Olmayacak duaya amin

  • 13.08.2013 00:00

 Selahattin Demirtaş, bundan bir süre önce, yerel seçimlere Doğu’da BDP , Batı’da ise Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısı altında girebileceklerini belirtmişti. Ancak 21 Temmuz’da İmralı’da Öcalan ile yapılan görüşmelerden sonra ortalığa başka bir haber yayıldı ve durum değişti. Radikal’den Rıfat Başaran’ın bildirdiğine göre, Öcalan iki partiyle seçime girmenin yanlış olduğunu, yerel seçimlere HDP kimliğiyle katılmak gerektiğini belirtmiş ve BDP’lilerden HDP’ye katılmalarını istemişti. Kapısına kilit vurulması sonucunu doğuracak bu öneri, doğal olarak, BDP içinde şiddetli tartışmalara yol açtı. (Radikal, 01.08.2013)

Aslında bu, yeni bir proje değil. Türkiye’de kamuoyu BDP’yi hep bir “Kürt partisi” olarak konumlandırdı. BDP, bunu değiştirmek için çaba gösterdi; mesela ülkenin değişik sorunlarına dair çalışmalar yaptı, öneriler dile getirdi. Ama bunlar hep gözardı edildi ve BDP’nin yalnızca Kürtlere/Kürt meselesine ilişkin söyledikleri dikkate alındı. Bu yaklaşım, BDP’nin bir “Türkiye partisine” dönüşmesinin önünde çetin bir engel oluşturdu.

Öcalan, öteden beri, bu engeli aşmak için Türkiye’nin sol kesimlerinin de içinde yer alacağı daha geniş tabanlı bir partinin kurulmasını talep ediyordu. Nitekim Halkların Demokratik Kongresi (HDK), bu amaçla kuruldu. Kongrenin en büyük bileşeni BDP’ydi, fakat içinde sol gruplar, sivil toplum örgütleri, değişik etnik ve dini kimlikler de yer alıyordu.

HDK, 15 Ekim 2012’de partileşti ve HDP adını aldı. Eşbaşkanlıklarını Yavuz Önen ve Fatma Gök üstlendi. Yaklaşık bir yıllık zaman zarfında HDP, 42 ilde örgütlenerek yerel seçimlere hazır hale geldi. 18 Ağustos’ta partinin ilk kongresi toplanacak ve yeni yönetim belirlenecek. Medyaya sızan bilgilere göre Öcalan, eşbaşkanlardan birinin Kürt (Sabahat Tuncel), diğerinin Türk (Ertuğrul Kürkçü) olmasını önermiş. Yeni örgütlenmesiyle HDP’den beklenen ise, etnik temelli siyasetin sınırlarını aşarak toplumun tüm kesimlere seslenecek bir siyaset üretmesi.

Niyet iyi de...

Niyet, tamamen iyi olabilir ama önemli olan, bir sonuç verip vermeyeceğidir. Zira siyasette belirleyici olan, taşıdığınız niyetler değil aldığınız sonuçlardır. Acaba HDP -başta Öcalan olmak üzere- onu tasarlayanların beklentilerine cevap verebilecek mi? Birkaç nedenden ötürü bunun mümkün olduğunu zannetmiyorum.

Birincisi, HDP bileşenlerinin niteliği. HEP’ten bu yana Kürt siyaseti Türk soluyla birlikte olmak ve aynı şemsiye altında buluşmak için ciddi emek harcıyor. Böylesi bir birlikteliğe çok büyük değer veriyor. Solla ortaklaşma arayışının altında yatan ise “Türkiye partisi olma” isteği. Kürt siyaseti, eğer Türk soluyla beraber hareket ederse bu isteğine daha rahat ulaşacağını düşünüyor. Lakin bu düşünce somut hayatta bir türlü gerçekleşmiyor. Çünkü Kürt siyasetinin genellikle işbirliği yaptığı veya birleştiği çevrelerin halk nezdinde bir karşılığı yok. Bunlar çok dar alanda siyaset yaparlar, topluma değen bir yönleri bulunmadığından toplum üzerindeki tesirleri de neredeyse yok mesabesindedir. Dolayısıyla Türk solu ile birliktelikten doğacak bir örgütlenme veya parti, Kürt siyasetine bir ivme kazandırmaz, onu farklı kesimlerin temsilciliğini üstlenebilecek bir güce kavuşturmaz, onun oy tabanını büyütmez.

İkincisi, güç birliğine gidilen gruplar radikal sol söyleme ve ideolojik katılıklara sahip. Bu da onların toplumun ve zamanın gerçeklerine uzak düşmelerine neden olur. Mesela piyasa ekonomisi lanetlenir, merkezi ekonomi savunulur, kapitalizm ve emperyalizme karşı enternasyonalist bir mücadele ve dayanışma pratiğinin ortaya konulacağı belirtilir. Kâğıt üzerinde çok fiyakalı duran bu sözler, bazen Kürt siyasetinin yönetim katında bulunanları da etkisi altına alıyor ve siyaset üretirken onların gerçeklikten kopmalarına neden olabiliyor ama Kürdüyle Türküyle orta sınıflaşmaya çalışan Türkiye toplumu bu sözlere prim vermiyor.

“Kartaca yıkılmalı”

Üçüncüsü, Türk solunun AKP ile olan sorunlu ilişkisi. AKP’ye “Kartaca yıkılmalıdır” mantığıyla bakan bu kesime göre, AKP’den toplum için hiçbir iyilik doğmaz. AKP’ye asla güvenilmez; ona kategorik olarak karşı çıkılması gerekir. Bir sorunu çözmek için AKP ile işbirliğine gidilemez. Bunun yerine her yerde ve her zeminde AKP’yi zora sokacak eylemlerin yükseltilmesi icap eder. Yalnız burada şöyle bir sorun var: Sol, toplumsal bir tabana dayanmıyor, dolayısıyla meşru siyaset içinde solun, AKP’yi zorlayabilme veya ona karşı alternatif oluşturabilme ihtimali bulunmuyor. Bu sebeple sol, AKP ile mücadelesini güçlü bir zemine sahip olan Kürt siyaseti üzerinden yapmaya çalışıyor. Solun kendini Kürt siyasetine taşıtarak ideallerine ulaşmasının önündeki en büyük tehdit, AKP ile Kürt siyaseti arasında olası bir işbirliği. Siyaset, esnek olmayı, sert bir mücadele içinde olduğunuz kesimlerle bazı durumlarda ortak hareket etmeyi gerektirir. Ama sol kesimler, Kürt siyasetinin hedefleri AKP’yle birlikte davranmayı zorunlu kıldığı durumlarda dahi, hemen buna karşı tavır alıyor. Çözüm sürecinin başında böyle oldu. AKP ile görüşmelere başladığı için PKK ve BDP yöneticileri eleştirildi, AKP’nin oyununa geldikleri söylendi. Keza Gezi’de de PKK/BDP, AKP’ye dünyayı dar etmediği için solun gazabını üzerine çekti. Hemen her yerde Kürt siyasetçilerinden bunun hesabı soruldu, Gezi’ye katkı sunmadıkları için özür dilemeleri ve özeleştiri yapmaları beklendi.

Kısaca sol, kendi hedef ve önceliklerini Kürtlerin hedef ve önceliklerinin önüne koyuyor, Kürt siyasetinin buna uygun davranmasını bekliyor ve bu gerçekleşmediğinde de Kürt siyasetini eleştiriyor. Böyle pozisyon alan siyasi gruplarla birleşmekten doğacak bir yapının Kürt siyaseti için hayırlı sonuçlar doğuracağını söylemek, olmayacak duaya amin demek gibi. Bugün Kürt siyasetinin ihtiyacı, zorlama birlikteliklere gitmek değil, toplumsal talepleri doğru okuyan ve bunları karşılamak adına alternatifler ortaya koyan bir siyasi merkez inşa etmektir.

Radikal 2

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.