İhsan Aksoy'a veda ederken

  • 31.10.2017 00:00

 Geçtiğimiz 22 Ekim Pazar günü Ankara’da HAK-PAR kongresini izledim. Yıllardır görmediğim eski arkadaşlarımla karşılaştım. Eski günleri andık ve hemen hepsinde de gülümseyerek ortak dostumuz İhsan Aksoy’un kulaklarını çınlattık. Zaten konu hatıralarımıza gelince İhsan’dan söz etmemek olmaz ki.

Arkadaşlara, burada olanı, biteni, görüp, duyduklarımı yarın akşamki haftalık olağan telefon sohbetimizde İhsan’a aktarıp, gerekli yorum ve dedikodular yapacağımızı söylemiştim.

Pazartesi günü İstanbul’a döndüm ve akşam tabii ki İhsan’la konuşacaktım. Ama Darmstadt’da yaşayan ve ortak bir dostumuz olan Şükrü Barlik benden önce davranarak, bu gece İhsan’ı arayacağımı tahmin ettiğini, İhsan’ın dün akşam hastaneye kaldırıldığını, aramama cevap veremeyeceği ve telaşlanmamam için bilgilendirmek istediğini söyledi.

Hemen eşi Süheyla’yı aradım ve durumun vahametini ve detaylarını bir de ondan öğrendim. İhsan komadaydı ve sağ kalma umudu çok zayıftı. Sabaha doğru Süheyla’nın mesajı geldi. İhsan’ı gece yarısı kaybetmiştik.

İnanmak istemiyordum, yine Süheyla’yı aradım. Yapacak tek şey, birbirimize destek olup, teselli etmekti artık. 

İhsan’la arkadaşlığımız 1967-68 yıllarında başladı. Kemal Aras (Mao Kemal), Faruk Aras ve Servet Güneş, Ankara Aydınlıkevler’de bir öğrenci evi kiralamışlardı. Mao Kemal’le İhsan Ağrı’dan çocukluk arkadaşıydılar. Benim de aynı okulda okuduğum Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine devam mecburiyeti olmadığı için, İhsan da, Mersin’de yaşıyor ve Türkmen Palas Otelinin işletmecisi olan Ağabeyi Kerim Aksoy’a muhasebe işlerinde yardım ediyordu. İmtihan zamanı Ankara’ya gelip o çok küçük ve berbat evde kalıyordu.

1968 güzünde Maltepe Nokta durağında Kemal ve Faruk adına eve bulduk ve oraya taşındılar. Emek Mahallesinde Diyarbekir Yurdu’na 50 metre mesafedeki annemin evinde yaşıyordum, ama çoğu zamanımızı Faruk’ların evinde geçiriyorduk. İhsan Aksoy, Süleyman Demirkapı, Zeki Kaya da evin geçici sakinleri olarak yer aldılar. Maltepe’nin, Ankara’nın yeni eğlence merkezine dönüştüğü dönemdi. Eğlence dediğim, gazinolar, barlar ve pavyonlardan ibaretti ve biz de o dünyaya ilgi duyduğumuz 20’li yaşlarımızdaydık.

1969’da DDKO’lar kuruldu. Mao Kemal, bir süreliğine Ağrı’ya göçtü ve Faruk da evi boşaltıp başka bir yere taşındı. İhsan ise o döneme ait ortak hatıralarımızda oldukça kapsamlı bir yer tutan Kemal Sevim’le birlikte Ulucanlar’daki Erzurum Yurdunda kalmaya başlamıştı. DDKO’dan Ali Beyköylü, Enver Taştan, Nuri Bingöl’ün de yurtta kaldıkları ve sohbetlere katıldıklarını hatırlıyorum.

Erzurum Yurdu karşısındaki kahve, İhsan’ın esprilerini duyup tanışmak isteyen arkadaşlar için önemli bir adresti. İhsan’ın bir espri ustası olarak şöhret sahibi olması bu dönemde hayli yaygınlaşmıştı.

1970 Ağustos ayında Ali Bucak’la birlikte Mersin’e uğradık. Çoğunlukla yabancıların kaldığı Türkmen Otel’de 3 gün kaldık. Dönemin Türk filmlerinden tanıdığımız ünlü dansöz Aysel Tanju da Türkmen Otel’de kalıyordu. Otelde patronun kardeşi değil de, çalışanların temsilcisi gibi görülüyordu. Alkolü biraz fazla kaçırmış olduğu bir gece yarısı çatıya çıkıp ezan okumuştu ve o günlerde en çok bunu konuşup gülüyorduk.

DDKO’da kendisiyle birlikte kültür ve eğitim faaliyetleri de yürütürdük. Konferans ve seminerler düzenliyorduk. Ahmed Arif, Yalçın Yusufoğlu, Oya Baydar, Cem Eroğul, Ahmet Say, Sedat Özkol, İsmail Beşikçi gibi isimlerin yanı sıra kendi aramızdan arkadaşların da seminerler hazırlamalarını sağlıyorduk.

Lügatinde “hayır” ya da “olmaz” türü kelimeler bulunmayan Yümni Budak Başkandı. Biz ona Efe derdik. Yümni, İhsan, Kemal Sevim, Faruk Aras gibi arkadaşlardan meydana gelen bir kafa dengi grubumuz oluşmuştu. Akşamları DDKO’dan çıktığımızda gittiğimiz birkaç ucuz meyhane vardı. Grubumuza bazen Kemal Sevim, Mehmet Demir, Ali Bucak, Hakkı Kılıç, Fevzi Paydaş, Sinan Demir, Mustafa Aydın, İsa Geçit ve başka arkadaşlar da katılırdı. İhsan çok güzel şiir okurdu ve şiir okumaya başladığında ciddileşir, yüz hatları değişir ve biraz önceki nüktedanlığından hiçbir eser kalmazdı. Tabii Faruk Aras gerçek bir tenordu ve başka bir mücevherimizdi.

12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında DDKO aleyhine açılmış olan davanın sanık sayısı artırıldı ve İhsan da dava kapsamında yakalanıp Diyarbekir Askeri Cezaevine gönderildi. Cezaevindeki arkadaşlarımız, öyle çok derin görüş ayrılıkları olmasa da, bir takım ayrışmalar yaşadılar, farklı savunmalar hazırladılar ve tahliyeleri sonrasında da farklı siyasi yapılanmalara giriştiler.

1974 Temmuz ayının ikinci yarısıydı. Genel Af sonrasında tahliye olan İhsan ve Faruk Aras birkaç günlüğüne ailelerine uğramış ve Ankara’ya gelmişlerdi. Benim misafirimdiler. Kemal Burkay da sürgünde olduğu Avrupa’dan dönmüştü. Döndüğü gün O da benim misafirim olmuştu ve dördümüz akşam yemekten sonra evde oturup sohbet etmiştik. Bensiz daha rahat sohbet edebileceklerini düşünerek, erkenden odama gittim ve onlar da sohbete devam ettiler. Sonraki günlerde Kemal Burkay, İhsan Aksoy ve Faruk Aras arasındaki ilişkiler gelişerek bir dergi çıkarmaya ve parti kurmaya kadar vardı. Bu olaydan sonra arkadaşlara şaka ile partilerinin kuruluş temellerinin benim evimde atıldığını söylerdim.

İhsan yeniden Mersin’e yerleşip, Kerim Ağabeyin de desteğiyle bir kitap-kırtasiye dükkânı açtı, ama fazla sürdüremedi. Sık sık Ankara gelirdi ve Sıhhiye Halk Sokak’taki evimizde kalırdı. Evimizin yan tarafında pek fazla giren çıkanın olmadığı bir apartman vardı. Biz o binanın MİT’e ait olabileceğini düşünürdük. Evde sansürsüz olarak siyasi tartışma ve konuşmalar olduğu için, İhsan arada bir komşu binaya en yakın pencereye gider ve bütün bu konuşmaların aslında şaka olduğunu ve MİT’in bunları ciddiye almamasını söylerdi.

1975 yılı başlarıydı. Yümni, satmak için Diyarbekir’den Ankara’ya 5-6 tane Camuş getirmişti. Bizde kalıyordu. İhsan’ın çok sevdiği ve Dumanaltı dediği Ağrılı Ahmet Yıldız adında gerçekten çok sevimli bir genç arkadaşımız vardı. Dumanaltı Ahmet ve ağabeyleri canlı hayvan ticareti yapıyorlardı. Ahmet, Yümni’nin Camuşlarını da Et Balık Kurumu ahırlarına yerleştirmişti. Hepsini aynı anda satamadıkları için peyderpey satılıyordu. Akşamları eve gelip duş alıyor ve ahır kokusundan kurtulmaya çalışıyordu, ama elbiselerden koku çıkmazdı. Dumanaltı’nın cebinden iğrenç kokulu bir esans bulunurdu. Elbiselere ondan sürerdi, ama daha kötü kokular yayılırdı. Satışlar günlerce sürdü, tabii Yümni, İhsan, Dumanaltı Ahmet, Mustafa Aydın, bazen de ben veya Faruk olmak üzere her akşam gazinolar, pavyonlar derken Yümni’nin satışlardan elde ettiği paralar da suyunu çekti.

Yümni’nin bu Camuş ticareti, çok konuşulan ve gülünen bir hikâye olarak o dönemde bütün arkadaşlarımız tarafından ilgiyle karşılanmıştı.  O sene yaz aylarında Yümni Budak ve Fahrettin Bukarlı ile birlikte unutulmaz anılar yaşadıkları İzmir Gaziemir’de 4 aylık kısa dönem askerlik yaptılar. Ben de Ankara’dan ziyaretlerine gitmiştim.

Askerden sonra Ağrı’ya gitti. Belediye’de işe girdi. Avukat Mehmet Ali Aslan ile Demokrasi isimli bir gazete çıkardılar. Dumanaltı Ahmet bu kez Ağrı’da bir lokanta açmıştı, akşamları Mustafa Aslan (Zirolu Mısto), İsa Geçit, Bahattin Cengiz ve daha başkaları ile buluşuyordu. Ağrı’da birkaç kere polisçe alınıp, dayak ve işkenceye maruz kaldı. Kısa bir süre de hapiste kaldı. Aynı dönemde Bitlis’te yaptığı bir konuşmadan dolayı bir süre de Bitlis cezaevinde yattı.

1978 yılında Özgürlük Yolu ve TKSP’deki arkadaşlarıyla yolları ayrıldı. O günlerde Diyarbekir Belediye Reisi Mehdi Zana da kendisi gibi hareketten ayrılmıştı. Adana’da İl Turizm Müdürlüğünde memuriyete başladı. Bu arada yakından tanıyıp saygı duyduğum rahmetli Mecit Hun’un kızı Süheyla ile tanışıp evlendiler.

1979 yılında Anıttepe’de bir evde oturuyorduk. Akşam eve geldiğimde salonun ortasında içleri içki dolu 2 koli gördüm. Kuru yemişler falan da vardı. İhsan oturmuş beni bekliyordu. 4-5 aydır ağzına içki koymadığını ve “Ulusal Sorun ve Türkiye’de Ulusal Sorun” isimli bir kitap yazmakta olduğunu biliyordum. –Hayırdır İhsan, perhiz bozuluyor mu? Dedim. Meğer kitabını bitirmiş, bunu kutlayacakmışız. Bir süre sonra kitap Necip Erdem takma adıyla kurdukları Pekanin Yayınevi’nden yayınlandı. Toplatma kararı çıktı ve yayınevi basıldı. Yayınevi sorumlusu Mehmet Durmaz Paris’in yolunu tuttu ve 38 senedir de hala orada yaşıyor.

Ankara’ya yerleşmeyi düşündü, öğretmen olan sevgili eşi Süheyla’nın tayini de Ankara’ya çıktı. Yanılmıyorsam Kasım ayında da oğlu Rabun dünyaya geldi. Ancak siyasi gelişmeler kötü sinyaller veriyordu. Huzursuzluklar artmıştı ve İhsan da aranmaya başlamıştı.

Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, Dr. Abdurahmam Kasımlo’nun girişimiyle Sanandaj’da bir hastane kuruyorlardı. Henüz Paris Kürt Enstitüsü kurulmamıştı, ama Kendal Nezan, özellikle Sosyalist Parti ve bazı sivil toplum örgütleriyle iyi ilişkiler kurmuştu. Kendal, Kasımlo ile koordineli olarak Fransa’dan doktorların geleceğini telefonla bana bildiriyor, Mehdi Zana ve İhsan’la birlikte onları Ankara’dan Van veya Doğu Bayazıt’taki dostlarımıza yönlendirerek gizlice sınırı geçip Sanandaj’a ulaşmalarını sağlıyorduk.1980 Mayıs ayıydı, yine birkaç doktor gelmişti. İhsan bizzat kendilerine rehberlik ederek gitti ve artık dönmedi. Sonradan öğrendim ki, Tahran üzerinden Almanya’ya geçmeyi başarmış. Daha sonra Süheyla’nın da Rabun’la birlikte Almanya’ya göçtüğünü öğrendim.

1986 senesinde ben hapisten çıktıktan sonra İhsan bazen telefon açardı. 1989 yılında Darmstadt’ta eşiyle birlikte Ararat Restoran’ı açtı. PKK adına haraç istemişler, reddettiği için dükkânı bombalandı, ama işine devam etti. “Kürdün Türküsü” isimli bir roman yazdı. Kitabı Almancaya tercüme ettirmem için 1992 yılında bana gönderdi, çevirttik ve Almanca baskısı da yapıldı.

1993 senesinde artık benim de bir pasaportum vardı ve Mayıs ayı sonunda ilk kez yanına gittim. Paris’te yaşayan dostlarımız Seydo Aslandağ ve Avdo Bailli bizi oradan Paris’e götürdüler.

Sonraki yıllarda sık sık misafiri oldum. Avrupa’da yaşayan mülteci arkadaşlarımızın 1999’dan itibaren her yıl Mayıs ayı sonlarında organize ettikleri buluşmalar için bazen Hollanda’da, bazen de Almanya’da 5 yıl boyunca buluşurduk. Bu seyahatlerimde önce İhsan’a gider oradan buluşma yerine geçerdik. Sonra yine İhsan’la dönerdik. Hiç ayrılmazdık ve saatlerce konuşacak mevzularımız olurdu.

Hapishanede 1984 yılına girerken, eğer sağ kalırsam, 2000 yılına da Paris’te gireceğimi hayal etmiş ve hayalimi koğuş arkadaşlarıma da söylemiştim. O gün sözümde durdum ve 2000 yılına İhsan’la Paris’te buluşarak girdik. Ertesi gün Ahmet Kaya da Paris’te olduğumuzu duymuştu ve buluşup sohbet etmiş, özlem gidermiştik. Demek ki son görüşmemizmiş; o yıl bitmeden   O’da hayata veda etti.

2003 yılında gittiğimde lokanta işleri iyi gitmiyordu. İhsan da Türkiye’ye gelmek istiyordu. Hazırlıkları yaptık ve 2004 Şubat ayında karşılamak üzere, Avukat Hikmet Bozçalı ile Yeşilköy Havaalanında beklemeye başladık. Tabii polis engeliyle karşılaştık ve 2 gece emniyette kalmak zorunda kaldı.

Birkaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra birlikte Diyarbekir’e gittik. Mahalli seçimler öncesiydi ve ortam çok hareketliydi. Oradan sevgili arkadaşımız Mustafa Özer bir günlüğüne de Feridun Yazar’ın belediye başkan adayı olduğu seçim kampanyasını izlemek üzere bizi Urfa’ya götürdü. Şeyhmus Karahan her zamanki misafirperverliği ile bizi ağırladı.

İhsan oradan Ağrı’ya gitti. Hayatının sonlarını yaşamakta olan Mao Kemal’le de buluşup dertleşebildi. Ardından Ağabeyi Kerim Aksoy’u görmek için gittiği Mersin’de bir ev tutup yerleşmeye karar verdi.

Arkadaşlarının desteğiyle “Açılım” isimli bir dergi çıkardı. 12 sayı falan çıkarmayı başardı. Mersin’den Ankara’ya taşındı.

2008 yılı Mart ayında TRT Genel Müdürlüğü’nden arayıp bir Kürtçe TV kanalı kurmayı planladıklarını, henüz kamuoyuna açıklanmayan bu teşebbüsleriyle ilgili olarak benimle görüşmek istediklerini; mümkünse TRT Genel Müdürlüğünde bu görüşmeyi gerçekleştirmek istediklerini söylediler. Ben de bir hafta kadar sonra Ankara’da olacağımı belirterek randevulaştım. Ayrıca Kürtçe’yi iyi bilen bir arkadaşımla beraber gelebileceğimi söyledim.

İhsan’la birlikte TRT’ye gittik. Bizi TV Haber Dairesi Başkan yardımcısı odasına aldılar ve Kürtçe kanal çalışmalarını anlattılar. O gün orada iki defa Genel Müdür İbrahim Şahin’le olmak üzere üst seviyede yetkililerle konuştuk. Hedefledikleri 6 saatlik Kürtçe yayın yerine 24 saatlik teklifimizi, bazı hassasiyetlerimizi aktardık. Bütün gün süren gayet verimli bir çalışma yaptık. 3 Ay sonra, CHP, MHP ve DTP’nin muhalefetine rağmen TRT’de Türkçe dışında yayınlar yapılabileceğine dair bir kanun TBMM’den geçti.

1 Ocak 2009’ta TRT Şeş yayına geçti ve İhsan Aksoy da, 1 yıl boyunca haftada bir saatlik programında karşısına oturttuğu Kürt şahsiyetleriyle baş başa oturup sohbetler yaptı.

2009 Mayıs ayında program çekimi için İstanbul’a geldiğinde çocukluk arkadaşı İsmet Yılmaz’la, İhsan’ın deyimiyle bir “Lale Devri”  yaşamak üzere anlaşmışlar. İsmet’in Gemlik’teki evinde Bahattin Cengiz, ben ve eşim Şule’nin de katıldığı 3 günlük bir tatil yapmış ve cennet hayatı yaşamıştık.

2010 Ocak ayı sonuydu. Nürnberg’deki bir arkadaşı davet etmişti. Gitmeden önce birkaç gün İstanbul’da kaldı. Nürnberg’den arayıp Darmstadt’a geçeceğini söyledi. Birkaç gün sonra da Süheyla arayıp, İhsan’ın böbrek yetmezliğinden hastanede komada olduğunu, ama durumunun iyiye gittiğini söyledi. Kurtuldu, ama artık diyaliz desteğiyle yaşamak zorundaydı.

Türkiye’ye gelip gittiğinde de sigortasının anlaşmalı olduğu sağlık kurumlarında diyaliz tedavisi aldı. 2013 Haziran sonunda bir böbrek bulundu ve nakil ameliyatı yapıldı. Uzun bir tedavi sürecinden sonra kendisini tekrar toparladı.

Arada bir Türkiye’ye gelip gidiyordu. Çok yoğun olarak kitap okumaya başlamıştı. Sağ olsun Dengir Fırat, kendisine sık sık yeni çıkan kitaplar gönderiyordu.  Geçen yıl okumaya biraz ara vermek ve epeydir kafasında tasarladığı romanını yazmak istediğini söylemişti Türkiye’ye de gelmek istemiyordu artık. Bunun üzerine Kasım 2016’da 10 günlüğüne ben Almanya’ya gittim.

Geçtiğimiz Temmuz ayı başlarında İstanbul dışındaydım. Gülşen Orhan’ın öncülük ettiği Feqiye Teyran Festivali’nde konuşma yapması için Müküs’e davet edilmişti. Telefon edip İstanbul’da olmadığım için beni aramadığını söyleyip bilgilendirdi.

Haftada bir telefonla konuşuyorduk. Konuşmalarımız ortalama 1 saat sürerdi. Ne var ne yok her şeyden birbirimizi haberdar eder, tabii biraz da dedikodu yapardık.

Bir araya geldiğimizde bazen arkadaşlarımıza da anlattığımız; ama bir gazetenin sayfalarına asla sığmayacak, günler ve geceler boyunca anlatsam bile bitiremeyeceğim kadar uzun anılarımız oldu. İnsan hiç ölmeyecekmiş gibi davranıp, birden bire ölümle yüz yüze gelince, her şey bir rüya gibi gelip geçiyor işte.

Uğurlar olsun güzel ve güldüren insan. Çok acılı günlerimiz de oldu, ama sen hep acıları hafifleten bir şeyler bulup söylerdin. 2 Kasım günü Darmstatd’da seni gözyaşları içerisinde uğurlayacağız, bu kez bizi güldüremeyeceksin.

Eşim Şule’ye dediğin veciz sözünü hiç unutmayacağım:

“Her şey yalan, yalan da yalan.”

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums