Kod adı: Dershaneler

  • 8.12.2013 00:00

 MEB Bakanı Nabi Avcı dershane ruhsatlarının Ocak 2014’ten itibaren yenilenmeyeceğini ifade ettiğinde tamam dedim yine eğitimi konuşacağımız günler geliyor. Çünkü bu tür ortamlar biz özgürlükçüler için eğitim ve sorunlarını gündeme taşımak ve tartışmak adına birer fırsattır. Dolayısıyla dershanelerin özel okula dönüşümü meselesi gündeme geldiğinden buyana ısrarla dikkatleri eğitimin temel sorunlarına çekmeye ve farklı çözüm önerileri sunmaya gayret etsem de olmadı. Meğer mesele AK Parti Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun da ifadesiyle “Gezi Olayları nasıl sadece bir ağaç meselesi değilse, dershane meselesi de sadece bir dershane meselesi değilmiş. Çünkü hadise her şeyden evvel Sayın Barzani’nin Türkiye gelmesi ve o müthiş atmosferin oluşmasıyla birden patlak verdi. Hemen o günlerde Zaman Gazetesi “Eğitime darbe, sıkı yönetim uygulaması” gibi başlıklarla kamuoyuna neredeyse bir savaşın başlama sinyalini veren haberler yayımlamaya başladı. Sosyal paylaşım sitelerinde yapılan yorumları, Taraf Gazetesi’nin devreye girmesini ve bazı yazarların işi farklı mecralara çekmesini de detaylıca yazmaya gerek yok. Neticede bugün eğitim meselesi üzerinden giden bir tartışma yerine ne yazık ki fişlemeleri, belgeleri, seçimleri, dengeleri, muhtemel kaset operasyonlarını konuşuyoruz/konuşacağız. Kısacası ülke yine hassas bir kırılma sürecine girmiş bulunmakta.

Türkiye son zamanlarda tarihin en ilginç zaman dilimini yaşamakta. Bazı meselelerin kamuoyunun önüne çerez gibi atılarak arka planda çok ama çok ciddi denge hesaplarının yapıldığına en ilginci de maskelerin bir bir düşmeye başladığına şahit olmaktayız. Aslında bana göre mesele pek öyle karmaşık değil. Evvela kabul etmek lazım birileri müthiş bir plan yapmış, çok detay, ince çalışılmış bir planlama var karşımızda. Eğitim sistemiyle, yargısı, bürokrasisi, cemaati, tarikatı, meslek örgütleri, yazarı, sanatçısı,sendikası, sivil örgütleri vs..Hazır oturtulmuş ciddi bir yapı bu. Çözemediğimiz ve bir türlü içinden çıkılmaz gibi görülen sorunlarımız, korkularımız, evhamlarımız, kırmızı çizgilerimiz de var. Her ne kadar birbirlerinden farklı gibi görünse de aslında tek bir zihin merkezinde toplanan sorunlar, korkular, endişeler yumağı bunlar. Kısacası sorunlarla, sorunlarımızla, korkularımızla çelik çomak gibi oynayan tek bir merkeze bağlı ciddi bir sistem var. Daha somut bir ifadeyle bugün başörtüsü, Alevi ve Kürt sorunu gibi kadim sorunlarımız tek elden kumanda edilen sorunlardır. Mağdur kesimler olarak bizler bugüne kadar suçu hep bir diğerinin üstüne yıkmayı çabaladık. Ezilenler, hakkı, hukuku gasp edilenler, özgürlükleri ellerinden alınanlar olarak sorunu kendimizde ve bizim gibi düşünmeyen, inanmayan, konuşmayanlarda bulduk. Kimse biraz daha derine ve sorunun asıl kaynağına inme cesareti gösteremedi. Meselemiz tam da burada başlamakta. Evet, öncesinde rahmetli Özal ve akabinde Tayyip Erdoğan bu cesareti gösteren ilk başbakanlar oldu. Özal’ın ömrü yetmedi lakin AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan cesaretini ve kararlığını sürdürmektedir.

AK Parti dönemi planlamacıların birçok planının deşifre edildiği, maskelerin indiği, vesayetin kırıldığı, darbelerin durulduğu en önemlisi de ezilenlerin birbirleriyle yüzleşmeye başladığı bir dönem oldu. Kabul edelim ya da etmeyelim bu basit, sıradan bir hadise değil. Elbette bunu ilk fark edenin açıkçası rahatsız olanın asırlık imtiyazı, gücü, nüfuzu elinde tutan kesimlerin olması sürpriz değildir. Bu yapının sarsılmaması için ne gerekiyorsa yapılması lazımdı..Darbe planları, Kürt sorunun çözümünde engel çıkarma, Alevi sorunu, Gezi Olayları ve son olarak dershaneler meselesi..Sorun elbette bir bütün olarak AK Parti değildi, cesaret sahibi olan başkanıydı.Dün bu cesareti gösteren Özal “tek adam”,”Diktatör” ve “Kanlı Kabus” olarak ilan edildi bugün de başbakan  tek adam, diktatör  olarak takdim edilmekte.Bu genel tablo.. Peki, dershaneler bu işin neresinde diye soracak olursanız. Ben cemaatin tümünü AK Parti’nin kurulu yapıyı sarsan icraatlarından ötürü gösterdiği cesaretten rahatsız olduğunu bu yüzden de vakti geldiğinde ortadan kaldırmaya dönük projeler geliştirdiğini iddia etmiyorum. Bu çok ciddi bir itham olur. Ne var ki ortada gerçekten de tuhaf ilişkiler ve söylemler söz konusu. Bugün cemaatin bizzat Tayyip Erdoğan’ı hedefe koyan ve onu yalnızlaştırmaya dönük geliştirdikleri tutum ve tavırları anlamakta güçlük çekiyorum. Hatta bu tutum bana şu soruyu sordurtuyor; acaba diyorum yapılan Ergenekon operasyonları gerçek Ergenekon’u kurtarmak adına mı yapıldı? Ergenekon 3-5 generalden ibaret bir yapı mı? Ergenekon’un siyasi kanadı, sivil toplum, cemaat, sanat, eğitim vs alanlarda bir etkisi söz konusu değil mi? Ya da gerçek Ergenekon nedir? Fethullah Gülen’in Ergenekon operasyonların yapıldığı sıralarda;” bana dokunan bir yanı vardı, yaşlı başlı adamlar böyle orada hesap verince ciğerim yanıyor benim. Elimde bir imkân olsa, ben onların hepsine serbestsiniz derim”  ifadeleri öylesine duygusal boyutu olan ifadeler miydi vs..Ancak şundan eminim, bir kesim Türkiye’nin özellikle Kürt sorununu çözmesinden, ülkenin Ortadoğu üzerine geliştirdiği projelerden ve İsrail’e mesafe koymasından rahatsız. Her ne kadar cemaat gazeteleri Türkiye’nin Ortadoğu’da itibarının zayıfladığına dönük haberler yapmaya çalışsalar da durum bundan farklı. Örneğin Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Anayasa Profesörü Fazıl Hüsnü Erdem, Irak Kürdistanı Başkanı Mesud Barzani’nin Diyarbakır ziyaretinin ileriye dönük Türk – Kürt ittifakına dönüşebileceğine hatta bunun zamanla bir Kürt Türk AB’si olacağına dikkat çekti. Rahatsızlık duyulan bu. Tüm sorunların çözülmesinden, yeni bir anayasanın yapılmasından ve tüm bu alanlara cesurca yaklaşan bir liderden haz edilmiyor.

Son zamanlarda cemaatten bazı insanların söylemlerine bakıldığında benim anladığım cemaatin de dershaneler üzerinden giden birtakım çekinceleri olduğudur. Ahmet Turan Alkan bir TV programında açıkça cemaatin AK Parti ile bir derdi olmadığını sorunun Tayyip Erdoğan’dan kaynaklandığını ifade etti. Liderler üzerinden giden bu yaklaşım biçimini 1991 yılında Fethullah Gülen’in Sızıntı Dergi’sinin Ağustos sayısında Turgut Özal için yazdığı iddia edilen bir başyazısında da görebiliyoruz. Fethulalh Gülen’in isim vermeden Özal’a dönük yazdığı iddia edilen yazısında bakın ne diyor. “Sen, “çağdaşlık” “çağ atlama” nakaratıyla kendi kendini avuta dur; kazanç, gelir dağılımı, refah, mutluluk, keyif, neş’e gibi gevezeliklerle teselli olmaya devam et; beraberlerinde bulunmayı şeref saydığın “çağdaş” dünyaların arş-ı nizamlarından kopup gelen sur sesi çoktan bir korkulu rüya gibi her yanı sardı… Aslında senin, çağdaşlığın da çağı yakalaman da sadece bir züğürt tesellisi ve kendi kendini aldatma; senin icraatın sırf bir taklit ve başkalarına bakıp geviş getirme; idaren de, kurtları çobanlığa yükseltip, çobanları da sürüleştirmekten ibaret. Yakın tarihimiz itibariyle senin bu kabîl hataların, sayılamayacak kadar çok, ağıza alınamayacak kadar da utandırıcı olmuştur. Evet sen, dünden-bugüne bir kerecik olsun hatalarını aşamadın.. aksine “hatamı aşayım, onu zihinlerden sileyim” derken, ikinci bir hata işledin.. işte milletçe, son bir-bir buçuk asırlık sarsıntı, perişaniyet ve buhranlarımız da, senin sebebiyet verdiğin bu “hatalar fasit dâire “sinin bir ürünü.. belli aralıklarla gece baskınların, kendi milletine karşı güç denemelerin, aşağılık duygusunun verdiği tuhaf bir ruh haletiyle, sıksık kendini ispatlama gayretlerin de onun ayrı bir buudu! Târihin hiçbir devrinde, hiçbir bahtsız millet, bu kadar çok felâketin, bu kadar dar bir zamana sıkıştırıldığını görmemiştir. Ey, kinin, nefretin, garazın, muhâkemesizliğin azat kabul etmez kölesi! Ey, kendi târihinin sayfalarını kanla kirleten tarihin kanlı delisi, cinnetin de bir sınırı olmalı değil miydi!?”

Benzer ifadeleri ve yalnızlaştırmaya dönük geliştirilen tavırları şimdilerde başbakan için görmekteyiz. Açıkçası dershanelerin dışında gelişen ve çok farklı planların devreye girdiği yeni bir dönemdeyiz. Dershaneler meselesi ortaya atılmamış olsaydı bu tür bir ortam olmayacak mıydı? İddiam odur ki dershaneler gündeme gelmemiş olsaydı da değişen bir şey olmayacaktı. AK Parti belki de bir hamleyle bu kavgayı öne çekti ve bu meseleyi de deşifre ederek kamuoyunun takdirine sundu. Her ne olursa olsun, mesele nereye varırsa varsın AK Parti’nin bu vakitten sonra atması gereken adımlar; özgürlüklerin önünü daha fazla açmak, yeni bir anayasa için kararlı olmak, çözüm sürecinden asla geri adım atmamak, Alevi sorunun çözümü için acil bir paket hazırlamak, eğitimi topluma bırakmak ve yerelleşmeye önem vermek olmalıdır. Bu ülkede demokrasinin ve özgürlüklerin önü ne kadar açılırsa,  engelleme faaliyeti içerisinde olanların planları da o kadar etkisiz olur. Görülen o ki artık herkes açık oynuyor. Bize düşen özgürlükler alanında atılan adımların her zaman yanında ve destekçisi olmaktır.

twitter.com/sivildemokrat

ufukcoskunn@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums