- 24.11.2016 00:00
Her demokratik seçimin, seçim sırasında ortaya çıkan gerilimleri giderici, yatıştırıcı bir etkisi olduğunu tecrübelerden yola çıkarak söyleyebiliriz. Bu, özellikle de demokratik pekiştirimini sağlamış olan Batılı dünyâ için husûsen doğrulanabilir bir tespittir. Trump'ı iktidâra taşıyan süreçlerin de benzer bir tablo doğurması beklenirdi. Ama öyle olmadı. Trump sıradışı söylemiyle siyâsetin tansiyonunu alabildiğine yükseltti ve ABD'nin siyâsal kültürel tahammül eşiklerinin üzerine çıkardı. Buna ilk tepki kurumsal vasatları savunan çevrelerden geldi. Bu, rakibi olan Demokratlarla sınırlı değildi. Muhafazakâr Cumhuriyetçiler bile Trump'ı eleştirdiler. O zaman şu soru akla geliyor ve çok geçmeden; bâzı isimlerin belli olmaya başlamasıyla karşılığını buluyor: Trump kimlerle çalışacak?
Trump'ın bence bilerek, kasten uyguladığı gerilim, uygulayacağı radikal siyâsetler hesâbına güç arttırımı sağlamakla âlâkalı gözüküyor. Trump'ın alışılmadık üslûbu, mücadelenin çok sert geçeceğine işâret ediyor. Bu yüzden de Trump işi sıkı tutuyor. Hâsılı, seçilmiş olması mücâdeleyi kazandığını göstermiyor. Tam tersine esas mücâdele bundan sonra başlayacak… Dahası, bu mücâdeleninin Türkiye'yi de derinden etkileyecek olduğunu düşündüğüm boyutları mevcut..
Pekiyi bu neyin mücâdelesidir? Bu sorunun cevâbını verebilmek için Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluş dönemlerine kadar giden bir çatlağı hatırlamak gerekiyor. Bahsedilen “çatlak” Amerikan küresinin en merkezî noktasında yer alıyor. Buna göre daha kuruluşunda Amerika'nın önünde iki temel tercih mevcuttu. Bunlardan ilki, Kurucu Babaların da kuvvetle vurguladığı üzere, Püritan değerlere sıkı sıkıya bağlı bir üretim ideolojisiydi. Buna göre reel ekonominin yatırımcı, üretken güçleri, finansal ekonomiyi kontrol etmek istiyordu. Finansal güçler ise buna inatla karşı çıkıyordu. Adı böyle konmamış olsa da bu iki Amerika arasında derin bir uzlaşmazlık vardı. Finansal varlıkların altına endeksli olarak disipline edildiği dönemde her şey ortada idi. Finansal dünyâ kendi özerkliğini koruyordu. Ama bu bağın tasfiye edilmesinin ardından müthiş bir atağa geçtiler. II. Genel Savaş sonrasında şekillenen Amerikan Hegemonyası, Almanya ve Japonya'yı birer ağır üretim üssüne dönüştürdü. ABD, Doları metalaştırdı ve bütün dünyâya satmaya başladı. Amerikan hegemonyasının aslında, paradan para kazanmaya dayalı bir Dolar hegemonyası olduğunu biliyoruz.
Küreselleşme denilen süreçte ise bu tam bir zirve yaptı. Kapsamı devasa boyutlarda büyüdü. Bu trafik, hiç beklenmedik bir şekilde, içeride eşitsizliği derinleştiren etkiler taşısa ve dramatik iniş ve çıkışlarla da olsa, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Yarı-Merkez Dünyâda bir hareketlilik ve büyüme doğurdu. Küreselleşmenin kültürel kodları da artık entelektüel niteliklerini kaybetmiş, lümpenleşmiş orta sınıfların yüzeysel-hedonistik beklentileriyle ölçülen bir refah beklentisine izdüşüyordu.
Artık bu çark dönmüyor. ABD kararını verdi. Bu kararı verenler “üretim” ABD'sinin güçleridir. Bunu için yapacakları ortada: Dünyâdan doları çekecek ve Amerika'yı yeniden inşâ edecekler. Bu güçler Obama dönemine bile etkide bulunuyorlardı. Şimdi Trump ile elleri daha da rahatladı. Tam da adamını buldular. Bütün mesele bu işin nasıl ve hangi vâdede yapılacağı ile âlâkalı gözüküyor. Amerikan müesses nizâmı bu süreci hareketlendirmek, hızlandırmak ve en kestirme yollardan başarmak istiyor. Finansal sermâye ise “tatlı kârlarından” olmak istemiyor ve işi biraz da ağırdan alıyor. Trump ve ekibinin züccaciye dükkânına bir fil gibi dalmasından rahatsızlık duyuyorlar. Doların yüksek değeri Trump'ın başında bir Demokles Kılıcı gibi duruyor. Dahası orta vâdede, sürecin üzerlerinde sıkı bir devlet denetimi kurma ihtimâlinden ürküyorlar. Bu sebeple Trump'ı istemediler. Orta sınıflar ise üretim ABD'sinin getireceği sıkı disiplinden hoşnut değil. Trump'ın üretim atağına geçerken başvuracağı kitle mobilizasyonuna karşı kültürel bir seferberlik ilân etmiş vaziyetteler. Elleri zayıf. Her şey Trump'ın göstereceği perfomansa bağlı. Eğer Trump, söylediği gibi “kimsenin gözünün yaşına bakmadan” bodoslama girer; finansal dünyânın canını sıkarsa, bu tepkiler de tırmanacak ve siyâseten daha istikrarsız bir ABD izleyeceğizdir.
Aldatıcı olan husus şu: Trump'ın Amerikan müesses nizamının dışında bir figür olduğunu; hattâ onu tehdit ettiğini düşündük. Hâlbuki Trump, sâdece aldatıcı bir vasatın dışında. Belirsizlik de buradan kaynaklanıyor. Ama o vasat Amerikan müesses nizâmını temsil etmiyor. Kadrosuna ve onların kariyerlerine bakarsak bu daha iyi anlaşılmıyor mu? Görünen o ki, Trump dönemine müesses nizam Amerikası ile finansal Amerika arasındaki mücâdele damga vuracak…
Yorum Yap