Ahlaki isyan ve isyan ahlakı

  • 31.05.2018 00:00

 Tekmil dünyâda siyâset daraldı. Daralan siyâsetlerin alâmet-i fârikası daha çok reelpolitik endişelerin yükselmesi ve moralpolitik tahayyülleri sönümlenmesidir.

İlk izlenimlerin izini sürersek; evet, reelpolitik ne kadar akıl ve hesap yüklüyse, moralpolitik de bir o kadar duygu yüklüdür. Moralpolitik daha çok duygularla fişeklenir. Reelpolitik tabiî ki duygu içermez. Ama bu niteliği bize, reelpolitik’in hesaplarının, duygusal mâhiyetteki “bâzı” hesaplaşmaların üzerine kurulduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Siyâsetin her zaman duygusal bir jenaratörü varolmuştur. Mühim olan, bir benzetme üzerinden gidecek olursak bu jenaratörün hangi yakıtla çalıştırıldığıdır.

Evvelâ moralpolitik dünyânın en az iki boyutlu olduğunu düşünüyorum. Bunun ilk ayağı “tahayyül” ile âlâkalıdır. Moralpolitik tahayyül, geleceğe bakar. Bugünü hesapsızlıkla değerlendirmesi, gelecek tutkusu yüzündendir. Onun gözünde “olması gereken”, “olup bitenden” evlâdır. Diğer taraftan târihsel düşünmekte de zorlanır. Gözünde, “olması gereken” olmuş bitmişten” evlâdır. Târihsel düşünmek yerine edebî ve teolojik(felsefî) düşünmeyi tercih eder. Referansları ise karşılıksız ve müphemdir. Nasıl ki teologlar ulaşılmaz, yakınlaşılmaz bir “Tanrı” kurgusu geliştirmişlerse; moralpolitik mecrâlar da, meselâ öyle bir ulaşılmaz ve yakınlaşılmaz bir “İnsanlık” kurgusu geliştirmişlerdir.

Moralpolitik tahayyül bir fetiş hâline gelirse; hele hele bürokratize olursa berbatlaşır. Tecrübeler bunu gösteriyor. Moralpolitik fetişe verilebilecek olan en tipik târihsel misâl Fransız Devrimi, Jakobenler ve Terör Dönemiyse; moralpolitik’in bürokratize edilmesine verilebilecek en tipik misâl de Stalinizmdir.

Moralpolitik 1960’larda Martin Luther King’de en olgun formlarından birisine ulaştı ve akabinde hâzin bir şekilde sönümlendi. “I have dream” bunun bakiyesidir. Düşünüyorum da bana çok tuhaf geliyor: Herkes Martin Luther’in “I have a dream” diye başlayan bir konuşma yaptığını bilir. Ama arkasından neler söylediğini bilmez. Bu ifâde moralpolitik’in dibâcesi, ruhûdur.

Moralpolitik’in ikinci boyutunun ise konvansiyonel olduğunu ve ağırlıklı olarak “sendrom” düzeyiyle eşlendiğini düşünüyorum. Burada gelecek rol oynamaz. Morâlpolitik sendrom güncel veyâ târihsel dâirelerde tecessüm eder. Yaşanmış veyâ yaşanmakta olan bir şeylerden ahlâken rahatsız olmak, incinmek, moralpolitik sendromu harekete geçirecektir.

Ahlâk neticede bir “saflık” değil midir? Kirlenmemiş, bozulmamış bir dizi doğru ve doğruluğa işâret etmez mi? Ve ahlâk târihsel pratiklerimize “gömülmüş” değil, olsa olsa “iliştirilmiş”tir. Ne onunlayız, ne de ondan kopuk… İkircikli hâller… İşte bu ikircikli hâller üzerinden işliyor moralpolitik sendrom.

Moralpolitik sendrom, meselâ Frantz Fanon, Malcolm X, Che Guevera gibi misâllerde alabildiğine kavgacı bir mâhiyette çıkar karşımıza.. Çok farklı referansları olan, birbiriyle çok âlâkasız gibi görünen, hattâ birbirleriyle çatışan figürler, olaylar, süreçler moralpolitik sendromun parçalarıdır. Zâten sendrom kavramını kullanmam bu yüzdendir. (En son olarak elbette ki referansları çok başkaydı ama merhûm Salih Mirzabeyoğlu da bana hep bu figürü hatırlatmıştır). Albert Camus’nün Başkaldıran İnsan’ından tablolar, resimler… Hayır diyen adamlar… Ahlâkın isyân ettirdiği insanlar.. Kahramanlar… Ahlâkın İsyanı…

Diğer bir moralpolitik sendrom ise güncel dünyânın kavgalarından arınıp, genellikle de târih ve gelenekten beslenmek sûretiyle bugünü dönüştürmeye çalışan; sessiz, gösterişsiz ve barışçıl faaliyetlerle tecessüm eder. Onlar ahlâkın isyânını değil, isyânın ahlâkını esas alır. (Bu kavramı literatürümüze sokan Nureddin Topçu’nun ruh-u azîzi şâd olsun).. Mahatma Gandhi bunun eşsiz ve benzersiz figürüdür. Ve pratikler içinde yüzen Gandhi, ilham aldığı Thoreau ve ilham verdiği Martin Luther değildir. Thoreu moralpolitik’in “hayır “ diyen, dikilen yüzüydü. Martin Luther ise hayâl ediyordu. Gandhi ise sâdece gülümsüyor, oruç tutuyor, ibâdet ediyor ve çalışıyordu.

Ama gâliba reelpolitik’in saltanatına giden yollar, moralpolitik’in içinden geliyor. Karşıtlıklar kopukluk doğurmuyor ki? Siyâsal târih ne reelpolitik, ne de moralpolitik’e indirgenebilir. Târih ikisi de değil; ama ikisi arasındaki “durumlar” ve “geçişler”dir. Reelpolitik ile moralpolitik’in kavgalı olduğunu bilmeyen yoktur. Ama geçiş, tek başına reelpolitik’in moral politik’e verdiği zararla ölçülmez. Moralpolitik’in hem bir tahayyül ediş tarzı hem de ahlâkî isyanlar dizisi üzerinden kendi kendisini sönümlendirmesidir daha baskın olan. Şimdi kendisini sönümlendirme sırası reelpolitik’de. Belki bir çeyrek asır…Sonrasına hazır olması gerekiyor insanların.. Ahlâkî isyan değil, isyân ahlâkı üzerinden….

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums