- 17.05.2018 00:00
İnsanlık tarihinin en büyük uygarlıklarına ev sahipliği yapmış, yüksek kültür, sanat ve düşüncenin üretildiği bereketli toprakların üzerinde yaşamaktayız. İlim adamlarıyla, dervişleriyle, âşıklarıyla, ozanlarıyla, ahi teşkilatlarıyla, mimarlarıyla ve insan ilişkileriyle tarihte eşine az rastlanır bir seviyenin yaşandığı topraklardır burası. Farklı inançların, ırkların, mezheplerin, görüşlerin aynı dili konuştuğu bir arada yaşayabilme erdemliliğini gösterebildikleri çok güzel zamanlarımız oldu.
Böylesi içi aşk dolu, vicdan, ahlak ve insanlık dolu bir medeniyetin çocuklarıyız. Yunus Emreler, Hac-ı Bektaşi Veliler, Pir Sultan Abdallar bu toprakların yetiştirdiği güzel insanlardı. İnsanlığa muazzam bir birikim bıraktılar. Böylesi bir mirası devralan bizler Batı’dan ısmarlama kavramlara, fikirlere ve eğitim müfredatlarına bel bağladık.
Sistemini, müfredatını, eğitim politikalarını, Batı kültürüne göre şekillendiren Türkiye’de, tarihi ve kültürel birikimimize aykırı olarak farklı algı ve yorumlara kapalı, milletin inanç değerlerine yabancı ve dışlayıcı kibirli bir zümre oluştu.
Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun da ifadesiyle Hakkâri’de bale gösterisi yapmayı, Moda’nın arka sokaklarında köpek gezdirmeyi, konserlere gidip hava atmayı kültür, sanat sanan sahte bir aydın zümremiz oldu. Kendi kültüründen, tarihinden kopuk, kendi milletinden tiksinen ama arada halkçılık edebiyatı yapan(CHP) tipler yetişti.
Popüler kültürün tüketim bataklığında çırpınan, kendine, ülkesine ve toplumsal değerlere yabancı, her geçen gün aile bağlarından kopuk bir nesil yetiştirme programına tabi tutulduk.
İnsanın derinliğine inen, şahsiyetini, kültürünü, ahlakını, öz’ünü belirginleştirip gürleştiren bir eğitim müfredatından yoksun bırakıldık. Oysa merkezine insani vasıfları, tarihi kültürel birikimini, düşünceyi, özgürlüğü, ahlakı, vicdanı almayan bir eğitim sisteminden bu toprağa mensubiyet duyan, ülkesini her alanda şahlandırmayı amaç edinen nesiller yetiştiremezsiniz. Bunu düşünmedik bile!
Pragmatizmin öncülerinden ABD’li John Dewey’i getirtip aletçilik( instrumentalizm) üzerine bir sistem kurdurup bunu 100 yıl devam ettirmeye çalışmanın, rekabete dayalı, sistemini başarı ve başarısızlık üzerine kuran, yarıştırıcı, bu şekliyle arada kalanları ezen ve sindiren bir anlayışla okul kurmanın ne denli korkunç sonuçlar doğurduğunu 15 Temmuz’da fark edebildik.
Oysa gerçek olan şudur; milleti, insanı, fıtratı, özgürlüğü, erdemi, ahlakı, tarihi, kültürü hesaba katmaksızın bir eğitim sistemi oluşturulamaz. Eğer bunu yapmakta ısrar ederseniz ülkesinden önce kendi çıkarını düşünen, Batı’ya itaatkâr, zayıf bünyeli, değerlerine yabancı kişilikler yetişmesine kapı aralarsınız. Bir ülke kendine neden bunu yapsın ki?
Ben insanın kendini gerçekleştirmesinin ve yabancılaşmaktan kurtulmanın yolunun ayakları yere sağlam basan bir eğitimle mümkün olabileceğini düşünüyorum. Piyasa toplumu oluşturmak ve zihinleri uyuşturmak gibi bir gayeniz varsa bunu okullarınızı fevkalade seküler Batı kültürüne emanet ederek başarabilirsiniz.
Freire, “okullar ezenlerin ideolojik aygıtlarıdır” der. Küresel güçler kapitalizmin içselleştirilmesi için okulları bir araç olarak kullanıyor. Bu sayede kendi ideolojilerine itaatkâr, uysal, zayıf, kendinden uzaklaşan nesillerin varlığından istifade ederek sömürü alanlarını genişletmekte ve her geçen gün daha da güçlenmektedir. Eğitim biraz da bu yüzden kutsanır.
Öyle ki her şeyin eğitimle düzelebileceğine olan sarsılmaz bir inanç hâkimdir. “Eğitim şart!” denilir örneğin. Ne var ki kimsenin “nasıl bir eğitim” sorusuna vereceği esaslı bir cevabı yoktur. Kapitalist, sömürgeci eğitim sistemini en doğru sistem olarak kabul eden bu peşin yargıdan sıyrılmak durumundayız.
Bakınız Kültür emperyalizminin ne denli vahim sonuçlar doğurduğunu bu kurulu düzeneği sorgulayamayacak kadar şuur kaybı yaşayan eğitimli yazarlardan/aydınlardan/siyasetçilerden anlayabiliriz. Bu bakımdan yeni dönemde talebim şudur;
Öncelikle ciddi bir ahlaki yozlaşmanın yaşandığı şöyle bir zamanda ahlakı, erdemi önceleyen, bilim, sanat, düşünce üreten, kültür, edebiyat ve mimaride bir seviye tutturan, sorgulayan, eleştiren, kaliteli, vatanperver çocuklar yetiştirmek istiyorsak Kutadgu Bilig’te de ifade edildiği gibi “yere ekilen tohumun kendi aslına uygun olarak bittiği” düşüncesinden yola çıkılarak eğitimi yeni baştan kurmalıyız.
Yorum Yap