Sinema dünyasının Trump ile imtihanı

  • 27.02.2017 00:00

 Kaçsak kaçabilir miyiz hayal dünyasına?

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da “kaçma hissi” yaratan, bunalımlı bir politik ortam var. Sinemanın büyülü dünyası da, birkaç saatliğine de olsa, başka hayatlara, başka zamanlara, başka hikayelere alıp götürüyor insanı…

Ancak, bu sene, saatler sonra sahiplerini bulacak olan Oscar ödüllerinin kendisi, siyasi tartışmalardan uzaklaştırmak bir yana belki de ilk kez bu kadar politikleşiyor.
Geçtiğimiz yıllarda, özellikle de 2016’daki başlıca tartışma konusu, Oscarların ağırlıklı olarak beyaz aktör ve aktrislere verildiği yönündeydi. Bu yıl ise, Oscar her zamankinden daha politize zira, ABD’nin iktidarda yüzüncü gününü daha yeni dolduran ve bu kısa süre zarfında bile dünyayı sarsan kutuplaştırıcı politikalara imza atan Başkanı Donald Trump’ın gölgesi, tartışmalara da damgasını vuruyor.

Ödülleri veren Academy of Motion Picture Arts and Sciences’ın (Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi) Başkanı Cheryl Bone Isaacs, Oscar adaylarına verilen geleneksel yemekteki konuklara, “siyaseten tavır almaları” çağrısında bulundu. Bone Isaacs, 19 Şubat’ta gerçekleşen yemekteki konuşmasında doğrudan Trump’ın adını vermedi ancak, “ABD, bir bariyer değil, bir fener olmalı” ve “hepinizin farkettiği gibi burada boş koltuklar var” diyerek başkanın politikalarını sertçe eleştirdi. Bone Isaacs’in dikkati çektiği “boş koltuklar”, en başta “En İyi Yabancı Film” ödülü adaylarından “Satıcı” filminin yönetmeni Asghar Farhadi’ninkiydi. İranlı Farhadi, ABD’ye girmesi, Trump’ın ülkesine getirdiği seyahat yasağı ile tartışmalı hale gelmiş biri. Farhadi, ABD kapısına gitse, belki ona bir ayrıcalık yapılırdı; ancak, doğma büyüme Amerikalı, Muhammed Ali’nin oğlu Muhammed Ali Jr’ın bile pasaport kuyruğunda saatlerce gözaltına alınıp sorgulandığı ortamda, kimsenin garantisi yok. Ben şu satırları yazarken, Fransa’nın en ünlü tarihçilerinden Henri Rousso, bir konferansa katılmak için gittiği ABD’de pasaport kuyruğunda gözaltına alınıp, 10 saat sorgulandıktan sonra sınırdışı ediliyordu. Rousso, Mısır doğumlu bir Yahudi Fransız vatandaşı. Mısır, Trump’ın yasağı kapsamındaki ülkelerden değil… Zaten, hukuken şu an Trump’ın yasağının mahkemeler tarafından askıya alındığı için geçerli olmaması gerek. Fakat bunların hiçbirinin önemi yok.

“Bizde de aynı kafa var”

İranlı yönetmen Farhadi’nin kendisi zaten, Trump’ın seyahat yasağını protesto için Oscar törenlerine gitmeyeceğini açıklamıştı. Daha doğrusu, Farhadi’nin ilk olarak niyeti, Oscar törenine gitmek ve Trump’ın yasağı sonrası seyahat engeli gelenlerin durumuna dikkat çekmekti. Fakat, Farhadi daha sonra, ABD’ye girişinin her koşulda imkansızlaştığının farkına vardığını dile getirmişti. Yönetmen, kendi ülkesinde de, “aşırıcıların” Trump ile benzer bir düşünce çizgisinde olduğuna dikkat çekmişti. Farhadi, bu bakış açısının, “Dünyayı anlamak için tek yapabildikleri, ‘bizler ve onlar’ zihniyeti ile olaylara bakmak. Ürkütücü bir ‘onlar’ imajı yaratınca da, kendi ülkelerindeki insanlara korku zerk edip, baskı uygulayabiliyorlar”.

Farhadi’nin onuruna, bir de “karşı eylem” gerçekleşiyor. Londra’nın Pakistan kökenli ve Müslüman inancıyla özellikle yaşadığını ifade eden İşçi Partili Belediye Başkanı Sadık Han, “Satıcı” filminin, Oscar gecesi, kentin “çok kültürlü” karakterine itafen, Trafalgar Meydanı’nda gösterileceğini duyurdu. Farhadi de, bu “sembolik jestin” öneminin büyük olduğunu ifade ederek, Sadık Han’a ve fikri ortaya atan İngiliz yönetmen Mike Leigh’e teşekkür etti.
Farhadi’nin filmi, “Satıcı” da, ironik biçimde Batı ve Doğu kavramlarını bir araya getiren bir eser; zira, filmin odağında Arthur Miller’ın “Bir Satıcı’nın Ölümü” adlı tiyatrosu var. Miller’ın bu yapıtı da, “Amerikan Rüyası” ve “rüyanın hayalkırıklıkları” üzerine… Farhadi, kendi filminde, genç bir çiftin sakin hayatlarının, tesadüflerin bir araya gelmesi sonucu gerçekleşen bir “şok olayla” sarsılmasını anlatıyor. Kendi hayatlarındaki altüst oluşla ifade edemedikleri duygular, kırgınlıklar Miller’ın tiyatrosundaki yaşlı çifti canlandırırken ifade buluyor.

Farhadi, 2011’de “En İyi Yabancı Filmi” Oscar’ını “Ayrılık” filmi ile almıştı. Yabancı film ödüllerine aday olan filmleri, ülkeler kendileri gösteriyor. Farhadi’ye bir röportajında, nasıl olup da kendi gibi muhalif bir ismin filminin, İran tarafından aday gösterilebildiği sorulmuştu. Farhadi, bu soruya, “İran’da tek bir tip insan yok. Her ülkede olduğu gibi farklı düşünceler, farklı kesimler var. Herhalde kastiniz, bu gibi baskıcı ve sansürcü bir sisterm içinde yaşayıp da, nasıl böyle film yapabiliyorsunuz: öyle bir şey soruyorsunuz ki, çölde yaşayana, nasıl yaşıyorsun diye sormak gibi birşey bu. Yaşıyoruz işte”.
Farhadi’nin filmlerinde anlatılan İran’a, Türkiye giderek daha çok benziyor… Ve yönetmenin dediği gibi, “Nasıl yaşıyorsunuz” sorusunun da cevabı, bir şekilde böyle sistemlerde de yaşanıyor işte…
“Yabancı film” Oscar’ının diğer adayları Farhadi’ye destek çıktı.

“Satıcı” dışında, Oscar’ın “Yabancı Film” ödül adayları, İsveç’ten, Danimarka’dan ve Avustralya’dan… Onların, ABD’ye girip çıkma sorunu yok.
“Yabancı Oscar” adaylarının kendileri de, topluca bir açıklama yaparak, Trump’ın seyahat yasağını eleştirdiler:
“Tüm adaylar adına, bugün ABD ve diğer pek çok ülkede, nüfusun bir bölümünde ve en maalesef , önde gelen siyasetçiler de dahil olmak üzere, fanatizm iklimi ve milliyetçiliğin oybirliği ve şiddetle onaylanmasından hicap duyduğumuzu ifade etmek isteriz”dediler.
Açıklama, şöyle de devam etti: “Pazar günü, ‘En İyi Yabancı Film Oscarını’ kim kazandığına bakılmaksızın… kazananın, en iyi ülke, en iyi cinsiyet, en iyi din veya en iyi renk olduğuna inanıyoruz. Bu ödülün, ulusların ve sanatın özgürlüğü arasındaki birliğin simgesi olarak kalmasını istiyoruz”…

Farhadi’nin kendisi, 24 Şubat’ta Beverly Hills’te yapılan, “Hollywood, Trump’a karşı beraber” gösterisine, video konferans yoluyla katıldı. Jody Foster, Michael J. Fox gibi oyuncuların da aralarında olduğu Hollywood’lu göstericilere hitaben yaptığı konuşmasında Farhadi, “Bazı politikacılar, kültürler, dinler ve uluslar arasındaki ayrılıklar yaratmaya çalışırken film dünyasının bir araya gelmesini ve adaletsizliklerle mücadele etmesine verdiği önemi” dile getirdi.

Farhadi’nin yerine, Oscar törenine, İran kökenli iki Amerikalı katılacak: uzaya giden ilk İran kökenli Anuş Ansari ve NASA’da yöneticilik yapan Firuz Naderi.
İranlı yönetmen gibi, törene katılmayacak biri daha var. 21 yaşındaki Suriyeli sinemacı Halid Hatib. “Beyaz Miğferliler” (White Helmets) adlı, Suriye’de savaşın ortasında kalan sivillere insani yardım için çalışanların hikayesini anlatan belgesel filmin ekibinden biri Hatib. ABD vizesi, binbir güçlükle alınmış; ancak, Hatib, “yapacak çok işimiz, kurtaracak çok insanımız var” diyerek, Oscar törenine gitmeyeceğini açıkladı.
“Beyaz Akademi”nin “Esmer Seçimleri”
Peki, Oscarların hangi eserlere, kimlere verileceğini belirleyenler kimler?
Akademi, kimlikleri gizli 6 bin kadar sinema dünyası çalışanından oluşuyor. Bu kişilerin çoğunluğu Amerika’da yaşayan kimseler olduğu söyleniyor; ama aralarında dünya genelinden sinemacılar da var… Akademi üyeleri de, birbirlerinin kimliğini bilmiyor.

Dünyanın en önemli sinema ödüllerini veren, Akademi’nin işte böyle gizemli bir yanı da var… Oscar’ların sahiplerini belirleyen oyları verenlerin kimliklerini bilmiyoruz.
Bu konuda en sıkı çalışan, en nitelikli araştırmacı gazetecilik örneklerini verenlerin başını Los Angeles Times gazetesi çekiyor. LA Times, 2012’de yaptığı Steven Zeitchik, Amy Kaufman ve Rebecca Keegan imzalı haberde, Akademi üyeleri arasında, tahmin edilebileceğinin aksine, film endüstrisinin Woody Allen, George Lucas gibi parlak yıldızlarından çok, Lorenzo Lamas gibi pembe dizilerden isimlerin ve Vin Diesel, Jet Li gibi aksiyon filmleri oyuncularının yer aldığını ortaya koymuştu. 1927’den beri, Akademi’ye üyelik sadece, var olan üyelerin daveti ile mümkün…

LA Times’ın 2012’deki bahsettiğimiz haberi üzerine, Amerika genelinde ses getirmiş genç ve bunun ötesinde de, “beyaz” dışındaki ırklardan sinema profesyonnelleri, Akademi üyeliğine davet edildi. 2012’deki habere göre, Oscar oylarını verenlerin yüzde 94’ü beyaz, yüzde 77’si erkek idi. Siyahlar da, Akademi üyelerinin sadece yüzde 2’sini teşkil ediyordu…

Dahası, sinema izleycilerinin önemli bir kısmını oluşturan gençler de, Akademi’nin sadece yüzde 14’lük bir kısmını temsil ediyordu…
Açıkçası, LA Times’ın haberlerine bakılırsa, 2016’ya gelindiğinde de durum çok değişmedi: üstüne üstlük, yeni davet edilen üyelere karşılık, “üst düzey sinema profesyoneli” Akademi üyeleri arasındaki beyazların sayısı yüzde 90’ların üzerinde kaldı…

Bu yıl ki, “En İyi Film” adaylarının çoğu geçtiğimiz yılların, “Beyazların ödülü Oscar” eleştirilerine karşılık verircesine, “ırk” veya “köken” sorunu odaklı öykülere dayanıyor… Ve yahut, “La La Land” gibi en “lay lay lom” örnekte bile, bir şekilde “ezilen”, “sıkıntı çeken” kesimlere…
1985 doğumlu, Harvard mezunu Damien Chazelle’in yönetmeni olduğu “La La Land”, bana kalırsa, bir nevi muhteşem bir “bitirme tezi” gibi. Çok güzel trüklerle dolu, sinema “güzelliği” açısından “10 numara”; ama adeta çok iyi hazırlanmış bir ödev gibi… Gene de, “La La Land”, bu dönemin bunalımlı gerçeklerinden hayal alemine kaçış arzusunun adeta sineöma perdesine yansıyan hali. Bu arada, şeker gibi eğlencelik bir film olsa da, “La La Land”in de, “ezilenler” üzerine kurulu bir hikayesi var. “Hollywood rüyasının” aslında, yıldız adaylarının hayalkırıklığı, acı, sıkıntı ve ezilmeleri üzerine kurulmuş olduğunu hatırlatıyor bu film…

Denzel Washington’un, “Bazı insanlar, başkalarını dışarıda tutmak, diğerleri ise, başkalarını içeride tutmak için duvarlar örer” repliklerinin geçtiği “Fence/Çit” filmi, Meksika sınırına duvar örülmesi projesinin ortaya bu “dönemin” başka bir ruhunu yansıtıyor. “Çit”, çok çalışılan, çok emek verilen hayatlara rağmen, aynı noktada sıkışıp kalan siyahların öyküsünün anlatıldığı bir film. Benzer şekilde, “Moonlight/Ayışığı” filmi de, siyah bir eşcinsel gencin, Miami’nin fakir ve sorunlu mahallelerinden çıkıp kendine bir hayat kurabilme çabasını anlatıyor. “Hidden Figures/Gizli Sayılar” ise, 1960’larda Sovyetler ve ABD arasında Soğuk Savaş dönemi uzay yarışı rekabeti yaşanırken, üstün yetenekli siyah kadınların NASA’da uğradığı ayrımcılığın gerçek öyküsü. Öte yandan, “Lion/Aslan” ise, evlat edinildikten sonra Avustralya’da ayrıcalıklı bir hayatı olan ve sokak çocuğu geçmişini geride bırakan Hintli Saroo’nun kökenlerini aramasının gerçek hikayesi…

Gene de, “En İyi Aktör” ve “En iyi Aktris” adaylarında iki istisna dışında, diğer tüm adaylar beyazlar. Bu istisnalar da, “Çit” filminin yıldızı Denzel Washington ve “Loving/Sevmek” filminin baş kadın oyuncusu Ruth Negga. “Sevmek”, bir siyah kadının, bir beyazla olan aşk hikayesi ve karşılaştıkları yasal engelleri aşma mücadelelerini anlatıyor; 1960’lardan bu yana, ABD’nin (ve dünyanın) ayrımcılık konusunda nereden nereye geldiği veya gelemediğini düşündüren bir başka film de “Sevmek” yani…
Siyah oyuncular ve “esmer hikayeler”, bakalım “altın renkli”, “Beyazların seçtiği” Oscarları alabilecekler mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums