Trump'ın seçilmesinin hemen ardından kaleme aldığımız yazıda “belirsizlik kazandı” demiştik. Bu, Trump'a psikolojik bir üstünlük kazandırdı. Anlaşılıyor ki, bundan sonra Trump'ın seçilmiş olmasından dehşete düşen uluslararası “muhalefet” de Trump tarafından belirlenecek. Hegemonik bir durum bu. Herkes Trump'ın icraatlarını bekleyecek. O da muhalefeti istediği gibi yönetecek…

Der Spiegel Dergisi'ndeki son kapak resmi durumu berrak bir şekilde ortaya koyuyor. Muhalefet Trump'ı IŞİD ile özdeşleştirdi. Bu, artık manalı bir muhalefetin üreyemeyeceğinin göstergesi olarak anlaşılmalı. J. Baudrillard'ın “Kötülüğün Şeffaflığı”nda anlattığı tablo ortaya çıkıyor. Baudrillard bunu Reagan'ın İslâmiyeti “şeytanlaştırması” üzerinden anlatıyordu. Anjelizm ile diabolizm arasında sarkaçlanan ilişkilerde, “anjelik” olarak tanımlanan Batı'nın nasıl kırılganlaştığını; diabolik olarak tanımlanan ve o devirler îtibârıyla Humeyni İran'ı ile özdeşleştirilen İslamiyet'in ise nasıl güç ve bağışıklık kazandığına dikkât çekiyordu. Şimdi yaşıyor olsaydı kim bilir neler yazardı? Bu defa durum farklı: Der Spiegel'in kapağı Humeyni veyâ Bağdadî'yi resmetmiyor. Sonuna kadar “Beyaz” ve “Hristiyan” olan Trump'ı IŞİD üzerinden anlatıyor. Meğer şeytan “dışarıda” değil; “içeride”ymiş.. Zâten resimde dramatik olan “Hürriyet Heykeli”nin Trump tarafından kafası kesilmiş olarak gösterilmesidir.

Artık Trump kendisini sağlama aldı. Muhalefetin zihnini ele geçirdi. Reelpolitikasını rahat rahat işleyecek. Bana kalırsa önce sansasyonel bir kararla muhalefeti meşgûl edecek; muhalefet buraya üşüşürken o da bildiğini yapacak.

Trump'ın dayandığı sessiz büyük bir kütle mevcut. Dahası kadrolarını da ABD'nin en derin ve şahin unsurlarından seçti. Yâni bâzılarının sandığı ve beklediği gibi bir darbe falan da olmayacak.

Gâliba en az anlaşılan husus; Trump ile birlikte Batı'nın derin çelişkilerinin aleniyet kazanmasıdır. Artık tek ve mütecânis bir Batı'nın olmadığı çok berrak bir şekilde görülüyor. İçine Birleşik Krallık ile ABD'yi alan sert çekirdek bir Batı ittifakı -ki her zaman vardı- tezâhür etti. Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi Dominyonlar bu sert çekirdeğin şimdilik hafif tertip dışında gözüküyor. Ama önümüzdeki senelerde onlar da belli bir işbölümü içinde bu sert çekirdeğe eklemlenecektir. Meselâ Kanada muhtemelen bir yumuşatıcı olarak devam eder. Ama Avustralya ve Yeni Zelanda'nın, özellikle de Pasifik'teki hırçınlaşmaya dayalı olarak hiç alışık olmadığımız bir siyâsal-kültürel pozisyonlarla sahneye çıkarlarsa şaşırmayalım.

İkinci Batı ise Almanya ve Fransa eksenli Kıt'a Avrupası. Ağır sorunları var. Fransa'da eğer Le Pen iktidâra gelirse; bu Afrika'nın yeniden paylaşımı odağında bir Britanya-Fransa ve NATO odağında da bir ABD-Fransa mücadelesini başlatacak demektir. Almanya-Britanya ve Almanya-ABD mücâdelesi ise çoktan başladı ve derinleşiyor.

İki Batı'nın kendi içindeki kavgası, ibreyi ABD-Rusya yakınlaşmasına doğru çekiyor. Bu yakınlaşma Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılmasında birinci derecede etkili olacak gözüküyor. Artık anlaşılıyor ki Ortadoğu'daki yeni -aslında eski- şef Britanya.. Devreye şu ana kadar susan İsrâil de giriyor. Eğer Almanya bugüne kadar ısrarla sürdürdüğü Türkiye siyâsetinde karar ederse, Ortadoğu'daki bütün etkisini kaybedebilecektir. Trump'ın anti-İran siyâseti artık kesinleşti. Almanya sâdece zar zor ayakta duran Mısır ve İran'da belli bir ağırlığa sâhip. Bir çırpıda buralardan tasfiye edilebilir. Özellikle İran'a dikkât edelim. Ortadoğu'dan süpürülmesine karar verildiği anlaşılan İran halâ Çin ve Rusya ile kuvvetli ilişkilere sâhip. Üzerindeki baskı devâm ederse, bu ikili ile sâhip olduğu ilişkiler devreye girecektir. Bu da Avrupa'ya yeni bir alan açabilecektir. Aynı durum Afrika için de geçerli gözüküyor. Avrupa'nın; yâni Fransa-Almanya eksenli Batı'nın Afrika'da ve Ortadoğu'da tutunması Çin ile geliştireceği bir ittifaka gebe gözüküyor. Rusya ile köprüleri atmış olan Avrupa'nın Çin dışında başka şansı kalmış gözükmüyor. Kaldı ki bu köprünün tâmiri de yine Çin ile bağlarını güçlendirmesine bağlı gözüküyor.

Denklem hayli karmaşık.. Değişkenler çok sayıda. Yaşayıp göreceğiz…