İkinci Kürt açılımı (!)

  • 2.07.2019 00:00

 Bu yazıyı 23 Haziran Pazar günü Barselona-İstanbul uçağında yazmaya başladım. Uçakta internet olmadığı için ikinci İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kimin kazandığını bilmiyordum.

Havaalanı çıkışı sloganlar ve taksi kornaları eşliğinde dans edenleri görünce herhalde Türk milli takımı Fransa’yı bir daha yendi; taraftarlar onları karşılamaya geldi sandım. 

Bindiğim taksinin şoförü “Abi nasıl [biiiip]! 340.000 oy fark!” deyince Ekrem İmamoğlu’nun seçimi ikinci kez kazandığını anladım. Taksicinin bana neden güvendi, böyle rahat konuştu, anlamasam da çok umursamadım. “High five” yaptık. Eşi dostu aramak için telefona sarıldığımda fark 700.000’e dayanmıştı.

Pazar gecesinden bu yana seçimle ilgili birçok yorum okuduk. Zaten yoruma açık fazla bir şey de yok. Demokrasi dışı yollarla seçime müdahale edilmezse sonucun bu şekilde olması beklenen bir şeydi.

Belli ki ülkeyi yöneten siyasi irade çoktan katlettiği demokrasiyi henüz gömmeye karar vermemiş, morgda tutuyor. Cesetle ne yapmayı planladığı meçhul. 

Gelecekle ilgili tahminlerde bulunmayı sevmediğim için ikinci secim yerine başka bir ikinci, İstanbul’u kaybetmemek için her şeyi göze aldığı anlaşılan iktidarın “İkinci Kürt Açılımı” üzerine yazmaya karar verdim.

Açılımın fitili seçimden birkaç gün önce iktidar medyasında ateşlendi. Sabah gazetesi Ankara temsilcisi Okan Müderrisoğlu, 20 Haziran’da yayımlanan “İstanbul... Kürt kökenli seçmenler” başlıklı yazısında “kararsızlar ve Kürt kökenli seçmenlerin dengeleri değiştirebilecek güce” sahip olduğunu yazdı.

Müderrisoğlu’na göre “kararsız olarak tanımlanan ve yakın markaja rağmen renk vermeyen bu grubun anlaşılabilir kaygıları veya memnuniyetsizlik nedenleri” vardı.

Selahattin Demirtaş, muhalefetin aday İmamoğlu’na destek isterken İmralı’nın ne dediği henüz bilinmiyordu. [Devlet diline alışık olmayanlar için açıklayalım. “Kürt kökenli seçmen”, Kürtler; “İmralı”, PKK lideri Abdullah Öcalan demek.] Müderrisoğlu yazısını yıllardır kimsenin uğra(ya)madığı, 31 Mart öncesi ve sonrasında ise yol geçen hanına dönen İmralı’dan bir işaret gelmesi gerektiği yönündeki temennisini ifade ederek bitiriyordu. Duyumlar, İmralı’dan seçimlerde nötr kalınması gerektiği yönünde bir çağrı geleceği şeklindeydi.

Nitekim beklenen çağrı gecikmedi. Aynı gün akşam saatlerinde Anadolu Ajansı “İmralı Cezaevi’nden açıklama yapan teroristbaşı Öcalan, HDP’ye İstanbul seçimlerinde tarafsızlık çağrısı yaptı.” haberini geçti.

Haberin detayları ertesi gün netleşti. Öcalan bir mektup yazmıştı ve bu mektubu kamuoyuna avukatları üzerinden değil, kendisiyle görüştüğü anlaşılan Tunceli Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı ve Rektör Danışmanı Doç. Dr. Ali Kemal Özcan aracılığıyla paylaşmayı seçmişti.

[Devlet diline alışık olmayanlar için belirtelim. “Tunceli”, Dersim demek.] Pek çok kişinin adını ilk kez duyduğu Özcan, akademik camiada, özellikle Kürt meselesi üzerine çalışanlar arasında kendisinin de açıkça reddetmediği “derin ilişkileri” sayesinde iyi bilinen biriydi.

Özcan’ın ilettiği mektupta, Öcalan iktidar ve muhalefet bloklarından farklı bir üçüncü alternatiften, “HDP’de ifadesini bulan Demokratik İttifak’tan bahsediyor, yeni bir çözüm süreci odaklı bu ittifakın ‘güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmaması’ gerektiğini vurguluyordu. Başka bir deyişle, Kürtlerin seçimlerde tarafsız kalmasını öneriyordu.

Ali Kemal Özcan’a göre bu görüşme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayıyla gerçekleşmişti. Nitekim Erdoğan da kendisiyle yapılan bir röportajda sorulan bir soru üzerine Öcalan’ın mektubunda “Eğer siz beni destekliyorsanız, ne oraya ne şuraya değil, siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız, herhangi bir yere değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız” dediğini iddia etti; böylelikle Özcan’ı dolaylı da olsa doğruladı.

Erdoğan’a göre bu mektup, Öcalan ve Demirtaş arasında bir iktidar mücadelesi olduğunu gösteriyordu. Demirtaş HDP’nin İmamoğlu’nu desteklemesi çağrısında bulunurken Öcalan tarafsız kalınması istiyordu; bu da Erdoğan’ın deyimiyle “kendi iktidarını bunların hiçbirine kaçırmak” istemediği anlamına geliyordu.

İşin daha da ilginç tarafı, kamuoyu henüz Erdoğan’ın açıklamalarını sindirmemişken devreye Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin başkanı Devlet Bahçeli de girdi ve “Teröristbaşının mektubu[nun] HDP’nin vahim sapmasına, zillet ittifakına verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucu” olduğunu iddia etti.

Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak, Öcalan’ın asılması için idam cezasının geri getirilmesini savunan, meydanlarda destekçilerine ip atan Bahçeli, Öcalan’ın desteğinden medet umuyordu. 

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, devletin resmi kanalı TRT Kürdi 22 Haziran gecesi Öcalan’ın kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ı ekrana çıkardı ve İstanbul seçimleri ile ilgili görüşlerini aktardı. Osman Öcalan’a göre Ekrem İmamoğlu Kürtlere ciddi bir mesaj vermemiş, tersine Kürtlerden kaçmıştı. Kürtler, Abdullah Öcalan tarafından verilen mesajı dinleyecek, CHP’nin adayına oy vermekten kaçacaktı.

2015 seçimlerinden sonra PKK ile topyekün savaşa girerek Güneydoğu’da taş üzerinde taş bırakmayan, sivil halkın cesetlerini gömmesine bile izin vermeyen, Suriye’deki iç savaşa dahil olarak Afrin’i işgal eden Türkiye Cumhuriyeti İstanbul uğruna Kürt politikasını 180 derece değiştirmeyi göze almış, bir gecede “İkinci Kürt Açılımı”nı (!) başlatmıştı. “Kızıl elma” İstanbul için ödenmeyecek bedel yoktu.

Ama olmadı. Ödenen bunca bedele rağmen İstanbul 800.000 oy ile kaybedildi. Anlaşılan “İkinci Kürt Açılımı” da işe yaramamıştı. İktidar medyası büyük bir sessizliğe gömülürken, büyük Türk düşünürü Ahmet Hakan asıl kaybedeni ilan etti.

Önümüzdeki 50 yıl içinde Pulitzer ödülü almasına kesin gözüyle bakılan Hakan’a göre “en büyük kaybeden”, “HDP tabanına egemen olmadığı ortaya çıkan... Kandil’e bile söz geçiremediği belli olan... Karizması fena halde çizilen... Bundan sonraki süreçte muhatap alınması tehlikeye giren...” Abdullah Öcalan’dı. 

Mektubun Öcalan tarafından yazılıp yazılmadığını bilmiyoruz. Avukatları ve HDP yönetiminden yapılan açıklamalar, mektubun gerçek olduğunu gösteriyor. Keza mektubun muğlak, her yöne çekilmeye açık üslubu da Öcalan’ın daha önceki mesajlarında kullanılandan farklı değil.

Öcalan bu mektubu neden yazdı, neden bu tür bir zamanlamayı seçti, hedefi neydi, bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, yapılan gerçek bir tarafsızlık çağrısı ise pek bir işe yaramadığı.

Bu, Öcalan’ın Kürt hareketi açısından önemini azaltmıyor. Yaptığı çağrıların dikkate alınmayacağı anlamına da gelmiyor. Unutmayalım, aynı Öcalan kısa bir süre önce tek bir mektupla aylardır süren açlık grevlerini sona erdirdi.

Üzerinde asıl kafa yormamız gereken mesele de bu zaten. Öcalan’ın etkisini yitirip yitirmediği değil, ne kadar etkiye sahip olduğu. Önderlik mekanizmasının sınırları.

Ufak bir zihin egzersizi yapalım ve Öcalan’ın muğlak bir tarafsızlık çağrısı yerine Kürtleri açıkça iktidarı desteklemeye çağırdığını düşünelim. Zorla ya da isteyerek, Kürtler için en doğrusunun bu olduğuna inanarak.

Sizce Kürtler Öcalan’ı dinler miydi? 

Ben “Hayır, dinlemezdi” diyemiyorum.

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

© Ahval Türkçe

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums