Dersim örtüsünün altından neler çıkar

  • 3.12.2011 00:00

 Normal bir ortamda sorunlar herhalde şöyle ele alınır: Ortada bir olgu, gerçek, bir şey vardır. Kimileri bunu güzel bulur, kimilerine göre kötü ve yanlıştır, acilen değiştirilmesi gerekir. Kimileri, ‘değişsin mi kalsın mı’ diye tartışılırken meselenin gerisine, ötesine berisine bakma gereği hisseder. ‘Peki bu nasıl böyle olmuş?’ diye merak edilir. Yine birtakım olgular, gerçekler ortaya dökülür. Kimileri bunları beğenmez kimileri pek hoşlanır. Vesaire.

Bizde nasıl olur?

Şöyle: Birileri yaşanmış, bilinen, gerçekliğinden kimsenin şüphe etmediği bir durumun, olayın vs. aslında hiç yaşanmadığını, gerçek olmadığını iddia eder. Ötekiler önce bunun varlığını kanıtlamak zorunda kalır. Eğer yasalarla engellenmemişse, lafı edilebiliyorsa, uğraşırlar didinirler, sonunda bir ihtimal kabul ettirirler ki, öyle bir şey olmuştur. Karşı taraf bu defa, ‘canım, olmuş da şundan olmuş’a girişir. Burada da gerçeklerle masallar birarada uçuşur. Buradan, ‘olmuşsa da bizimkiler yapmamış, sizinkiler yapmış’a geçilir. Bunlar ayıklanıp meseleye dönülene kadar sırf bu tartışmada takınılan tavırlardan ötürü yeni meseleler çıkar. Sonunda –ki bu son aslında hiçbir mesele hiçbir zaman hallolmadığı için asla gelmez– mâlûm patolojik ruh yapısı ortama hâkim olur. Herkesin varlığını bildiği bir şey var mıdır yok mudur diye birbirini yiyenlerin çıkışsız keşmekeşi... Gerçek ortaya çıksa bile ne çıktığı anlaşılır ne de bunun ortaya çıkmasının beklenebilecek sonuçları görülür.

Böyle soyut konuşunca güzel oluyor, fark ettim. Kimseye hakaret etmiyorsun, kendin de o kadar sinirlenmiyorsun. (Hakaret konusunda hassas davranayım ki, beni de kapattırmak için kampanya açmasın kimse. EkşiSözlük’ten pek haz etmem, bu arada, ama ayıptır!)

Şu Dersim faciasına bakın. Başbakan, tamam, başka lafların arasına soktu, Dersimlilere kaş yaparken Ermenilerin gözünü –bir defa daha– çıkardı, alaturka ve ciddiyetsiz bir üslûpla yaptı, ama sonuçta başbakanlık sıfatını, devlet adına konuştuğunu da vurgulayarak, Dersim için özür diledi. Yapılış tarzından ötürü bunu sahici bir özür saymamız imkânsız. Yine de, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı kimliğiyle, devletin bu özürü dilemesi gerektiğini ilân etmiş oldu. Kusura bakılmasın, böyle bir durumda ‘Başbakan samimi mi - değil mi’ mevzularına giremem; beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Sonuç önemli. (Bu tür özürleri dileyen hangi devlet adamı samimidir ki allah aşkınıza?)

Peki biz net’çe itibarıyla ne anlamış olduk bu Dersim gürültüsünden? Şunu: Biz hastayız. (Farkındayım, bilmemkaçıncı defadır tekrarlıyorum; iyileşelim o zaman, ne yapayım!..) Suyun altına girelim ama ıslanmayalım istiyoruz. Mümkün değil ki.

Dersim kıyımı yapıldığında başta cumhuriyetin kurucusu Atatürk vardı ve her şeyden haberdardı. Kemalizmden tiksinen muhafazakâr insanımızın o kadrodan rahatlıkla bağrına basabildiği tek insan olan Mareşal Fevzi Çakmak, mütedeyyin kişiliğinin yanısıra “Dersimli okşamakla kazanılmaz” diyen bir muhteşem şahsiyetti ve ordunun başındaydı. Sonradan dindar çoğunluğumuzun, hafif tabirle yaka silkeceği İsmet İnönü, Dersim’de sınırlı bir operasyon yürütmüş, bununla yetinmek niyetindeydi. Dolayısıyla planlanan “harekât” için pek münasip bulunmadı, hükümet “bu işlerin adamı” Celal Bayar’a emanet edildi, kıyım yapıldı. Dersim katliam(lar)ı, bütün bu kimselerin “ıslak imzalarıyla” yürütüldü.

Fakat Türkiye talihsiz bir ülke olduğu için, tek parti yönetimi sona ererken, dikta partisine karşı halkın akın ettiği “demokrat” partinin başına aynı Celal Bayar geçmişti. Kendisi, Ermeni soykırımı felaketinin gölgesinde kaldığı için fazla lafı edilmeyen, Ege bölgesi etnik temizlik operasyonlarının başında, siyasî komiser gibi bir şeydi. (Umurbey Köyü’ndeki Celal Bayar müzesinde yeralan, gözlüklü, tüfekli, efe kılıklı “Galip Hoca” portresini görmenizi tavsiye ederim.) Yıllar yılı, öldürerek, tehdit ederek, çiftliklerini ateşe vererek, yıldırarak bıktırarak, Batı Anadolulu Rum nüfusun, doğup büyüdüğü, ürettiği, yaşadığı yerleri terk etmesini sağladılar, yerine Türk-Müslüman ahaliyi yerleştirdiler. Bu bir İttihatçı planıydı ve acımasızca uygulandı. Celal Bayar bir İttihatçı’ydı ve tâ 90 yaşındayken, “İttihat Terakki bitmez” demişti.

Meselemiz şu ki, Başbakan Dersim için özür lafını ettiğinde birilerinin tek derdi, ıslanmasın diye Atatürk büstünün üstüne naylon örtmek oluyor, Türkiye’nin esas hakikati, bu örtünün altında kalıyor.

Hâlbuki sırf Celal Bayar üzerinden kurulan bir tarihî süreklilik nedeniyle yarım yamalak Dersim özürü iki kat önem kazanıyor.

Ne bekleniyor, anlamadım ki! Dersim’de yapılanları ortaya dökeceksiniz, ama bir taraf Atatürk’ü öbür taraf Celal Bayar’ı onca kan revanın içerisinden tertemiz çekip çıkaracak mı? Nasıl olacak? Bu iki şahsiyeti birleştiren tarihî süreklilik çizgisinin yakın tarihimizin esas hakikati olduğu anlaşılmayacak mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums