Doğucular

  • 8.02.2016 00:00

 Türkiye'deki siyâsal duygulanımlara istikâmet ve taraf sağlayan sendromlardan birisi de “Doğuculuk”tur. Bu sendromu, başta İslâmcılık ve milliyetçilik olmak üzere çok sayıdaki ideolojik yapılarda gözleyebilmek mümkündür. İster minimalist, ister maksimalist çeşitlemeleriyle Doğuculuk sendromunun, Batıcılığa karşı bir direnç; bir savunma oluşturma niyeti ve iddiası olduğunu biliyoruz. Şimdi bunlara bir bakalım..


Türk milliyetçiliği ve İslâmcılık kaçınılmaz olarak Doğucu sendromla sıkı bir alışveriş içindedir. Buna göre “Doğulu” Müslüman bir millet olan Türkler genel manâda Batı'nın tehditi altındadır. Gerek Türklüğün, gerek Müslümanlığın ontolojisi buna mukâbil olarak “Doğulu” bir formasyon olmak zorundadır. Şâir ve düşünür olan Necip Fazıl'ın formülleştirmesinde olduğu üzere Türk milliyetçilerinin ve İslâmcılarının zihniyetinde “Doğulu” olmak aynı zamanda tarihin saf, bozulmamış moral taraflarını temsil etmektir. Doğu vurgusunu kuvvetlendiren diğer mühim etki de Türklerin kardeşliğini ve bağlarını vurgulayan Turan idealinin Doğu'yu düşündürmesidir. Benzer bir durum Müslüman nüfusların kısm-ı âzâmında dünyânın Doğu'sunda yer almasıdır. Buna göre, egemen zihinsel örüntünün Doğululuk ile uzlaşması gerekmektedir. Aslında bu doğrultu kendi içinde sıkıntılıdır. Bu bakış, Türklerin târihsel serencâmının aşağı yukarı 1000 senelik bir zaman zarfında hep Batı'ya doğru işlemesi gerçeği ile uyuşumlu gözükmemektedir. Bunu telafi etmek maksadıyla, Selçuklu ve Osmanlı'nın Doğulu formasyonlar olduğu vurgulanır. Buna göre meselâ daha evvel Şaman bir inanca sâhip olan Türklerin Müslümanlaşması; Türklerin Batılılaşmasının bir fonksiyonu değildir. Dolayısıyla bu formasyonda “târihsel bir yanlış” da mevcut değildir. Doğulu bir kavim olan Türklerin yine Doğulu bir inanç olan Müslümanlıkla bütünleşmesi de tutarlıdır. Yine bu bağlamda Osmanlı'nın fetih başarıları, ister Türkleştirme, ister Müslümanlaştırma bağlamında olsun bir şekilde “Batı'nın Doğululaştırılması” gibi değerlendirilir. Osmanlı'nın gerileyişi ve çöküşü süreci -mukadderat olarak da okunabilir- tersine çevirmiş; bu defâ “Doğu'nun Batılılaştırılması” gibi “kabûl edilemez” bir durum ortaya çıkmıştır. Doğuculuğun bir direnç olarak devreye sokulması; bu “târihsel sapmanın” giderilmesi içindir. Nihâi olarak, Batı yenilecek ve târih yeniden Batı'nın Doğululaştırıldığı eski eksenine kavuşturulacaktır. 

Ama bence daha mühim olan bir husus, Doğucu sendrom içinde, büyük ölçüde Oryantalizmin inşâ etmiş olduğu ayırımların peşinen kabulüdür. Bu aynı zamanda modern dünyânın kültürel işbölümündeki konumlanmanın kabulü olmaktadır. 

Elbette ki Türkçü ve İslâmcı çevreler arasında dâima bir iç tartışmanın hüküm sürdüğünü unutuyor değiliz. Buna göre esas mesele Doğululuğun içinin ne ile doldurulacağıdır. Bu inançlı tek bir kavim mi; değilse inancın birleştireceği düşünülen farklı kavimler mi olacaktır? Bu tartışma bence tâli derecede mühimdir. 

Doğuculuk, Doğu ve Doğulunun ihyâsını öngörmektedir. İyi de bu nasıl gerçekleştirilebilir? Minimalist modernleşme olarak bilinen bir düzlemde, Doğuculuk işte tam da burada fire vermektedir. Doğucu sendrom; Batı ile girişilen mücâdelede, eksik maddî donanım ve güç farkının, ancak Batı'nın bu silâhlarını devşirmek ile kapatılabileceğini öngörmektedir. Bu da bir dereceye kadar Batılılaşmanın kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunun kabulü fikrini doğurmuştur. Hayâtın maddî ve manevî cephelerinin kesin olarak birbirinden ayrıştırılması bu durumun yüklediği bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ama şimdi bir düşünelim; bu da sonuçta Doğucu sendromu Batıcı sendrom ile aynı paydaya; “Batı'ya rağmen Batılılaşma” paydasına getirmiyor mu? Bu ortak payda Batıcı ulusçularla İslâmî milliyetçiler arasındaki -teslim edilemez mâneviyâtı ne tanımlayacaktır kabilinden- kültürel tartışmaların manasını kaybettiği bir iklimdir bu. Pratik şaşırtıcı savrulmalar doğuruyor. Kâğıt üzerindeki sızdırmaz olduğuna inandığımız teorik ayrıştırmalar, hayattaki tuhaf geçişlerle birbirine bulanıyor. 

Nihâyetinde düşündürücü olan husus; Doğucu sendromun târihsellik dışı konumudur. Bu, yarattığı komplekslerle hem İslâmcılık hem de milliyetçiliğin temelli sıkıntılarından birisi olarak tezâhür ediyor ve târihsel havzamızla ilişki kurmamızı güçleştiriyor. Gâliba çıkış yolu, üzerinde 1000 senedir yaşadığımız bu kıymetli havzanın Doğu ve Batı gibi bâzı basitlemelere kurban edilmemesi gerektiğinin anlaşılmasıyla bulunabilecektir. Havzamızın kıymeti de; potansiyelleri de onun özgüllüklerinin kompleksiz zihinler tarafından keşfedilmesiyle anlaşılabilecek gözüküyor…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums