Gelecek geldi

  • 9.08.2012 00:00

 Türkiye birden, hiç de beklemediği şekilde, uçurumdan aşağı savrulmuş gibi bir ruh hâli içinde. Siyasetteki laf dalaşları dışında fazla bir haberin konuşulmadığı uyurgezer gibi bir gündemden birden gerçeklerin kucağına düşerek uyanmak, aslında, çok da sürpriz olmasa gerek.


Türkiye uyurken, dünyada birçok şey oldu.

Derin uyku âlemindeyken Türkiye, ne Arap Baharı’nın başlattığı taban hareketlerine bağlı, lidersiz siyaset kavramının filizlenmeye başlama süreci anlaşılabildi ne de İspanya’da Indignados(Öfkeliler), ABD ile beraber dünyanın çeşitli yerlerinde de başgösteren Occupy! (İşgal!) gibi hareketleri yaratan küresel ekonomik krizin tetiklediği sorgulama süreci...


Lidersiz hareketlerle, Mısır’da devrim yapılırken mesela, Türkiye kamuoyu “Ortadoğu sokaklarında Erdoğan sevgisini” konuşuyordu.


Oysa, Mısır’da devrim sürüyor ve Erdoğan’ın esamisi bile okunmuyor.

Dünya, son birkaç yılda, boyut değiştirdi.

Yunanistan’da kriz ilk patlak verdiğinde, Atina’da bir sosyologun, “İlk kez böyle bir şey yaşıyoruz; bir Avrupa ülkesinin sistemi resmen eriyor. Toplumsal sonuçların ne olacağını, biz sosyal bilimciler olarak kestiremiyoruz bile” dediğini anımsıyorum.

Bugün Yunanistan, intiharların nasıl önüne geçilebileceğini tartışır hâlde. 2010’dan bu yana intiharlarda, yüzde 50’den fazla artış var.

Daha birkaç yıl önce, son derece müreffeh ve keyifli bir yaşamın olduğu, gecenin ileri saatlerine kadar lokantaların, sokakların dolup taştığı bir ülkeden, fıkır fıkır hayat sevinci ile dolu Yunanistan’dan bahsediyoruz.

Kısa süre önce bulunduğu İtalya’da, televizyon haberlerinin başını, “imkânsızlık” ve “yoksunluk” nedeniyle hayatını kaybedenler çekiyordu. Örneğin, hastanelerin derbederliği yüzünden yaşamını kaybeden henüz dünyaya gelmiş bebekler gibi.

Yılda, 47 milyon turistin geldiği bir kent olan Roma’da, metrodan şehrin temizliğine bir sürü hizmet sorunu yaşanıyor.

Daha dün, dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olan İtalya’dan bahsediyoruz.

Avrupa Birliği’nin istatistik kurumu EUROSTAT’a göre, İspanya’da ve Yunanistan’da, gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 53’e yakın... Bu gençlere, “kayıp kuşak” deniyor.

Paris’te L’Institut d’Études Politiques’te ekonomist olan Jean-Paul Fitoussi, “Çalışan dar gelirli kesim, aynı 19. yüzyıl şartlarında yaşıyor. Dokuz metrekarelik apartman dairesinde beş kişi yaşayanlar var. Isıtma, giyecek, hatta yiyecek gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekiyorlar” diyor.

ABD için, “artık üçüncü dünya ülkesi” yorumu yapılıyor.


Gazeteciler
 Larry Elliott ve Dan Atkinson, Going South: Why Britain Will Have A Third World Economy By 2014 (Güney’e Dönüşmek: Neden Britanya, 2014’te Üçüncü Dünya Ekonomisi Olacak?) isimli yeni çıkan kitaplarında, ülkenin giderek “işlemez” hâle geldiğini savunuyorlar.

Dünya, bu noktaya bir günde gelmedi; Türkiye, aşırı özgüven ve ego patlaması içinde, ticareti dünyalılaşırken, dünyanın nabzını tutabilmeyi, siyaseten fena ıskaladı.

Kürt Sorunu, bugün artık farklı bir patlama içinde.

Bundan bir yıl kadar önce Sebahat Tuncel, “Arap Baharı”nın Kürtler arasında da bir başkaldırıya yol açacağını savunduğu bir yazı yazmıştı New York Times’a. Haziran 2012 tarihli, “Arab Spring, Kurdish Summer” (Arap Baharı, Kürt Yazı) başlıklı bu yazıda Tuncel, çok doğru bir konuya parmak basıyordu. Ancak, bence bu yazı, BDP’nin “Kürt Yazı”nı temsil eden siyasi hareket olacağı öngörüsüne dayandığından, “büyük resmi” kaçırıyordu.

Dünya genelinde, hem Arap Baharı, hem de küresel ekonomik kriz sürecinde ortaya çıkan halk hareketleri, aslında var olan hiçbir politik kurum, kuruluş, örgüt tarafından temsil edemeyecek denli bireysel ve içten gelen bir öze dayanıyorlar. İnsanın canına tak demesi hâli tam.

Türkiye, darbeler ülkesi olma sorununu halletmek yolunda, 2007 Muhtırası sonrası, toplumsal bir heyecan içindeydi. Kaygılar, korkular ve tepkiler, bir toplumsal dinamik oluşturmuştu.

O dönemin ertesinde, yakalanan heves ve arzu, Kürt Sorunu’nun çözümü için harcansaydı eğer, Türkiye bambaşka bir değişim sürecine girerdi. Bir anlamda, şeytanın bacağı kırılırdı.

İspanya’da Bask Sorunu, ETA ve Kuzey İrlanda, IRA örnekleri bir anlam ifade edebilir; çözüm süreci, uzun ve zorlayıcı bir süreç olsa da, uluslararası örneklerle karşılaştırmalı bir şekilde yürütülebilirdi.


Bugün ise, Türkiye değil Kürt Sorunu’nu, yakıcı bir şiddetle ifade bulan tüm toplumsal sorunlarını çözebilmek için yalnız başına, artık Avrupa Birliği’nin sunduğu örneklerden de medet umamayarak, pusulasını kaybetmiş vaziyette debelenmek zorunda.

Üstelik de, Türkiye’nin devleti, hiç hazırlıksız yakalandığı bir sınavda, insanlarına haklar ve özgürlükler alanında, tarihinde hiç yapmayı denemediği ölçüde, geniş kapsamlı ve yaratıcı arayışlarla yeni imkânlar sunmak durumunda; eğer, ancak sürekli artan ölçüde baskıyla düzenin devam ettirilmeye çalışıldığı, cinnetin kıyısında bir yer hâline gelmeyi istemiyorsa.

Türkiye’de artık, yıllardır yapılan, artık tavsamanın ötesinde, tahammül edilemeyecek derecede boğucu hâle gelen abuk sabuk güvenlik ve milliyetçilik takıntılı söylemler bir an önce sona ermezse, daha da vakit kaybedilirse bunlarla, bundan kısa bir süre sonra, Yunanistan ve Suriye karışımı bir hâle dönecek bu ülke.


Artık korkmanın zamanı geldi; çünkü gelecek başladı bile ve Türkiye, hâlâ geçmiş zamanda yaşıyor.


oneysezin@hotmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums