- 19.12.2013 00:00
En çok komplo teorilerini sevdim. Hele “zamanlama anlamlı” cümlesi yok mu, bayılıyorum bu cümleye. Şimdi bu iddia da bulunanlar, acaba yolsuzluk soruşturması seçimlerden sonra ortaya çıksaydı, “zamanlama çok anlamsız” mı diyeceklerdi?
Elbette değil; o zaman da “zamanlamanın çok anlamlı olduğu” cümlesi aynı rahatlıkla kurulacaktı.
Yanlış anlaşılmasın, bence de zamanlama çok anlamlı; tam da seçimlerden önce...
Önce bir tespit: Hiçbir şey bilmiyorum. Hiçbir arka plan bilgisine de sahip değilim.
Türkiye açık bir toplum değil henüz. Ve günlük gazete bilgileri ile son gelişmeleri analiz etmek son derece eksik olur.
Kendimden biliyorum. 1980’in başlarında, siyaseten çok aktif iken, benim bildiklerim ile kamuoyunun bildikleri arasında korkunç bir uçurum vardı. İnsanlar, benim bildiklerimin yüzde 10’unu bile bilmiyorlardı.
Bu nedenle son gelişmeler hakkında, günlük gazete bilgilerinden kalkarak yorum yapmak istemem, elim titrer...
Gene de günlük basında yer alanlar dışında hiçbir bilgim olmamasına rağmen bazı şeyler söylemem mümkün.
Daha çok zihniyet dünyamıza ilişkin.
Bazı paralellikler beni ürkütüyor çünkü.
Hükümete yakın basında ileri sürülen tüm iddiaların doğruluğunu kabul etmeye hazırım. Tartışmaya oradan başlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum.
Doğrudur! Yolsuzluk soruşturmalarının altında “dış mihraklar” vardır. Özellikle İsrail ve ABD bu işleri başlattı.
Çünkü İsrail, İran ambargosunu delmemizi istemedi. Halk Bankası bu nedenle hedef alındı. ABD ise Çin ile silah antlaşması yapmamızı istemedi. Bu, NATO’ya meydan okumaktı. Buna bir de Barzani ile ABD’ye rağmen yapılan petrol antlaşmasını ekleyin.
Bu kadarına müsaade edilemezdi. Türkiye’nin Batı’nın denetiminden çıkmaya ve “onurlu ve dik dış politika” izlemeye başladığını görenler düğmeye bastı.
Son yolsuzluk operasyonu, uluslararası komplonun bir parçasıdır. Ülke kapalı kapı arkası hesaplarla karanlığa ve kaosa sürüklenmek isteniyor. AKP’yi bitirme planı devreye sokulmuştur.
Yapılacak şey Milli İrade’ye sahip çıkmak; İstanbul Baronlarının gizli oyunlarına direnmektir.
Galiba, herhangi bir tezi açıkta bırakmadım. Hükümete yakın basında söylenenlerin genel çerçevesi bu.
Dikkatimi çeken husus şu: Bu memlekette ne zaman yenmiş bir bokun üzerine gidilme ihtimali ortaya çıksa, “dış mihraklar” diye canhıraş çığlıklarla bağırmaya başlıyoruz.
Benzerlik ve süreklilik ürkütücü. Sadece iki üç tanesini sayayım:
1915 Ermeni soykırımı oldu, Türkiye soykırımı kabul etmelidir: Soykırım iddiaları Türk milletini ve Müslümanları lekelemek isteyen dış mihrakların uydurmasıdır.
Kürtler eziliyor, özgürlük onların hakkıdır: PKK yabancı mihrakların uzantısıdır. Kürt meselesini Türkiye’yi bölmek isteyenler çıkartmıştır.
28 Şubat sürecinde, bankalar soyuldu: Bunu iddia eden vatan- millet düşmanıdır.
Gezi, İstanbul insanının yeşil alanına sahip çıkmasıdır: Gezi uluslararası bir komplodur, darbe girişimidir.
Ve son yolsuzluk soruşturmaları da öyle... O da yabancı oyunu.
Benim çıkarttığım sonuç şu: Bu Türkler hiçbir sorunlarını kendileri çözmeyi beceremiyor. O hâlde bu memlekete yabancı, özellikle de İsrailli savcılar lazım.
Belki iliklerimize kadar işlemiş anti-Semitizm’e karşı da iyi bir ilaç olur bu.
Ne zaman öğreniriz bilemem: Artık çağımızda Ulusal Egemenlik zırhı arkasına sığınılıp pisliklerin üstü örtülemez.
Her işin bir komisyonu olduğunu ABD’den ben bile duydum.
Eskiden sadece Kemalist- Elitler yeme lüksüne sahipti; bu iktidar, yolsuzluğu elitlerden almış halkımıza yaymış gözüküyor.
Kural basittir: Senin bir açığın, eksiğin varsa dışarıdaki onu kullanır! Niye kullanmasın ki! Sanki sen diğerinin açığını kullanmıyor musun?
Milli İrade, o yolsuzluk dosyalarını eline aldığın, yetim hakkı yiyen, oğlun, kardeşin bile olsa içeri tıktığın zaman tecelli eder.
Gerisi lafı güzaf!
tanerakcam@gmail.com
http://www.taraf.com.tr/taner-akcam/makale-israilli-savci-istiyorum.htm
Yorum Yap