yaşayabilmeleri için kilise arsası tahsis ediyor. Bunu yaparken ne muhalefetin çatlak seslerine ve hazımsızlığına bakıyor, ne toplumda yükselebilecek muhalif sesleri dikkate alıyor, ne de Yunanistan gibi diğer ülkelerin vermedikleri izinlere bakıp mütekabiliyet arayışına giriyor.

Çünkü AK Parti biliyor ki, temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz, azınlığın hakkını çoğunluğa karşı korumak da devletin görevidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums