- 15.09.2015 00:00
Sonuç olarak Ege, Trakya ve Karadeniz’den 1.200.000 Rum gönderilmiş oldu. Daha önce gidenlerle bu rakam 1.500.000 insan demekti. Kuşkusuz bunun içinde ölenler de vardı. 1.500.000 Ermeni’yi de katarsak 3.000.000 insan ülkeden silinmiş oluyordu. İnsani dramların yanı sıra, bu nitelikli insan kaybı ülke ekonomisinin ve sosyal hayatının da çöküşü demekti. Kuşkusuz bu aynı zamanda bir medeniyet kaybıydı.
1955’te devlet tarafından tertiplenen 6-7 Eylül olayları sonrası kalan Rum ve Ermeniler de kaçırtıldı. 6-7 Eylül olayları özellikle Rumlara yönelik sonuçları bakımından önem göstermekte. 6 Eylül 1955 günü devlet radyosu öğlen haberlerinde, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı bir saldırı yapıldığı haberini duyurdu ve aynı gün öğleden sonra İstanbul Ekspres Gazetesi bu haberi yaydı. Bundan hemen sonraTaksim’de toplanan kalabalıklar bir protesto mitingi düzenlediler.
Hıristiyan halkın iş yaptığı ve oturduğu Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Moda, Kadıköy,Kuzguncuk, Çengelköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Eminönü gibi semtler hazırlıklı gelmiş saldırgan grupların akınına ve saldırısına uğradı. Saldırılar, 20-30 kişilik kışkırtıcı ve tahripçilerden oluşan, çeşitli saldırı araç ve gereçleriyle donanmış organize gruplarca gerçekleştirildi. Bu gruplar ellerinde Türk bayrakları ile Atatürk ve Celal Bayar’ın büst ve fotoğraflarını taşıyorlar, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” (KTC)’nin rozetlerini dağıtıyorlardı. Saldırgan gruplar halkı da kışkırtmak için “Makarios’a Ölüm”, “Kıbrıs Türktür” sloganlarıyla Kıbrıs sorununu kullanıyorlardı. Saldırganların bir kısmında gayrimüslimlerin ev ve işyerleri listeleri bulunuyordu. Hedef sadece Rumlar değil, Ermeni ve Yahudi tüm Müslüman olmayanlardı.
Şehrin her yerinde dükkânlar ve evler yağmalandı, piyanolar ve dolaplar pencerelerden atıldı. Kiliselerde bulunan kutsal eşya tahrip edildi, bazı kiliseler ateşe verildi. Rum Ortodoks mezarlıkları da zarar gördü. Polis olanları izleyerek pasif durumda kalıyor, bozulan kamu düzenine müdahale etmiyor ve adeta olanlara göz yumuyordu. Bir kısım Müslüman halk komşuları olan Hıristiyanları koruma için küçük ölçekte de olsa direnmeler gösteriyor ama bir kısmı da onları ihbar ediyordu.
Atatürk’ün evine saldırı yapıldığı haberi İzmir’de de yerel bir gazete tarafından yayılınca İstanbul’daki olaylara benzer saldırılar yaşandı. Ankara’da ise şiddet içermeyen öğrenci protestoları oldu. Saldırılar Eylül ayı boyunca devam etti. 8 Eylül gecesi İskenderun’daki bir Rum- Ortodoks Kilisesi’ne dinamitle saldırıldı. 9 Eylül’de İzmir- Alsancak’ta Aya Vuklin Kilisesi’ne saldırılarak ateşe verildi. 10 Eylül’de Balıklı Rum Hastanesi’ne saldırıldı. İstanbul’da oturan Yahudilerin evlerine “gamalı haç” işareti çizildi. Çanakkale’de anti-semitist bildirimler dağıtıldı. Olaylar Yahudi ahaliyi de kapsayacak boyutlara ulaşmaya başlamıştı.
Hükümet, bu durum karşısında İstanbul, Ankara ve İzmir’de örfi idare (sıkıyönetim) ilan etti. İstanbul’da 5104 kişi tutuklandı. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Milli Emniyet Hizmetleri Şefi, İzmir Valisi ve garnizon komutanı, İstanbul Emniyet Müdürü ve üç general görevden alındı. 12 Eylül 1955’de örfi idare Meclis’te görüşüldü. Fuat Köprülü olayları komünist bir komploya bağladı.
Maddi hasar konusunda kaynaklara göre farklı rakamlar sözkonusu. Amiral- hukukçu Fahri Çoker Dosyasına göre 4214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile fabrika ve otel gibi yerlerle birlikte 5317 tesis hasara uğradı. Tahrip edilen yerlerin bir çoğu Rumlara ait olmakla birlikte, Ermenilere ve Yahudilere ait birçok yer de tahrip edilmiş, hattâ Müslümanların bir kısmının da evleri saldırıya uğradı. Tartışmalı olmakla birlikte Türk basın kaynaklarına göre, ölü sayısı 11, yaralanan insan sayısı 300-600 arasında olup, çok sayıda kadına da tecavüz edildi. Devam edeceğim.
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
Yorum Yap