- 28.08.2013 00:00
Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan, geçen hafta, İmralı’da dokuzuncu görüşmeyi yaptı. Görüşme sonrası Öcalan’ın mesajı kamuoyuna duyuruldu. İki noktanın üzerinde duruluyordu mesajda: İlk olarak Öcalan, devlet yetkilileriyle görüşmelerinin devam ettiğini ancak bugüne kadar araçsal olarak değerlendirilen konumunun bundan böyle “stratejik” olarak ele alınması gerektiğini söylüyordu.
“Konumunun stratejik bir noktaya evirilmesi” talebi, Öcalan’ın artık “meşru bir aktör olarak muamele görme” isteğini yansıtıyor. Öcalan çözüm sürecinin başlamasında ve PKK ’nin bu sürece ikna edilmesinde kendisinin ve fikirlerinin bir araç olarak kullanılmasının anlaşılabilir olduğunu belirtiyor. Öcalan’a göre, hükümetin gerek Türkiye’deki Kürt meselesinin ve gerek başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki sorunların çözümünde işbirliği yapabileceği en uygun aktör, kendisi. Hükümetten bu fiili durumu görmesini ve bir “lider” olarak konumunun güçlendirilmesini bekliyor.
Bu meyanda Öcalan, sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için hapishane koşullarının iyileştirilmesini ve kamuoyuyla doğrudan irtibatını sağlayacak imkânların tesisini gerekli görüyor. Somutlamak gerekirse Öcalan, BDP ile yapılan görüşmelerinin periyodik bir hal almasını, düzenli bir şekilde avukatlarıyla görüşmesinin sağlanmasını ve medya mensuplarıyla bir araya gelebilmesine olanak tanınmasını istiyor.
Talepler normal
Bunlar uçuk, karşılanamayacak veya hükümet açısından sorun doğurabilecek istekler değil. Zira BDP ile dokuz görüşme yapıldı, herhangi bir tepki söz konusu olmadı. Avukatlarla görüşme zaten bir hak; fiili engellemenin kaldırılması yeterli olacak. Medya mensuplarıyla görüşmeye gelince, bu da mümkün, örneği var. Mesela Can Dündar, Şemdin Sakık ile hapishanede bir röportaj yapmıştı. Bugün de aynı şekilde benzeri Öcalan için yapılabilir. Nitekim bazı gazeteciler (örneğin Radikal’den Ömer Şahin ve Sabah’tan Sevilay Yükselir) Adalet Bakanlığı’na bunun için başvurmuş durumda. Bu talepler kabul edilerek Öcalan ile gazetecilerin yüzyüze konuşması sağlanabilir. Böylelikle hem Öcalan’ın görüşleri ilk ağızdan öğrenilmiş ve Öcalan’ın sürece doğrudan müdahalesi sağlanmış olur hem de bu taleplerden kaynaklı itirazlar ve eleştiriler ortadan kaldırılarak süreç güçlenmiş olur.
Öcalan’ın mesajında ikinci olarak “demokratikleşme paketi”ne yapılan bir vurgu vardı. Öcalan ile görüşen Demirtaş da, ilerleme kat etmeye yardımcı olacak bir pakete destek vereceklerini, ancak paketin dayatmacı bir karakter taşıması halinde bunu kabul etmeyeceklerini ifade etti. Yani paket ve süreç bağlantısı mühim, ona bağlanan umutlar fazla.
Gerçi Başbakan’ın pakette anadilde eğitime, seçim barajının düşürülmesine ve genel affa dair bir düzenlemenin olmayacağını ilan etmesi, pakete bağlanan umutların bir kısmının yitimine neden oldu. Ama yine de özellikle KCK davalarına yönelik bir beklentinin olduğunu söylemek mümkün. TCK ve TMK’da yapılacak olan esaslı değişikliklerle KCK tutuklularının önemli bir kısmının serbest kalmasının sağlanması sürece pozitif katkı sağlar.
Elbette hükümet korkularla hareket etmemeli. Zamanı geçmiş mazeretlere başvurmamalı. Hele hele “Anadil, resmi dili zedeler, bölünmeye kapı aralar” gibi ahlaken de reddedilmesi gereken söylemlerin ardına sığınmamalı. Hükümet, sadece Kürt meselesini yakından ilgilendiren konularda değil, farklı toplumsal kesimlerin taleplerini gören bir demokratikleşme hamlesi yapmalı, ilerleme kaydetmeli. Demokratik çevreler de hükümeti sürekli olarak baskı altında tutmalı.
Fakat hükümet farklı bir tutum takınabilir, beklentileri karşılayamayan güdük bir paketle yetinebilir. Acaba bu ihtimalin gerçekleşmesi, süreci nasıl etkiler? Bazı yorumcular, demokratikleşme paketinin yetersizliğinin süreci sona erdireceğini ve sorunun tekrar şiddet sarmalına gireceğini belirtiyorlar. Cemil Bayık’ın yaptığı son açıklamada “ AKP , sürece ciddiyetsizlik ve ikiyüzlülükle yaklaşıyor… Böyle devam ederse sadece süreç çökmez, çok büyük bir savaş olabilir” sözlerini sarf etmesi, bu yorumlara güç kazandırdı.
Bana göre, demokratikleşme paketinin yetersizliği süreçte sıkıntıya yol açabilir, siyasi tansiyonun yükselmesine neden olabilir ama süreç bir şekilde yolunu bulur. Zira bir tarafta sürecin kendi dinamikleri var. Sürece ve onunla gelen huzur ortamına insanlar büyük bir destek veriyorlar. Kısmi de olsa adımlar atıldığı müddetçe sürece olan destek de artarak devam edecek. Toplum yavaş ve sıkıntılı olsa da siyaset içinde mesafe alınacak olmasını onaylar. Toplumsal kabulü bu derece yüksek olan bir süreci baltalamak veya ortadan kaldırmak, bunu yapan taraf için ciddi bir siyasi risk teşkil eder. Seçimlere gidilen bir dönemde AKP’nin de, PKK/BDP’nin de böyle bir riskin altına girmeleri beklenmemeli.
Siyaset kararlılığı
Diğer tarafta ise Kürt siyasetinin, bu süreçle birlikte kendini demokratik muhalefetle açıktan bağlayan bir duruş sergilemesi söz konusu. Fatih Altaylı, Mayıs’ta Demirtaş ile yaptığı görüşmede herkesin merak ettiği soruyu sormuştu: “ AK Parti ’nin sözlerini tutmaması, Anayasa’nın beklentilerinizi karşılamaması durumunda yeniden silahlı mücadeleye mi dönecek PKK? Terör hortlayacak mı?” “Hayır” demişti Demirtaş. “Çok net biçimde söylüyoruz ki, artık silahlı mücadele dönemi kapanmıştır. Bundan sonra PKK’nin Türkiye’de silahlı bir mücadele yürütmesinin ne anlamı kalmıştır, ne gereği kalmıştır. AKP, Türkiye’yi daha özgürlükçü hale getirirse çok iyi olur. Eğer getirmezse, biz getirmesi için siyaseten kendilerini zorlarız, siyasi baskı kurarız. Ama artık Türkiye’de Kürt sorununun silahla çözümü diye bir şey olamaz. AKP sözünü tutsa da, tutmasa da biz artık silahlı mücadele döneminin geri gelmeyeceğini biliyoruz. Artık demokratik yollardan, siyasi yollardan Türkiye’yi özgür ve demokratik bir ülke haline getirmek istiyoruz.”
Altaylı’nın “Madem yeniden silahlı mücadeleye dönmeyi düşünmüyorsunuz, o zaman neden PKK silahlı olarak Kuzey Irak’a geçti de silahlarını bırakıp gitmedi?” sorusuna ise yanıtı şu Demirtaş’ın: “O silahların artık Türkiye’ye dönmeyeceğinden emin olun. Şu anki durum itibarıyla o silahlarla çekildiler. Bunları Türkiye’ye karşı yeniden doğrultma iradesi kimsede yok. Öcalan bunu çok açık ifade etti. O dönem kapandı. Artık silah yok. O silahlar orada kalır. Bir daha da Türkiye’ye dönmez, yavaş yavaş da bırakılır gider.” (Habertürk, 23.05.2013)
Demokratik siyaset kararlığını böylesine net bir şekilde ortaya koyan Kürt siyasetinin, pakette beklentileri tam anlamıyla yerine gelmedi diye stratejik tercihlerinde değişikliğe gideceğini zannetmiyorum. Siyasi imkânları sonuna kadar zorlayacaklardır. Bu hem sürecin derinleşmesini hem de siyaseten güç kazanmalarını sağlayacaktır.
Radikal 2
Yorum Yap