- 14.09.2013 00:00
Yurttaş olarak hukuk devleti güvencesi altında değil, polis-devlet uygulamaları altında yaşıyoruz. Polisten kim sorumlu? Siyasi iktidar. Peki, polis meşruiyetini kaybedecek uygulamalar yapıyorsa ve polisi hukuk içine çekecek iktidar aksine bu uygulamaları destekliyorsa doğrudan sorumlu olmaz mı?Medeni Yıldırım ile başlayan en son Ahmet Atakan ile devam eden yedi gencin ölümü neyi gösteriyor? Demek ki; ister asker iktidarı ister sivil iktidar olsun orantısız güç kullanmak meşrulaştırılabiliyor.
11 Eylül günü Kadıköy- Bahariye Caddesi’ndeki çalışma ofisime gidiyordum. Ahmet Atakan’ın ölümünü protesto eden gençlere polisin biber gazlı müdahalesi ertesi sabah caddeyi yaşanmaz hâle getirmişti. Caddede yaşayan ve çalışan herkes şikâyetçiydi. Artakalan gaz dahi insanları etkiliyordu. 12 Eylül sabahı aynı durum tekrarlanmıştı. Bu gazın doğrudan gençlere sıkıldığını ve çevrede bulunanlara etkisini düşündüm. Şunu derhal ifade edeyim ki; biber gazı açıkça bir silah ve silah işlevi görmekte. Üstelik çevresel etkisi gazın yoğunluğuna ve rüzgârın etkisine göre artmakta. Taksim’de sıktığınız gaz Kasımpaşa’yı, Kadıköy’de sıktığınız gaz Moda’yı etkiliyor. Doğrudan ve dolaylı etkilenen herkesin idare aleyhine dava açması gerekiyor.
İktidara ve AKP’ye hayırlı bir uyarıda bulunmak istiyorum. İktidar derhal biber gazı silahınınkullanımına son vermelidir. Vapurda, dolmuşta, takside gidip geliyor, işyerlerine uğruyorum. Son seçime kadar AKP’ye oy vermiş insanlar bu olaylardan etkilendikçe “Biz Başbakan’ın çıraklık dönemini sevmiştik, ustalık dönemini hiç sevmedik, oy vermeyeceğiz” diyorlar. Polis şiddeti, onun getirdiği ölümler ve biber gazı silahı uygulaması, AKP’yi sandıkta zora sokabilecek potansiyeli taşıyor.
Bu kadar söz ettikten sonra ancak birkaç yazıda özetleyebileceğim polisin meşruiyeti ve demokratik denetimi meselesine giriş yapayım..
Uluslararası alanda evrensel değerler ve ilkeler açısından, bir ülkenin değerlendirilmesinde en önemli ölçüt polisin uygulamalarıdır. İnsan haklarının, hukukun üstünlüğü ilkesinin, özellikle adil yargılama hakkının ve demokrasinin yaşama geçirilmesi bakımından polis teşkilatları ve polislerin niteliği ve uygulamaları üzerinde araştırmalar ve yayınlar yapılması ve bu güvenlik kurumunun derinlemesine analiz edilmesi zorunludur. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bu gibi araştırmalar özendirilmekte ve desteklenmektedir. Ülkemizde bu türlü araştırmalar yok denecek kadar azdır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) 5 Aralık 2008 tarihinde basın açıklamasıyla birlikte açıkladığı “Adalete Karşı Safları Sıklaştırmak: Türkiye’de Polis Şiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller” başlıklı 80 sayfalık rapor ise medyanın, hükümetin, ilgili bakanların, muhalefet partilerinin hiç ilgisini çekmedi. Sözkonusu raporda polisin yurttaşlara şiddet uygulamasında bulunduğu ve bu eğilimin hükümetin ihlalcilerden hesap sormamasıyla bağlantılı olduğu belirtilmekteydi. Raporda polisin bazıları ölümle sonuçlanan ateşli silah kullanımı, göstericilere orantısız güç kullanarak müdahale, kimlik kontrolleri sırasında ya da sonrasında uygulanan kötü muamele gibi çeşitli alanlarda polisin sürdürdüğü polis şiddetiyle ilgili olaylar ve kanıtlar ortaya konmakta, incelenen 28 ayrı olayda sözü edilen sorunların yeni olmamasına rağmen, başta değiştirilmiş olan Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu olmak üzere, son dönemde yapılan bazı kanun değişikliklerinin Türkiye’deki polis şiddeti kültürüne katkı sağladığı ve polis reformu çabalarının önünde engel oluşturduğu sonucuna varılmaktaydı.
www.umitkardas.com
Yorum Yap