- 10.01.2015 00:00
Entelektüel hayatın ilkelerine gücün istekleri yönünde uymayan, hakikat bilincini entelektüel dürüstlüğe aykırı olarak iktidar sahiplerinin beklentilerine göre oluşturan, akla ve vicdana sadakati bir çıkar uğruna feda eden insanlığa ihanet içindedir. Çıkarlar ve sloganlar savaşında hakikat tehlikeye girdi mi, değerden düşürülüp, çarpıtılarak ayaklar altına alındı mı, yapmamız gereken tek şey direnmek ve hakikate ulaşma çabasını inandığımız en yüce değer olarak korumak.
Dünyada gelişen teknolojinin güç ve iktidarla olan ilişkisiyle var olan büyüklük saplantısıyla, ırksal, dinsel ve kültürel her türlü şovenizmin büyüklük hezeyanı birarada gitmekte. Bu iki azgınlık hâli iki dünya savaşının yanında bugüne kadar birçok insanlık trajedisi yaşattı ve yaşatmaya da devam ediyor.
Mizah dergisi Charlie Hebdo’nun karikatürist ve çalışanlarına yönelik katliam bu iki azgınlık hâlinin bir sonucu. İnsan ilkel, kötü ve şeytan yanına, içindeki vahşi hayvana yenik düşüyor. Dünya sistemi adeta insanın bu kötü yanına yatırım yapıyor. Rakel Dink’in söylediği gibi, bir bebekten bir cani, bir canavar yaratıyor.
İnsanlık uzaya gitmeyi başardı, görüntülü cep telefonları, bilgisayarlar yaptı. Bunun yanında savaş teknolojisini geliştirmeyi de ihmal etmedi. Peki, insanlık şimdi, eskisinden daha mı huzurlu, daha mı barışsever, daha mı sevgi ve aşk dolu. Ne yazık ki insanlık nasılsa öyle kaldı ve gelecekte de şimdikinden daha iyi bir insanlık olmayacak.
Post-modern ticaret ve iletişim çağı, politikayı, kültürü, ekonomiyi, insan ilişkilerini içine alıp hapsetti. Haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık ticaretin, ekonominin ve politikanın bir unsuru hâline geldi. Kendine, ötekileştirdiklerine ve doğaya yönelik acımasızlık bilinmeyen, saklı bir “kod”a dönüşmüş ve insanın şeytani (homo demens) yanı bütün trajikliğiyle ortaya çıkmış durumda. Post-modern çağda insan şeylerin derin ve geçici yüzeyselliğinden zevk almakta.
Bu dünyada insanlık sonsuz bir labirentte aklın, duygunun, zevkin ve anlamın ne olduğunu bilmeden umarsızca, kötülüğe ve karanlığa teslim olmuş bir durumda dolaşmakta.
Batı’nın yücelttiği modern hayat, aslında bir şiddetten arınma süreci olması gerekirken, tarihsel düzlemde aksine makro ve mikro iktidarların mücadele ve çatışma alanı olmuş durumda. Bu anlamda şiddet, ideolojilerin adeta önkoşulu. Hannah Arendt, ideoloji ile şiddet ve kötülük arasında bağ kurar ve ideolojiyi şöyle anlamlandırır: “Taraftarlarını tatmin edecek şekilde, her şeyi, her durumu tek bir önermeden sonuca giderek açıklayabilen …izmlerdir.”
Daniel Bell’in deyişiyle “İktidar cehenneminde bir ateşin hararetiyle dolan fikirler, silahlara dönüşür ve ölümcül sonuçlar doğurur”. Dinsel radikalizmin yol açtığı kötülükler ve köktendinci eğilim ve taşkınlıklar güçlerin çatıştığı cehenneme odun taşımakta.
Kara mizah yaparak bizi sarsıp kendimize getirmeye çalışan, kaleminden ve çizgilerinden başka güçleri olmayan savunmasız insanların trajik olanın, gücün ve şiddetin esrikliğine kapılanlarca öldürülmesini kabullenebilmek çok zor.
Yoksa dünya cennetten kovulan insanın gönderildiği cehennem mi?
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
Yorum Yap