- 3.10.2013 00:00
Hürriyet’in pek bilinmeyen bir başka operasyonundan söz edeceğim. Temmuz 2007’de bana karşı yürüttükleri kampanya.
Amacım konuyu kişiselleştirmek değil. Hrant’a karşı yürütülen kampanya ile aradaki benzerlikler çok çarpıcı. Bu nedenle süreklilik, istikrar, tutarlılık ve metot benzerliği kavramlarına bu kampanya özelinde bakmak istiyorum.
Tarihi gerilere gitmekle birlikte, bana yönelik kampanya 2006-2007 yıllarında yoğunlaşmıştı. Başını ABD’deki Türk Dernekleri ve bazı internet siteleri çekiyordu. Bunlar arasında Tall-Armenian Taleadlı sitenin özel bir yeri vardı. Bu sitenin yöneticisi, babası da vaktiyle Hürriyet gazetesinde çalışmışMurat Gümen adlı bir kişiydi ve ama adını gizliyordu.
Gümen Türkçe bilmiyordu ama sitesinde, benim 1974-5’lerde öğrenci iken afiş asmak, bildiri dağıtmak gibi nedenlerle gözaltına alınmalarımın tam listesini bile yayınlamıştı. Hiçbir gazetede yer almayan; benim bile sayısı ve tarihlerini unuttuğum bu sıradan gözaltılar açık ki Murat Gümen’e Ankara’dan servis edilmiş.
Ama sözkonusu site bunları Akçam’ın silahlı terör eylemleri olarak sunmuştu. Kampanyanın özeti şu: Ben Türkiye’de Amerikalı öldürmüşüm ve 1975’te terörist örgüt üyesi olmaktan tutuklanmışım. Bir terörist olarak Amerika’ya sokulmamam gerekiyormuş.
“Haine selam gönderin”, denerek e-mail adres ve telefon numaralarım internet üzerinden dolaştırıldı. Üniversitelerde verdiğim konferanslar basıldı. Hatta 2006 kasımında New York’ta fiziki saldırıya dahi maruz kaldım.
2007 şubatında Kanada’ya bir konferansa girerken, “terörist” suçlaması ile gözaltına alındım. Kanada Göçmen ve Güvenlik bakanlarının doğrudan devreye girmeleri sayesinde serbest bırakıldım.
Ben de bir savunma tedbiri olarak ufak bir araştırma yaptım ve Murat Gümen’in gerçek kimliğini öğrendim. Bunu da 21 Mayıs 2007’de AGOS gazetesindeki köşe yazımda açıkladım.
Önce 11 Haziran tarihinde iliklerime kadar ürperdiğim ölüm tehdidini aldım.
Sonra Hürriyet gazetesi devreye girdi.
21 Haziran’dan başlayarak üç gün üst üste birinci sayfadan aleyhime yayına başladı.
Türk Lobisinin çok önemli bir elamanını deşifre ederek, hayatını tehlikeye atmışım. Emin Çölaşan veOktay Ekşi de devredeydi. “Ermeni lobileri tarafından beslenen”, ülkesine “ihanet eden” bir “vatan haini” olduğum üzerine yazılar yazdılar.
Aslında yaptığım, haber değeri bile olmayan sıradan bir işti. Adını sanını saklı tutarak bana karşı ağır ithamlarda bulunan birisine, “ben ortadayım, sen de ortaya çık” demiştim.
Türkiye’nin en büyük gazetesinin, bu sıradan olayı üç gün manşetten haber yapması ve önemli yazarlarının bu konuyla uğraşmaları biraz tuhaf değil mi?
Daha bitmedi! Hürriyet haberlerini takiben hakkımda savcılığa suç duyuruları yapılmış. Bunu da Ergenekon iddianamesinden öğrendim.
İddianameden başka bir şey daha öğrendim. Suç duyurularının arkasındaki isim Kemal Kerinçsiz idi. Tüm girişimleri o koordine ediyordu.
Hrant’a karşı yürütülen kampanya ile aradaki benzerlik çarpıcı.
Mekanizma aynı.
Sıradan bir AGOS haberinin Hürriyet manşetine çekilmesi; elektronik posta üzerinden gelen ölüm tehditleri; ve bugün Ergenekon sanıkları arasında bulunan kişilerin peş peşe suç duyuruları.
Sanki Hürriyet sorumluları, planlı bir kampanyanın basın ayağını üstlenmiş ve kamuoyunu olası gelişmelere hazırlıyor. Üç günlük kampanyayı başka türlü açıklamak mümkün değil.
Bu nedenle, tüm bir dönem için Hürriyet’in o dönem sorumluları ve Ertuğrul Özkök hakkında soruşturma açılmalı ve bu insanlar hesap vermeli diyorum.
Özkök’ün, mahkeme önünde, Cengiz Çandar, Akın Birdal, Ahmet Kaya, Hrant Dink ve diğerleriyle kıyaslanmayacak boyutta olsa da bana karşı yürütülen kampanyalar ile yayınları arasında hiçbir alakanın bulunmadığını, paralelliklerin tamamıyla tesadüf eseri olduğunu anlatmasını çok isterim.
tanerakcam@gmail.com
Yorum Yap