- 16.06.2011 00:00
12 Haziran genel seçimleri, sonuçları itibariyle iki siyasi hareketin mutlak zaferine tanıklık etti; AKP ve BDP’nin…
AK Parti son genel seçimlerde aldığı % 50’lik oy oranıyla 3.döneminde iktidar olabilen ender siyasi partilerden biri olma özelliğine sahip olurken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu başarının altında imzası bulunan ve Türkiye’nin yetiştirdiği nadir siyasetçilerden biri olarak geçecek tarih kitaplarına.
Şüphesiz bu başarı tahmin edilenin üzerinde bir başarı oldu AK Parti için.
Zira ne son dönemde yapılan kamuoyu araştırmaları AK Parti’yi % 50 bandında göstermiş, ne de herhangi bir AKP yöneticisi bu denli yüksek bir oy yüzdesi beklediğini ifade etmişti.
Bu tarihi başarı için bir çok neden sayılabilir şüphesiz ve sayılacaktır ama, asıl belirleyici olanları son bir kez hatırlatmakta fayda var.
1-Ekonomik büyüme ve ‘istikrar’a duyulan derin toplumsal talep.
2-Askeri vesayet ve yüksek yargı oligarşisine karşı dik duruş.
3-Türkiye siyasetine damgasını vuran yeni toplumsal özne olarak; kadınlar.
4-Kürtleri dışarıda tutmak kaydıyla, demokratik ve çoğulcu bir muhalefet hareketinden yoksunluk; AK Parti’yi ezici bir üstünlükle yeniden iktidar yapmıştır.
Seçimlerin ortaya çıkardığı tabloya göre sözün bittiği yerdeyiz artık.
Başbakan, seçim mitinglerinde kullandığı özensiz üsluba ve propaganda dilinin tüm kabalığına rağmen, seçim sürecini ustaca yönettiğinin teyit edildiği bir matematiksel sonuçla taltif edildi ve sürece son noktayı koydu.
AKP ile beraber seçimlerden mutlak zaferle çıkan bir diğer parti BDP oldu.
Seçim Kanunu’nun anti demokratik niteliğine, seçim barajlarına ve AK Parti’nin tüm manipülasyonlarına rağmen BDP, hazineden tek bir kuruş almadan, bileşimindeki çeşitlilik ve çok kültürlü yapısıyla seçimlerde hem vekil sayısını ve hem de aldığı oyları neredeyse ikiye katlayarak Türkiye’nin gerçek ana muhalefet hareketi olma özelliğinin altını bir kez daha ve kalın bir çizgiyle çizdi.
Sözün bittiği ve eylemin belirleyen olduğu süreç ile BDP’nin durduğu yer, aynı nirengi noktası üzerindedir artık.
Bu nokta, yeni anayasayı mümkün kılacak bir başlangıç çizgisidir.
Türkiye seçmeni AK Parti’yi bir kez daha tek başına iktidara getirdi ama, yeni anayasa yapma tekelini kendisine vermeyerek ‘uzlaşın’ dedi. Artık bundan kaçmanın AK Parti açısından hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
AK Parti BDP’nin vekillerine hem sayısal açıdan hem de yeni anayasanın demokratik niteliği açısından ihtiyaç duymaktadır. BDP’ye rağmen yapılacak anayasa çok açık ki özgürlükçü bir anayasa olamayacağı gibi, BDP’yi pas geçerek CHP ve MHP ile yapılacak bir anayasa özü itibariyle mevcut anayasadan daha ileri bir anayasa olmaz.
Zaman, yeni anayasa için masaya oturma zamanı değildir sadece; O anayasayı başta Kürtler olmak üzere tüm etnik ve kültürel aidiyetlerin ‘ana dilde eğitim’ taleplerini içerecek şekilde özgürlükçü bir anayasaya evirmek zamanıdır.
Kendi kendini yönetme, adem-i merkeziyetçilik, self determinasyon, bölgesel özerklik vs. gibi öz yönetim mekanizmalarının bağıtlandığı bir anayasa oluşturma zamanıdır.
Tartışılamaz, teklif dahi edilemez, değiştirilemez gibi donmuş hükümlerin rafa kaldırılıp; Tekçi, Türkçü ve ideolojik içeriğinden arındırılmış bir anayasa yapma zamanıdır.
O zaman artık gelmiştir ve onu gerçekleştirecek bir halk desteği gün gibi ortadadır.
Sözün bittiği yerdeyiz artık…
Çatışmanın, ölümlerin, anaların gözyaşlarının olmadığı; demokratik temsil ve siyaset yapma kanallarının sonuna kadar açık olduğu; silahların değil fikirlerin mücadele ettiği bir süreci inşa etmeye o kadar yakın ki bu ülke, bunu heba edecek bir nobranlığı kaldıramayacak kadar da hassas ve kırılgan bir durumdayız artık.
Bu işi başlatacak olan yegâne güç AK Parti’nin elindedir artık ve toplumun açık desteğini şımarmadan ve kibre kurban etmeden barış ve kardeşlik yolunda kullanmalıdır AKP.
Başbakan her yeni güne barışla uyanılan bir geleceği hediye etmeli çocuklarımıza. Hiçbir siyasi çıkar beklemeden ve gençlerimizi siyasete kurban vermeden…
Sözün bittiği bir yerdeyiz.
Masaya buyurun lütfen!
Yorum Yap