Dershaneler, cemaat ve eğitimde özel sektör

  • 17.11.2013 00:00

Zaman Gazetesi’nin “Eğitime Büyük Darbe” manşetiyle kamuoyuna duyurduğu bir habere göre; Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin başkanlığındaki bir heyet tarafından hazırlandığı iddia edilen yasa taslağının yasallaşması durumunda dershaneler, etüt merkezleri ve tüm kursların kapatılması öngörülüyor. Dershaneler ve bütün etüt merkezleri 2013-2014 eğitim-öğretim yılı bitiminde kapatılacak. Karara uymayanlara 500 bin liradan başlayan astronomik cezalar verilecek. Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına yönelik, evlerdeki özel dersler de dâhil, hiçbir özel kurs verilemeyecek. Ayrıca Zaman(ardından Sözcü Gazetesi’nin manşetine aldığı) “sıkıyönetim gibi” alt başlığı altında da yazı, reklam,afiş, broşür ve benzeri araçlarla bakanlığın veya müşterilerin yanıltılması veya yanıltıcı unvan kullanılması halinde 1 milyon lira para cezası uygulanacak gibi başlık dâhil fevkalade abartılı bir haber yayımladı. Haberin hemen ardından konu sosyal medyada tartışılmaya başlandı. Öyle ki bazı yazarlar örneğin Emre Uslu bu iddia üzerinden hükümeti PKK’nın önünü açmakla itham etmeye varan meselenin özünden bir hayli kopuk twitler atmaya başladılar. Bereket versin MEB söz konusu haber üzerine; iddia edildiği gibi dershanelere para cezası uygulamak, sıkıyönetim uygulamaları getirmek, yazı-reklam-broşür yayınlayan dershanelere maddî yaptırım getirmek gibi alenen yalan ve ilgili kamuoyunu kışkırtıcı ifadelerin taslakta yer almadığına dair bir açıklama yayımladı.

Meselenin aslı;

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı dershanelerle ilgili yaptığı bir açıklamasında; “1 Ocak 2014′ten itibaren dershanelerin ruhsatları yenilenmeyecek. Dershaneler artık yasal olarak da Milli Eğitim sistemi içerisinde yer almayacak” demişti. Ben bu ifadeleri dershanelerin devlet şemsiyesi altından çıkarılması, özel ticari kurumlar olarak yoluna devam etmesi ve eğitimde özel sektörün teşviki olarak anlamıştım. Konuyla ilgili bir yazı yazan Gülay Göktürk Hanım da köşesinden yapılmak isteneni; ilk elde 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 2. Maddesi’nde bir değişiklik yapılarak dershane kavramını mevzuattan tamamen çıkartmak. Dershaneler MEB bünyesinden çıktığı zaman isteyen dershaneler özel okula dönüşecek, özel okula dönüşmek istemeyenler ise yollarına ticari işletme olarak devam edecekler. Artık bu kurumların denetimi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan çıkacak, sadece mali açıdan Maliye Bakanlığı tarafından denetlenir hale gelecek” şeklinde özetlemişti. LDT Ürgüp Kongresi’nde bu mesele üzerine konuşurken Gülay Hanım yazısı üzerine Nabi Avcı’nın kendisini aradığını “Evet, beni sadece siz anladınız” dediğini ifade etmişti. (http://www.bugun.com.tr/dershaneler-ve-tesebbus-hurriyeti-yazisi-863566) Ne var ki Sayın Bakan Kanal 24’te yaptığı açıklamada dershaneler meselesini bizim anladığımızdan daha farklı bir biçimde ele aldı ve tüm dershanelerin zamanla özel okula dönüşebileceğinin altını çizdi.Ancak Sayın bakanın biz bu projeyle eğitimin zamanla sivil toplum eliyle yürütülmesini ve yerel yönetimlere devrini hedefliyoruz demesi dikkat çekiciydi.Yıllardır eğitimde yerelleşme, özelleştirme ve farklı okul türleri üzerine yazılar yazan birisi olarak bu konuda bakana katıldığımı ifade edebilirim.Kaldı ki olması gereken de budur.

Diğer taraftan dershanelerin tümden kaldırılması gibi bir planlamanın ve zorlamanın söz konusu olduğunu/olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki dershanelerden isteyenlerin özel okula dönüşmesi ve eğitimde özel sektörün teşvik edilmesi aynı zamanda bir zorunluluğun da neticesidir. Çünkü mevcut finansman marifetiyle kamu okullarının yükünün gittikçe ağırlaşması sonucu doğan bir takım olumsuzluklar artık gelinen noktada giderilememektedir. Bu tür projeler devlet eğitim sisteminin başarısızlığının doğurduğu zorunlu sonuçlardır. Çünkü ücretsiz eğitim sanılan aksine eğitim sorunlarını çözmek, iyileştirmek ve kaliteyi arttırmak yerine bizleri tam tersi sonuçlarla baş başa bırakmaktadır.

Neticede bugün karşımızda 25 milyon öğrencisi, 1 milyona yakın personeli ve 62 bine yakın devlet okuluyla tek bir bakanlık tarafından kumanda edilen dev bir sektör var. Ve bu yapı vergilerlerle finanse edildiğinden ekonomik olarak ülkeyi zorlamaktadır. Diğer taraftan eğitim mevcut finansman modeli marifetiyle de daha çok üst gelirli ailelere dönük ayrıcalıklı bir duruma da dönüşmektedir. Bu bakımdan devlet okullarının kötü performansının dershaneler aracılığıyla kapatılmak istenmesi aslında birazda bu yüzdendir. Bu durumda yapılacak en doğru şey elbette dershaneleri tümden kapatmak değil bilakis dershanelerden isteyenleri özel okula dönüştürmek en önemlisi de eğitimin büyük ölçüde özelleştirilmesini gündeme almaktır. Eğitimde özel sektörün teşviki projesi bilindiği gibi 2003 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından engellenen ve veto edilen bir projeydi. Bu gecikmiş projenin hayata geçirilmemesi için hala çeşitli bahaneler ileri sürülmektedir.

Özel okullar ve Tevhid-i Tedrisat engeli;

Özel okula dönüştürülmek istenen dershanelerle ilgili olarak akla şöyle bir soru da gelmektedir. Türkiye’de özel okullar ne kadar” özel”? Demokratik dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kendi eğitim politikalarını, müfredatlarını ve sistemlerini kendilerinin belirlediği bir özel okul anlayışı söz konusu mu? Ne yazık ki bu soruya olumlu bir cevap veremiyoruz. Çünkü Türkiye’deki özel okulların ders programları, müfredatları kamu okullarında olduğu gibi tek merkezden hazırlanmaktadır. Dolayısıyla ne farklı kesimlerin kendi okullarını açma imkânı tanınmaktadır ne de farklı alternatif eğitim modellerin gelişmesine fırsat tanınmaktadır. Çünkü karşımızda bu ortamın oluşmasını engelleyen ve bugün eğitimi birçok yönden tıkayan 430 sayılı yasa bulunmaktadır.1924 yılında ”Türkiye dâhilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur” denilerek devlet denetimi dışında eğitim veren tüm öğretim kurumlarının varlığını son veren ve hala buna izin vermeyen bu kanun engelinin gelinen noktada ülkeyi hem finansman olarak hem de kalite olarak zorladığı bir vakıadır. Bu bakımdan Tevhid-i Tedrisat engelini aşıp serbest piyasada farklı özel okulların rekabet edebileceği bir ortamın artık tesis edilmesi elzemdir. Bu durum hem maliyeti düşürecek hem de ülke genelinde eğitim kalitesinin artmasına neden olacaktır.

Dershanelerin ve farklı özel okulların MEB çatısı altından çıkarılıp serbest piyasada kendi aralarında rekabet edebilecekleri bir ortamı tesisi ise kesinlikle eğitimin çeşitlenmesine, renklenmesine, zenginleşmesine en mühimi de kalitesinin artmasına neden olacaktır. Bu konuda “Paralel eğitim olmaz” diyen Sayın Cumhurbaşkanına da katılmadığımı ifade ediyorum. Paralel eğitim elbette olur hatta olmalıdır. Eğitim ne kadar farklı, renkli, bol seçenekli ve modelli olursa bu o kadar özgür ve kaliteli bir ortam demektir. Cemaatin kamuoyunda oluşturmak istediği algıyı da sahici ve samimi bulmuyorum. İş ilkesel olarak eğitim meselesini aşmış daha farklı bir boyutta ilerlemektedir. Dershaneler elbette birer tabu değildir. Dershane= eğitim demek değildir. Okul= eğitim demek anlamına gelmediği gibi. Tabii ki bu dershanelerin eğer gerçekleşirse -ben bir mahallede küçük bir bakkalı bile kapatamayan devletin dershaneleri tümden kapatacağını ihtimal vermiyorum ama- kapatılmasını meşru göstermemelidir. Türkiye’de bir zaman sonra eğitimin büyük ölçüde topluma bırakılacağını ve eğitimde özel sektörün payının artacağını düşünüyorum. Kanımca yapılmak istenen de budur. Bunu eğitime darbe olarak değil bilakis devrim olarak görmek daha sahici ve samimi bir yaklaşım olacaktır

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums