"Abdullah örgütünden" "Kıymalı kaşarlı terör örgütüne"

  • 30.07.2017 00:00

 Türkiye'de toplumsal kutuplaşma yeni bir durum değil. Masum insanların durduk yerde "terör örgütü" üyesi ilan edilmesi de...

Zakariya Mildanoğlu'nun 2011'de Agos gazetesinde yayınlanan "Emporio Armani Nasıl Ermeni Krallığı Oldu?" haberi bugünlerde yeniden gündeme geldi. Mildanoğlu, 1988'de yaşanan ve kendisine anlatılan bir trajikomik "terör" davasının izini sürmüş, olayı yaşayanlarla konuşmuştu. 1980'lerin sonunu hayal meyal anımsıyorum; "dış kaynaklı malların" Türkiye pazarına girmeye başladığı zamanlar... Darbe sonrasının aşırı baskıcı, kontrolcü, dışa kapalı dönemlerinden sonra Türkiye sınırları ötesinden gelen ürünler, markaların eğlence ve ilgi kaynağı olduğu günler... Üzerinde marka yazılı şeyler giyme tutkusunun da tavan yapmaya başladığı zamanlar...

"Emporio Armani" yani, "Armani İmparatorluğu" yazılı giysiler de, dönemin moda hezeyanları arasında...

Ancak, Avşa Adası'nda sokakta incik boncuk satan işportacısından vatandaşlarımızdan üniformalı diğerlerine kadar bir grup yerli ve milli vatandaşımız durumdan vazife çıkarıyor ve "Emporio Armani" yazılı giysileri olanların gözaltına alınmasına vesile oluyorlar. "Muhbirlik" ve "kraldan fazla kralcılık" müesseselerinin ülkemizdeki tarihi eski; 1988'den de çok derin köklere sahipler...

İşportada satılan "Emporio Armani" yazılı giysilerle havalı ve keyifli bir tatil geçirmek isteyen (biri sadece 16 yaşındaki) üç kişi de, kendini Marmara Adası Sulh Hakimliği'nin önünde buluveriyor. "Ermenistan İmparatorluğu kurmak için terör örgütü kurmak" ve "Ermeni propagandası" ile suçlanıyorlar.

O meşum "Hero" t-shirtleri hikayesi oldu bu haberi gündeme getiren...Darbe zanlısı bir eski ordu mensubunun mahkemede giydiği t-shirt onlarca kişinin başını yaktı malum. Aralarında 13 yaşında çizgi kahraman "Batman"lı bir t-shirt de giyen bir çocuğun da olduğu bu kişilerin çoğunun günahı, "gündemden uzak yaşamak".

Cumhuriyet Davası'nda suçlanan gazeteciler, kimi de dostlarım, editör ve muhabir abilerim olan masum insanların "örgüt destekçiliği" ile suçlanması 1988'deki "Emporio Armani" davasından farklı mı peki?

Ahmet Şık, Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Güray Öz, Musa Kart, Bülent Utku, Hakan Kara, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör ve Turhan Günay aleyhindeki suçlamalar "terör örgüt destekçiliği" ekseninde dönüp durdu da, "terör örgütü" bir türlü bulunamadı.

Duruşmalarda kendilerine yöneltilen soruların "terör" ile hiçbir alakası da yoktu.
Ahmet Şık'ın da mahkemede dile getirdiği gibi, "Terör dosyası diyorsunuz, üç gündür gazeteci faaliyetlerimizi soruyorsunuz. Tek örgüt sorusu sormadınız. Nokta".

Aralarından Güray Öz'ün 9 ay hapis yatmasına neden olan "deliller" arasında, doğum gününde pide ısmarladığı işyerindeki kimsenin "FETÖ'cü olduğu iddiası" var. Tane tane açarsak; "FETÖ'cü denilen pideci ile telefonda konuşup pide ısmarlamak terör örgütü desteği" sayılıyor.

Öz, neli pide ısmarladı bilemiyorum ama sembolik olarak, Cumhuriyet Davası'ndan "çıkan örgüte", "kıymalı kaşarlı örgütü" diyebiliriz sanırım. 

Tüm bu olup bitenler, bana teyzem Sevgi Soysal'ın 1970'lerde, "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu" romanını tefrika ederken hikayesini yazdığı "Abdullah Örgütü"nü de anımsattı.  Cezaevi anılarını naklettiği ve 1976'da "Politika" gazetesinde yayınlanan yazılardan aktarırsak:

"İster Sofular’da, ister Çember köyünde, bu cennet Anadolu’nun fazla cennetlikten olacak, kuş uçmaz kervan geçmez köylerinden birinde, öğretmen okulunu yeni bitirmiş, göreve de yeni başlamış ol. İstersen adın Meral, Zehra, Gülşen ya da Ayşe olsun. Aman aman sakın 'Ayşe' olmasın. Yaşın en fazlasından yirmibir, yirmiiki olsun isterse, ama sen seni bil sen seni, silah kaçakçılarının geceye sıktıkları kurşunlarla geçmek bilmeyen kış gecelerinde, yalnızlık duygularına falan kapılıp öğretmen okulundan arkadaşın olan Meral’e, Zehra’ya, Gülşen’e ya da Ayşe’ye hele Ayşe’ye mektup yazmaya kalkma.

Hele hele okuldayken, karşılıklı hatıra defterleri yerine sol yayınlar değiştokuş ettiğin arkadaşlarınla, istersen cehennemin öbür ucuna git, sakın mektuplaşma. Öğretmenlik yaptığın köyün günlük olayları olan, eşek tecavüzü ve tavuk hırsızlığı ötesinde kafanı kurcalayan bazı memleket sorunlarını, bu da yetmiyormuş gibi örneğin Hikmet Kıvılcımlı’nın kitabında okuduğun bir bölümü mektubuna yazıp boşaltmaya kalkarsan, yandığının resmidir. Gün olur, 12 Mart gelir, gün olur, safkan Türk bir Sherlock Holmes bu mektuplardan birini, öğretmen düşkünü muhbir vatandaşlarımızın ihbarı üstüne yapılan bu aramada ele geçiriverir.

Geçirmekle kalsa iyi; geçirmekle kalsa, işin eni sonu, 142. Ama bununla kalmaz safkan Türk Sherlock Holmes, bir Anadolu turnesine çıkar. Yakaladığı her mektubun gönderildiği adrese gider. Kuş uçmaz kervan geçmez yurt köşelerine mektuplardan önce gider. Böylece Meral’in mektubundan Gülşen’i, Gülşen’in mektubundan Zehra’yı, Zehra’nın mektubundan Mehtap’ı, Mehtap’ın mektubundan Ayşe’yi daha nice nicesini, suç delili mektuplarla yakalar.

12 Mart döneminde mektupla 142’lik ya da 159’luk suçlar işleyenleri yakalayan savcılar oldu, ama mektupla örgüt kuranları yakalama şerefi bu safkan Türk Sherlock Holmes’e kaldı.

Şimdi Meral Güneş’e; Gülşen Zehra’ya; o da Mustafa’ya mektup yazıyor, yazmakla kalmayıp sonunda 'Devrimci selamlar' diyor. Burun bundan âlâ 141’lik suç olur mu?

Hele mektupların birinde, 'Ayşe’ye selam' denmiş. Kendini bilen bir savcı şimdi bu 'Ayşe’nin kim olduğu üstünde durmaz mı? Yeni bir Anadolu turnesi ve sorgulaması sonucu' Ayşe’yi bulup tutuklamaz mı? Böylece de TÖS davasının bütün ilmiklerini birbirine bağlamaz mı?

Bağlar elbet. Bağladı da ve yirmiyi aşkın öğretmen kız, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşunu dolduruverdi. Böylece, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu 12 Mart’ın ilk dönemlerinde tam bir yatılı öğretmen okulu yatakhanesi oldu çıktı.

Abdullah, meşhur Abdullah: Onun adını duymayan yok. Bizim öğretmen kızların başını yakan o. Mehtap’a Abdullah’ı soruyorum.

Anladım kadar Abdullah, şairane özlemlerini mektuplara döken nice taşra gencinden biri. Devrime de inanmış, inanmış ama, kız arkadaşlarının mektuplarını, aynı şiir biriktirir gibi biriktirmeden edememiş.

O ilk öğretmen tutuklamaları furyasında evinde yapılan aramada bir dosya dolusu mektup geçmiş ele.

İşte bizim mektup örgütünün bir yönü de bu. Onun için öğretmen kızlara takılan bir ad da 'Abdullah Örgütü'.

Abdullah’a o sırlar herkes kızıyor. Abdullah sarışınca, yakışıklı, hevesli bir taşra öğretmeni. Belki ve mutlaka iyi, tertemiz bir genç. Ama şu şiir biriktirir gibi mektup biriktirme zaafı yok mu?

Bunca insanın başını yakıveriyor. Tabii millet de yüklendikçe yükleniyor Abdullah’a.

Mehtap, bütün iyi yürekliliğiyle üzülüyor Abdullah için, 'Hasta olmuş üzüntüsünden' diyor.

O sırada, içerde dışarıda, Abdullah sözünden geçilmiyor. Abdullah aşağı, Abdullah yukarı. Herkes ya Abdullah’a bakıyor ya da Abdullah meselesiyle gırgır geçiyor."

İşte, "Abdullah Örgütü"nden, "Emporio Armani Örgütü"ne ve bugün de "Kıymalı Kaşarlı Örgüt"e uzanan kısa Türkiye tarihi böyle...

Gülüyoruz da, bu tarih insan öğütüp duruyor.

Ne yazık ki, henüz 40'ında (bence güler yüzü ardına gizli üzüntülerinden) hastalanıp ölen teyzem oldu. İki bebek kızına, Defne ve Funda'ya doyamadan gidiverdi.

Ama bugünlerde bir müjdeyle döndü; "Venüslü Kadınların Serüvenleri" adlı kitabı, ilk kez yayınlanan yazılarıyla kitapçılarda. Cumhuriyet Kitap Eki'nin de bu hafta kapağındaydı Sevgi. Onun gibi zeki, neşeli, bilge insanlara en çok ihtiyaç olan zamanda hayata döndü. Bizlere de ümidi anımsatarak...

 

sezoney@me.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums