Kristal geometri

  • 21.08.2012 00:00

 Geometrik çizgilerle mahallelere bölünmüş bu şehrin 13. Mahalle’sinde, Szent István Parkı’nda yürüyorum; boylu boyunca gökyüzüyle iç içe geçmiş ağaçlar...

İnsanın doğa üzerindeki gücünü göstermek için kesilip budanarak heykelleştirilen, desenler oluşturmak için şekillendirilen bitkilerle dolu Fransız bahçeleri gibi değil bu park. Sevgililerin arasında kaybolması, çocukların içinde koşuşması için labirent gibi düzenlenmiş yeşil alanlar da var; mesela Türkiye’de nesli tehlikede olan iğne yapraklı porsuk (Taxus familyasından yemyeşil yapraklar arası kırmızı minik meyveler ve sarımsı filizlerle bezeli) ağacından oluşturulan çalı dizileri. Ama bu insan eliyle şekillendirilmiş zümrüt labirentlerde bile, kusursuzluk değil bir hoş dağınıklık, savrukluk hâkim; kusursuzluk değil güzel kusurlar var bu düzenlemede.

Budapeşte’nin, “en” muazzam, muhteşem olma iddiasında olmaması etkileyici. İyi ki, Paris değil, Londra, Roma değil. Sade, mütevazı, ama çok zeki, çok yaratıcı, çok samimi; gizli ve keşfettikçe açılan, daha da gizemlenen buğulu bir güzelliği var Budapeşte’nin.


Szent István
 Parkı’nda, gözüm ağaçların yapraklarının gökyüzüyle kesiştiği, yeşilin mavileştiği, mavinin yeşilleştiği noktaya takılı.

Bir an; mükemmel bir mutluluk.

Yazar Italo Calvino’nun, Görünmez Kentler kitabını yazarken bahsettiği gibi; aslında hepimiz için geçerli olan şu hayatta; “Phonomène Total (Topyekûn Bütün) dediğim şeyi, ilişkilerin, koşulların, olasılıkların ve olmazlıkların tümünü aradım, arıyorum, arayacağım...”

Bir toz parçası kadar ufak bir şeyi, mutluluğu bir an için yaşıyoruz aslında.

O an, asla sonsuza çakılmayacak.

Sürekli yeni mutluluklar, yeni anlar yaratmak; sonsuz bir körebe, saklambaç oyunu, sürekli bir bilmeceyi çözmek... Hayat denen şeyin özü bu işte; bir arayış.

Bunları düşünürken bir yanımda Tuna; nehirlerin insanlardan akıllı olduğunu gösterir bir özgürlükle, ülkeden ülkeye sınır tanımadan akıyor.

Pasaportlar ötesi bir başkaldırı, önlenemezlikle...

Öte yanım; kentin Peşte tarafı.

Bir zamanlar evim bellediğim kentin bir yakası.


“Buda’da para var, Peşte’deyse hayat...”

Bir efsaneye göre, Buda “su”, Peşte de, “içinde ateşler yanan mağara” demek.


Ateş ve suyun birleştiği kent...

Buda’da, tepeler, yamaçlar üzerinde kurulu güzel evler, dolambaçlar, kıvrımlar var. Biraz daha yerleşik ve düzenli olagelmiş Buda, villaları, daha çok kafa dinlemeye yönelik alanlarıyla. Daha pahalı, daha “ailevi”, daha durmuş oturmuş.

Öte yakadaysa, Peşte’de yani, gece gezmesi mekânlar, sanat, biraz daha bohem dünya var olagelmiş.

Buda ve Peşte; bu kadar yıl sonra bile sana baktıkça hâlâ güzelliğinden başım dönüyor. Sana ait, tek bir detayının bile farkına varınca, yeniden veya ilk kez, güllerin katmer katmer açması gibi giderek büyüyen bir gülümseme yayılıyor yüzüme. Bu güzellik, benim gözümde gizli; sadece bana açık, bize mahrem sanki Budapeşte.

Benim sonsuz labirentim sen misin; her zaman sana, mutlulukla hayret edeceğim, şaşacak ve ağzım açık hayran kalacak mıyım?

Peşte ve Buda. Buda ve Peşte.

İkiz şehirler... Tezatlarıyla bütünleyici, ayrılmaz bir bütünler.

Maksat, bu şehirde yolu bulmak değil, belki de sadece gezmek ve keşfetmek için yolu kaybetmek....


“Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir... Labirent, içine giren kaybolsun ve yolunu bulmak için aransın diye yapılır”
 gibi bir cümle yazmıştı Calvino.

Felsefe profesörü hocam Todd May’in New York Times’taki bir yazısında sorduğu soru aklıma geliyor; “Ölümsüz olsaydık, âşık olabilir miydik?”

İnsanlar olarak, doğaya, ölümlülüğe hep başkaldırıyoruz...


“...labirent, (...) kişiye, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür. Bunu başardığı takdirde insan labirenti yıkacaktır; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur.”

Calvino, kalbinin şehri Venedik’i, bir kristalin farklı yüzeyleri gibi 55 kente bölüştürerek Görünmez Kentler’i yazdı...

Kristal, aslında paramparça bir bütün değil mi? Her yüzeyi başka bir ışığa, yansıtma ve hem ayna, hem de “gerçek” gibi bir ikileme, oyunculuğa sahip değil mi?

Calvino’nun yazdığı gibi, “Bir kentte hayran kaldığın şey, onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun soruya verdiği bir yanıttır...”

Yanıt, ancak kristalin üzerine düşen ışıkla yansıyan renklerde gizli değil mi?

Kristalin üzerine düşen ışık olmasa; ateş, ışığını vermese, kristalin içinde gizli renkler dışarı çıkabilir miydi?

Karanlıktaki bir kristalin, onu kendisi yapan renkliliği var mı?

Calvino; “Kristal ve Alev, insanın gözünü ayıramadığı iki kusursuz güzellik...” diye yerleşiklik ve değişimin arasındaki tezat ve onları birleştiren bu zıtlığın vazgeçilmezliğinden bahsediyordu.

“İmparatorların yaşamında bir an vardır; zapt ettiğimiz uçsuz bucaksız toprakların verdiği gurur duygusunu, bu diyarları tanımak ve kavramaktan yakında vazgeçeceğimizi bilmenin hüzün ve rahatlığını izleyen andır... O âna dek bize bir harikalar harikası gibi gözüken imparatorluğun, ‘son’suz ve ‘biçim’siz bir yıkıntı olduğunu, çürümüşlüğünün asamızın kurtaramayacağı kadar kangrenleştiğini, düşmanlara karşı kazanılan zaferlerin bizi onların ağır, uzun yıkımlarının mirasçısı kıldığını keşfettiğimiz bir umarsızlık ânıdır bu.”

Kristal ve alevi, Buda ve Peşte’yi tam bu anda keşfettim ben de; “bütünü fethetmenin” imkânsızlığını anlamaya başladığı zaman mütevazıca; “güzellik, bilgelik ve adalet parçalardan oluşan şeyde vardır”. Yekpare bir bütünü bulmak ve sonsuzluğa “çakmak” değil, aramak, sürekli yeniden yaratmak ve beraberce yaşamak güzel olan.

Bunun farkına varınca da, “Artık, hiç kuşkum yok, masallar gerçektir”.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hikmet Pala
    Hikmet Pala
    19.03.2013 08:28

    Çelik “ Hasan Cemal yazmasın diyen kim?” demişmiş de Akdoğan “Kim kimi aramış,... ” demişmiş. Bunları hükümetin demesine lüzum yok ki. İktidar-İşveren ilişkilerinde iyi terbiye görmüş işadamı ne yapacağını bilir. Aynı şekilde "Patronaj yayın politikama [-yanlış terim, patronaj himaye ve müşterilikle alakalıdır] karışmaz. Bizde sansür yok!" demek kadar şapşalca... Sen zaten sustalı sirk maymunu gibi terbiyeni almışsın, Ne yazılır ne yazılmaz biliyorsun. Ayrıca söylemelerine lüzum yok ki!

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums