- 23.09.2013 00:00
Hrant Dink davasına yeniden başlandı.
Dava ile birlikte iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi, Dink ailesi davaya taraf olmayacağını açıkladı. İkincisi, Fethiye Çetin “Utanç Duyuyorum!” başlığı ile son derece önemli bir kitap yayımladı.
Aile yaptığı açıklamada, “gerçek adaletin tecellisi için mücadeleden” vazgeçmeyeceklerini, ancak artık bir komedi hâline gelen bu duruşmalarda bulunmayacaklarını, “salonlarda değil”, bunun yerine “sokaklarda, caddelerde, meydanlarda” olacaklarını bildirdi.
Fethiye Çetin’in kitabının da tam bu sırada yayımlanmış olması son derece önemli.
Akıcı bir dille yazılmış ve çarpıcı bir kitap; okuyunca aslında ortada Dink cinayeti değil, Dink operasyonu olduğunu öğreniyor insan.
Operasyona bulaşmamış, karışmamış devlet kurumu yok gibi.
Fethiye Çetin kitabında bir soruya cevap arıyor; gerçek adalet nasıl tecelli edecek?
Sorunun cevabı belli: Hükümet gerçek suçluları biliyor ama onları Ankara’nın derin dehlizlerinde saklayarak adaletin pençesinden kurtarmaya çalışıyor.
Çetin’in kitabından öğreniyoruz; bu saklama o boyutlardaki, Ergenekon davası sanıkları arasında yapılmış telefon konuşmalarının çözümleri yapılırken, Hrant Dink ile ilgili olan kısımlar makaslanıyor ve Ergenekon dava dosyasına konulmuyor, (sayfa 90-92).
Yani sadece konuşmalardan tıraşlanmış kısımları bile bilsek, kimlerin cinayetin organizesine karıştıklarını; örneğin Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin devrede olduğunu öğreneceğiz. Bu bilgileri bizden saklayan kim: Hükümetin polisi.
Yine Çetin’in kitabından anlıyoruz ki, Hrant Dink davasında yargılanması gerekenler bir tek hükümetin Ankara dehlizlerinde sakladıkları ile sınırlı değil.
İstanbul basın saraylarında dolaşan başka suç ortakları da var ve onların da bu davaya dâhil edilmeleri gerekir.
Sözünü ettiğim çevrenin başında Hürriyet gazetesi ve onun kaptanı Ertuğrul Özkök geliyor. Özkök ve gazetesinin cinayet için gerekli kamuoyunu yaratmak görevini üstlendiği anlaşılıyor. En azından bu nedenle soruşturmalara konu edilmesi gerekirdi.
Bu konuya yeniden döneceğim ama önce Fethiye Çetin’in kitabından bazı pasajlar aktarmak istiyorum.
Gerçek adaletin tecellisi için neyin gerekli olduğunu çok güzel özetliyor Çetin: Cinayete seyirci kalmaktan vazgeçmek!
“Hrant Dink cinayeti, hazırlanışıyla, işlenişiyle gözlerimizin önünde adım adım gerçekleştirildi ve biz bu süreci seyretmekle yetindik. Yıllardır başka suçları ve acıları seyrettiğimiz gibi.
‘Seyircisiz zulüm olmaz,’ derler... bu topraklarda zalim, hep seyircilerinden aldı gücünü, seyircileriyle güçlendi, ‘suç’ seyircilerinden alınan zımni onayla ‘suç’ olmaktan çıkarıldı. Failler yargılanmadı, suçlular ve suçlar cezasız kaldı.”
Çetin’in anlattığı aslında çok basit bir gerçek; eğer bir suçu cezalandırmazsanız bu bir ödül olarak telakki edilir ve böylece suçun tekrarının koşullarını yaratmış olursunuz. Eğer bu tür suçların tekrarını istemiyorsak, seyirci olma durumuna son vermek ve hakikatin peşinden koşmak gerekir. Çünkü, “hakikat ve adalet, failin ölümüne korktuğu şeydir. Gücünü, bütün mekanizmalarıyla, kurumlarıyla hakikati gizlemek üzerine kurar”.
Şimdi Hürriyet ve Özkök olayına daha yakından bakabiliriz.
tanerakcam@gmail.com
Yorum Yap