Her konuda olduğu gibi Suriye konusunda da laf cambazlığıyla meseleyi idare eden CHP yönetimi, Akçakale olayı sonrasında fena çuvalladı. Esad rejiminin ağzıyla konuşmaya alışan CHP, bu olayda da benzer bir tavır sergileyince siyasi şaşkınlığın zirvesine ulaştı.

NATO, AB ve BM'nin tepki göstererek Türkiye'nin haklılığını ortaya koyduğu bir noktada hala hükümetle kavga eden, hala ülkesinin değil başka ülkelerin söylemlerini tekrar eden bu anlayış iflas etti.

Esad yönetiminin 'kaza' olarak niteleyerek üstlendiği bir hadiseyi bile muhaliflere mal edecek kadar 'kraldan çok kralcılık' yapan siyaset tarzı geldi cami duvarını buldu...

Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren böyle hassas bir konu üzerinden hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalışan bir tavır halkın vicdanında mahkum edildi.

Esad muhabbeti, CHP'yi içler acısı bir hale sürüklemiştir ve bunun sürdürülemez olduğu gören Kılıçdaroğlu yeniden pozisyon değiştirmeye mecbur kalmıştır. Bu belki de Kılıçdaroğlu'nun en hayırlı çark edişidir.

Ahmet Hakan'ın programında konuşan CHP lideri, ''Kesinlikle Esad yönetimini savunmak gibi, Esad yönetimini onore etmek gibi, 'Esad yönetimi doğru yaptı' demek gibi bir düşünce aklımızın ucundan geçmedi' şeklindeki sözlerle Esad'la arasına mesafe koymaya başladı.

Parti yöneticilerinden kimisi Esad'a lanet okuyor, kimisi Cehenneme yolluyor, kimisi onun zalimliğine vurgu yapmaya başlıyor...

Benzer bir 'dönüş' BDP tarafında da hissediliyor. Esad'ın zulmü ve katliamları öyle bir hal aldı ki, aklı başında hiç kimse artık onu savunamıyor, örtülü de olsa haklılık atfedemiyor.

Demirtaş grup konuşmasında 'Esad rejiminin arkasında kendine insanım diyen kimse durmaz' sözleriyle kendilerini bu pozisyondan ayrıştırmaya çalışıyor.

Oysa biliyoruz ki, PKK'nın uzantısı PYD, açıktan Esad'la iş tutmakta, rejimin verdiği destekle diğer Kürt gruplar üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaktadır.

Onlarca yıldır Kürtlere zulmeden, en ufak hak bile tanımayan bir yönetimle böyle bir ilişkiye girmek, aslında Kürtlere ihanettir, katledilen Kürtlerin hatıralarını hiçe saymaktır. BDP bugün lafzen Esad'ı kötülerken, örgütün oradaki uzantıları fiilen Esad'ın ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

Halihazırda Esad'la yan yana görünmekten rahatsızlık duymaya başlayan kesimler, yol yakınken Suriye politikalarını gözden geçirmeli ve hak-hukuku savunma erdemini göstermelidir.

AK Parti iktidarının başından bu yana yaptığı Esad yönetiminin yanlışlarını dile getirmek ve mazlum halka destek vermektir.

'Esad giderse gitsin' demeye başlayanların geldiği nokta AK Parti'nin ilk günkü çıkış noktasıdır.

Esad'ın zulmüne doğrudan veya dolaylı destek verenler, yarın bu sicil bozukluğunu izah etmekte zorlanacaklardır.

Rusya ve İran'ın tavırları da, etkisiz kalan batının tavırları da unutulmayacaktır. Her kim bugün nasıl bir tavır sergilerse yarın karşısına o çıkacaktır. Geleceğin Suriyesi'nde de bu aktörler hiçbir etkiye sahip olamayacaktır.

Siyasi ağırlığı ve ciddiyeti büyük erozyon yaşayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dışişleri Bakanı'na ettiği hakaretler, kendi seviyesini düşürmekten öte bir anlam taşımamaktadır. Kılıçdaroğlu'nun elindeki zeka ölçer, Davutoğlu'nun zekasını ölçebilecek kalibrede değildir. Boş laflarla, üç beş cümlelik beylik laflarla siyaset yapmaya alışan bir zihniyetin Ahmet Hoca'nın derinliğini algılayabilmesi ise uzun bir eğitimle bile çok zordur.