Ortadoğu; kördüğüm ve bazı tahminler

  • 22.06.2017 00:00

 Ortadoğu giderek daha fazla kördüğüm hâline geliyor. İşin şaşırtıcı tarafı, bu  kördüğüme, onunla pek de uyuşumlu olmayan  bir beklentinin eşlik ediyor olmasıdır. Çok sayıda insanın beklentisi birgün bu kaosun sona ereceği  doğrultusunda. Evvelâ bu düşünceyi zihnimizden silmek zorundayız. Bu da ancak Ortadoğu’yu küresel bir değerlendirmeye uygun görmeyi gerektiriyor.

Hesap hayli açık: Sermâye ile devlet  ve ulusal yapılar arasındaki uçurum alabildiğine büyümüş durumda. Artık palyatif siyâsetlerle kapatılacak durumda değil. Önce bunu bir gözden geçirelim.  II. Genel Savaş sonrasında bu üçlü arasında sağlanmış olan denge 1970’lerden başlayarak aşama aşama bozuldu. Dolar temelli sermâye insafsızca büyüdü. İşlemleri yerleşik kurumsal yapıları aştı. On seneler boyu ne ulus, ne de devlet, sermâyenin bu taşkınlıklarına direnemedi. Sınır tanımaz sermâye “büyüdü”; buna mukâbil, devletler küçüldü uluslar parçalanmaya zorlandı. Küreselleşme kavramı ve ideolojisi sermâyenin sınır tanımazlığını mutlaklaştıran ve âdeta bir kader gibi insanlığa empoze eden bir işlev gördü. Devleti dinozorlaştıran ekonomizm, teknolojizm; ulusu ise tartışmalı hâle getiren her türlü kültüralizm aşındırıcı etkileriyle tezâhür etti.  Bu tezler çok da yanlış değildi. Gerek devlet, gerek ulus elbette târihsel olarak sorunluydu; ama onları sözüm ona ikâme ettiği varsayılan ve parlatılan yeni değerlerin  insanlığa ödeteceği bedellerin ne kadar ağır olabileceği çok tartışmalıydı. Artık anlıyoruz ki, bu değerlerin de bir manâsı kalmadı. Son krizlerin ardından şâhit olduğumuz evrede devlet ve ulusal yapılar yeniden direnç kazanıyor ve sermâye ile ağır bir savaşa giriyor. Bu savaşın henüz başındayız. Kimin gâlip geleceğini yaşayan görecektir. Ama bu savaşın insanlığa büyük bir  bedel ödeteceği artık çok berrak bir şekilde izlenebiliyor.

Sermâye ile devlet-ulus ikilisinin arasındaki savaşın hangi evresinde olduğumuz dikkâte değer bir diğer husustur. Üç kombinezona bakalım. İlk olarak 1989 , yâni Duvar’ın yıkılması ile 1991’de Irak’ın Kuveyt işgâli ve ardından yaşananlar  arasında çok az bir zaman farkı var. Kombinasyonu başka türlü de kurabiliriz: 1979 İran Devrimi ile İran-Irak Savaşının başlaması arasındaki kronolojik yakınlık yeteri kadar düşündürücü değil mi? Üçüncü olarak  Afganistan’ın önce Sovyetler Birliği; ardından da sözüm ona kurtarılmak üzere ABD tarafından işgâli bütün bunlarla tuhaf bir şekilde eşlenmiyor mu? Hâsılı 1979 İran Devrimi ile 11 Eylül 2001 arasında salınan bir târihi yaşıyoruz. Bu aşağı yukarı 20 senelik bir târih ve bugünü anlamak için gerekli ipuçlarını veriyor.

Pekiyi bu olgusal-kronolojik dizin ile yukarıda sözünü ettiğimiz krizi nasıl ilişkilendirebiliriz? Artık dünyâya hovardaca savrulan dolarların çevrimi çok zorlu bir evreye girdi. Devlet yapıları ağır borçlanmalar yaşıyor. Sanal karşılıkları olan -yâni olmayan- reel ekonomiler dönmekte zorlanıyor. İşsizlik ise alabildiğine ağırlaşıyor. Dünyâdaki disiplinsiz parasal varlıkların ve dağılmış üretim ağlarının yeniden bir düzene sokulması adına devlet yeniden devreye girmiş durumda. Devletin geri dönüşü, elbette çok tatsız bir süreç. Ama realite bu. Üretimi ve parayı çekmenin; yeniden merkezî bir disipline sokmanın en esaslı yolu ise savaştırmaktan başka bir şey değil.  1979-2001 arasındaki süreç bu alanların yeniden tanımlanmasıyla âlâkalı gözüküyor. En elverişli alanların, devletsiz veyâ az devletli alanlar olduğu âşikâr. Nitekim yırtılmalar da buralardan başladı. Bunun için en kırılgan alanlar Afganistan, Irak, Sûriye ve nihâyet Körfez seçildi. Körfez’in dâhil edilmesiyle birlikte bu bahsin kapandığını düşünüyorum. Artık bir sonraki etaba yakınlaşıyoruz. Bunun Türkiye ve İran’ı içine alan bir başka boyut olduğunu düşünüyorum. Yâni alevler bize iyiden iyiye yakınlaştı. Ama, Türkiye ve İran’ın kolay lokmalar olmadığı da ortada.

Putin Rusya’sı bu senaryoları çok erken gördü. Onun için Sûriye’ye dâhil oldu. Çin ise bu sürece önünde sonunda katılacak gözüküyor. Risk şurada: majör aktörler süreci birilerini  “savaştırarak” ve “savaştırdıklarının yanında savaşarak” yürütmeyi sonuna kadar deneyecekler. Ama süreç bizzât majör aktörler için de çok tehlikeli. Ne kadar kontrol edilebilir? Bilmiyorum. Ama, eşiğinde bulunduğumuz ve merkezinde Türkiye ve İran’ın yer aldığı yeni dalgada atılan düğümlerle; tablo daha karanlık hâle gelebilecek; süreci yönetmek isteyenleri de sürece dâhil edebilecektir.  Eğer öyle olursa şaşırmayalım…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums