Giden gelmiyor, acep nedendir

  • 14.08.2012 00:00

 Meselenin adını koyalım; Kürt Sorunu’nda her şeyden önce çok ciddi bir ayrımcılık yaşandığını artık görmek durumundayız.


Taraf
 spor yazarlarından Ali Fikri Işık, askerlik yapmadığı gerekçesiyle yaklaşık iki aydır Edirne Askerî Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Bugün, Işık’ın duruşması var. Işık, askerî mahkemede savunmasını Kürtçe yapacak.


Askerliği reddettiğini ve yapmayacağını bildiren, bir de “mahkeme duvarı” karşısında anadilini konuşmakta ısrar eden Işık’ın başına gelenler ve gelecekler, hepimizi çok ilgilendirmeli.


Devletin Işık’a takınacağı tavır, bir sınav...


Bu tavra karşı Türkiye’de medyanın, kamuoyunun takınacağı tavır da, diğer bir sınav.


Ayrımcılık sınavı.

KCK tutuklamaları, Van depremi ertesi yaşanan siyasi arbede, Pozantı Cezaevi’ndeki tecavüz olayı, Urfa Hapishanesi’ndeki isyan/yangın, Uludere’deki bombalama... Kamuoyu hafızasının kaydına girmeyen daha niceleri... Bunların hepsi, ayrımcılık kaynaklı ve bir kez yaşandıktan sonuçları ayrımcılık nedeniyle vahimleşen, çözüme kavuşmayan, hasıraltı edilmeye çalışılan olaylar.

KCK operasyonlarının semeresi, herhangi bir şekilde farklı fikir üretebilecek, Kürt siyasetini çoğulculaştırabilecek insanların, göz önünden yok edilmesi.

Neden binlerce insanın, “giden gelmez” şeklinde “yok olduğu” bir ortama düştük?

Benim tanıdıklarım arasında, KCK kapsamında tutuklanan eski Van BDP il başkanı Cüneyt Canişmesela, İnsan Hakları Derneği’nde çalışırken edindiği birikimi, avukatlık bilgisi ve kişisel duruşu, eleştirel düşüncesiyle çok sağlam bir politikacı olma ümidi veriyor(du). Yeteneklerini, özgür düşüncesini siyasette kullanmasına izin verildi mi peki?

Hayır, elbette; bir kere haziran sonundan beri hapiste. Aile dramı kısmına bakarsanız daha ancak bir yaşında olan bir bebeği var. Ne zaman çıkacak belli değil.

Artık, sanırım, topyekûn ve yıllarca sürecek bir savaştan kaçış yok. Öte yandan, zaten yıllardır yaşadığımız neydi?

Biraz daha kanlı çatırdamamız mı gerekiyor?


Akşam
 gazetesinde, cuma günü, Kürt Sorunu’nun boyutlarıyla eş ölçekte sürekli büyüyen “Örtülü Ödenek Meselesi” ile ilgili bir haber vardı. “Bu yılın ilk altı ayında gizli hizmet giderleri kaleminin karşısında görünen rakam 431 milyon lira. Geçen yılın aynı dönemine göre aradaki fark 135 milyon lira...” deniyordu haberde. Akşam’ın Ankara temsilcisi Çiğdem Toker’in haberinde, “2011 Kasım’ında torba KHK’ye konulan bir maddeyle, bütçe dışı bir fon olan Savunma Sanayii Fonu kaynakları, MİT ile Emniyet’e açılmıştı. Güvenlik alanındaki harcama artışlarında, sağlanan bu geniş imkânın payı olabileceğini not düşelim” deniyordu.


Cumhuriyet
’ten Fırat Kozok imzalı habere göre de, 2010’da Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, örtülü ödenek için ayrılan bütçenin tam 1698 kat fazlasını harcamıştı.


Çok puslu, çok karanlık bir ortamdayız; Türkiye, zaten “normal” zamanda, medyası ve siyaseti olarak, komplo teorilerine pabuç bırakmayacak aklı selamet ve düşünce yetisine sahip değildi.

İç kaynaklı “kararmaya” ek olarak bir de, bölgesel çapta, “realist” politika yani, Rusya’sından Türkiye’sine, İsrail’inden İran’ına ulusal çıkar peşindeki devletlerin son çarpışması yaşanacak. Milliyetçi, otoriter ve “güç için her yol mubah” anlayışındaki siyasi çizginin, Arap Baharı’nın tabandan gelen özgürlük ve hak arayışını da bir süre için boğarak ve perdeleyerek, can çekiştiği son kanlı dönemece girdik bölge tarihinde.

Arap Baharı ruhu, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerin, moloz iktidar anlayışı, lider sultası ve yoz siyasetleri tarafından “kaçırıldı”.

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılması, bir yandan Türkiye için bir ilk. Bu olay, siyasi düşünceniz ne olursa olsun, çok düşünülerek yaklaşılması gereken bir gelişme. “Devletin milletvekilinin”, PKK tarafından kaçırılması değil sadece olayın yakalayıcı noktası. “Terör artık milletvekili kaçırır hâle geldi” gibi değil olay...


Radikal
’de Eyüp Can’ın köşesinde yer verdiği, BDP’li, Cizre Belediye Başkan Yardımcısı iken tutuklanan Hanım Onur’un yaşadıklarının dile getirildiği ODTÜ öğrencisi Uzay Bulut tarafından yazılan mektupta ilginç bir detay vardı.

Dört yaşındaki, kanser olan Solin ve yedi yaşındaki kardeşi epilepsi hastası Mirhat’a yapılan devlet işkencesi bir yanda... Seçilmiş bir yönetici olan annelerinin, yaklaşık bir yıldır hapiste olması diğer yanda... Bir de, ailenin babasından da, Can’ın yazısına göre, “bir yıl önce bir baskında götürülmüş” , bir daha haber alınamaması “ayrıntısı” var. Konuyla ilgili diğer haberler de, hep bu konuyu birkaç cümleyle es geçiyor. Adeta, insanların birden yok oluvermesi, çok da normalmiş gibi.


Hani 1990’larda kalmıştı kayıp vakaları; demek ki, kayıpların farkına varma duygumuzu da, hassasiyetimizi de kaybetmişiz, fark o sadece.


O zaman, her an herkes “sırra kadem basabilir” aslında...

Büyük dedelerim, 100 yıl önce savaşa giderken Yemen Türküsü geçerliydi, şimdi de ben Şivan Perwer’den dinliyorum gözlerim yaşlı. Erkan Oğur- Ciwan GasparyanSafiye AylaAhmet KayaŞebnem FerahYıldız İbrahimova; kaç kişi seslendirmiş aynı yakıcılıkla. Çok şey değişiyor da, her şey aynı...

Tüm kayıplara, gidip de gel(e)meyenlere...

Sözler eklenip çıkıyor; bayrak rengi değişiyor, mekân da...“Çalınan davulu düğün mü sandın?/ Al yeşil bayrağı gelin mi sandın? Gideni gelir mi sandın?”...


“Dön gel ağam dön gel, dayanamiram... Uyku gaflet basmış uyanamiram...”

Değişmeyen ortak paydaysa; “Havada bulut yok bu ne dumandır/ Mahlede ölüm yok bu ne figandır... Giden gelmiyor acep nedendir...”


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums