Balkanlaştık bile

  • 26.06.2012 00:00

 Bir yaz gecesi, Ege sahillerinde bu yazıyı yazarken, patlama sesleri duyuluyor. Havaifişek patlamaları...

Ülkenin öbür yakasına gidin; sınır içi ve ötesinde, başka patlamalar yaşanıyor. Bunlar, ağzı açık bir neşeyle seyredilen türden değil; her patlamada insanlar ölüyor, yaşamın dokusu, çevresel, kültürel bakımdan, her açıdan geri dönüşü olmaz şekilde tahrip oluyor.

Cumartesi gecesi, haber kanalları, işin “havaifişek” tarafında kalıyor; mütemadiyen uyuklayarak hafta sonları. Geçen cumartesi, Urfa’da cezaevindeki yangından bir hafta sonra, gene yaz rehavetinden silkinip, “son dakika haberlerine” odaklanmak zorunda kaldıklarında, artık farklı ve her daim “uyanık” bir Türkiye ile karşı karşıya oldukları gerçeğine yine ayak uydurmayıp patinaj çektiler.


Türkiye’nin savaş uçağının Suriye tarafından düşürüldüğü haberi ilk duyulduğunda, içime nedense, ülke ötesinde, bölge olarak, sanki ölçeği büyütülmüş bir Yugoslavya olduğumuz hissi düştü.

Yugoslavya’yı dağılmaya götüren savaş süreci, hep “Türkiye’nin bölünmesi” veya etnik-mezhep temelli, ulusal sınırlar içindeki çatışmaların örneği olarak, adeta birebir “yüreklere korku salan bir vaka” şeklinde tartışılıyor.

Bir de, konuya şu açıdan bakılabilir; bir bölgesel çatışma olarak, bütün Balkanlar ve hatta Avrupa’yı içine çeken bir çatışma olarak “Yugoslavya gerçeği” var. Bu gerçek, İngilizcede artık, Yugoslavya ile alakasız konularla ilgili bile, “bölünme, birbirine düşmeyi” anlatmak için kullanılan, “Balkanization” sözcüğünü dahi doğurdu.

Nasıl mı “Balkanlaştık”?


1995’te,Fransa Dışişleri Bakanı Herve De Charette, Belgrad’ı ziyaret ettiğinde, “Sırbistan-Fransa dostluğuna” övgüler düzen açıklamalar yapıyordu. Oysa, ekimdeki bu geziden birkaç ay önce, ağustosta Republika Srpska topraklarında, bir Fransız Mirage uçağı düşürülmüştü.


“Pilotların kaderi; Neredeler?”...

Bu başlıkla yayımlanan yazılar, Bakan De Charette’in Sırbistan’ın Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç ile beraber, Belgrad’ın kalbindeki Kalemegdan’da iki ülkenin dostluğunu “taçlandıran” bir anıtın önünde poz vermesine hayret ediyordu.

Fransız uçağı, Republika Srpska’nın Pale şehri yakınlarında bir silah deposunu bombalarken düşürülmüştü.

Düşen uçaktaki Fransız pilotları kurtarmak için de, Ebro 33 Misyonu olarak anılan gizli bir kurtarma operasyonu düzenlendi. Fransız komandolar, Amerikalı askerlerin katılımıyla düzenlenen bu NATO operasyonu, başarısızlıkla sonuçlandı.

Bugün, bu operasyon, çatışmalarda Arama Kurtarma (Combat Search and Rescue CSAR) olarak adlandırılan askerî görevler konusunda, NATO tarafından üzerine çalışılan bir “tarihî vaka”.

Fransız bakanın, Belgrad ziyaretinden bir süre önce, pilotlar, Republika Srpska Ordusu’nun eline düşmüş ve kendilerini hastanede ziyaret eden komutan Radovan Karaciç, kendilerine “Düşmanımızsınız ve elimizdesiniz” demişti.

Sonradan bu iki Fransız pilot, Paris’teki Dayton Barış Anlaşması’na giden süreçte serbest bırakıldı.


2012’de Eski Yugoslavya’da yaşananlar, Suriye’de çatışmalara taraf olanlar için de çağrışımlar içeriyor olacak ki, bundan kısa bir süre önce, mayıs başında, Suriyeli muhaliflerden Kosova’yı “akıl fikir” için ziyaret edenler oldu.

Bu kadar da acıklı ve trajik, ironik bir durum olur mu?

“Yugoslavya olmak” kaderini böylesi gönüllü kabullenmek?

Ziyaret, Türkiye’de medyada, Kremlin’in uydusu bir uluslararası haber kanalı olarak niteleyebileceğimiz Russia Times’tan tercüme haberlerle, “suyunun suyu” olarak yer buldu. RT, “Suriyeli Muhalifler, Kosova’dan terör taktiklerini öğreniyor” diye yazmıştı. Türkiye’de de, haber, “Rusya, Suriyeli muhaliflerin, Kosova’da kamplarda eğitim görmesinden rahatsız” diye aktarıldı.

Ortada “eğitim kampları” olmasa da, ziyaretin kendisinin çok trajikomik yanları vardı.

Üç kişilik muhalif heyeti, Kosova’nın 1999’daki çatışmalarda yerle bir olan, hâlâ yüzlerce sakini kayıp kenti Gjakova’yı ziyaret etmiş ve şehrin, Humus’a olan benzerliklerinin üzerinde durmuştu.

Öte yandan, etnik olarak “karışık” bir şehir olan ve hâlâ çatışmalara sahne olabilen Mitrovitsa’nın, “kötü örnek” olarak ele alındığı, Suriye’de benzer “uzayıp giden” etnik gerilimler yaşanmaması için ne “yapılmaması” gerektiği de muhalifler ve Kosovalı yetkililerce tartışılmıştı.


Suriyeli muhalifler, “eski gerillaların”, barış ortamına nasıl uyum sağlayabileceğini de yerinde incelemişlerdi. En azından, bu kadar sert bir savaş ortamının bağrından kopup da, Kosova’da bu konuya kafa yormaları, Türkiye’de devletten daha öngörülü olduklarını düşündürebilir.

Kosova’da muhalifleri ağırlayan bizzat Kosova Dışişleri Bakanı Enver Hoxhaj oldu. Libya’da Kaddafi’ye karşı uluslararası müdahaleyi desteklemek konusunda da, Suriye’de Esed rejiminin meşruiyetini yitirdiğini dile getirmek hususunda da, Kosova hep ilk harekete geçenlerdi.

Kosova bu durumu, “mazlumların dayanışması” olarak yorumluyor.

Her iki tarafınki de çok da gerçekçi bir yaklaşım; sonun kaçınılmazlığının bilincinde olarak...

Türkiye ise, “büyük, güçlü ülke hayallerine” kapılarak, Kürt sorununu, son yıllardaki imkânlara rağmen, Türkiye’nin kendi içinde, demokratik mekanizma ve müzakere kültürünü geliştirerek çözmek yerine, sürüncemeye bıraktığına göre, Balkanlaşma sürecini algılamaktan ne kadar da uzak, ne kadar da geç.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums