- 13.07.2016 00:00
Pazar günü parlamento seçimlerinin yapıldığı Japonya’dayım. Başbakan Şinzo Abe, “karizmatik lider” olarak tanımlanan ve ülkenin en ön plandaki politikacısı. Abe liderliğindeki Liberal Demokrat Parti (LDP), 2012’den beri iktidarda ancak ülkenin politik geçmişine bakıldığında, partinin 2. Dünya Savaşı sonrası döneme tamamen damgasını vurduğunu görüyoruz. Sadece 3-4 yıllık bir süre dışında, LDP’nin 61 yıllık aralıksız iktidarı söz konusu oldu.
Muhalefetteki Demokratik Parti’nin (DP,) 2009-2012 iktidarı, seçmenlerin “istikrar içinde değişiklik de mümkün mü” arayışı içinde olduğu bir dönemi yansıtıyordu. 2011’deki büyük deprem ve Fukuşima nükleer felaketinin gerçekleşmesinin yarattığı travmanın da büyük etkisiyle sonuç hayal kırıklığı olunca, LDP yeniden iktidar oldu.
Japonya, gelenek ve moderniteyi birleştirme açısından, Türkiye’nin en çok ilgisini çekmesini gereken örnek belki de. Şimdi yeni ve eskiyi sentezlerken de, “istikrarı” ve dengeyi korumayı çok önemseyen bu ülkede, aynı partinin iktidarı devam ederken bir yandan da büyük değişim yaşanıyor.
Şimdi LDP, ilk kez, parlamento genelinde üçte ikilik bir çoğunluğa sahip. Japonya’nın çift kamaralı bir meclis sistemi var; Ulusal Diet/Meclis, yani ,“Kokkai”, bir “Alt Meclis” ve “Üst Meclis”ten oluşuyor. Bu parlamento, 2. Dünya Savaşı sonrası çoğulcu bir parlamenter yapısı getiren, ülke içinde bir güçler dengesi oluşturan sistemin en önemli parçası. Pazar günkü seçimler, Üst Meclis’in seçimleriydi. Ancak LDP, zaten Alt Meclis’te üçte iki çoğunluğa sahipti; şimdi her iki mecliste de ezici çoğunluk sahibi olmak, anayasayı neredeyse engelsizce değiştirebilme yetkisi demek. Japonya politikasının “ısındığı” nokta da burada başlıyor.
Hızlı değişikliklere, “ben yaptım oldu” tavırlarına alışık Türkiye için, Japonya’da anayasa değişikliğinin neden bu kadar hayati bir dönüm noktası olduğunu anlamak güç olabilir. Ancak anayasa değişikliği ile beraber, Japonya’nın yeniden bir “askeri güç” olması söz konusu.
Son yıllarda, Japonya’nın pasifist güvenlik doktrininin değiştirilmesi ve ordunun savunma dışında müdahalede bulunmasına imkân tanıyan yasa tasarılarının kabul edilmesi zaten ülkenin en büyük tartışma konularından biriydi. 2. Dünya Savaşı sonrası yürürlüğe girdikten sonra hiç değiştirilmeyen anayasa değiştirilir ve Japonya’nın artık aktif ve savunma ötesi faaliyet gösteren bir ordusu olursa, bu gerçekten de bir nevi “devrim”.
Bölgesel ölçekte bakıldığında, bir yandan dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olan Çin’in üzerinde “çıkartma planları” yaptığı bir ülke olma psikolojisi bir yanda, Kuzey Kore gibi son derece tehditkâr bir nükleer programa sahip ülkenin kapsama alanına girmek öte yanda…
Japonya’nın yerinde Türkiye olsa, şimdiye kadar kırk defa, en askeri anayasa için onay verilirdi gibi gözüküyor ilk bakışta.Ama Japonya’da seçmenler, orduyu güçlendirme hazırlığındaki LDP’ye mecliste üçte ikilik çoğunluğu verse de, bunda güvenlik endişelerinden çok Başbakan Abe’nin adıyla anılan “Abenomics” yani ekonomi politikalarına destek daha büyük rol oynuyor. Kaldı ki, sandığa giden seçmen oranı sadece yüzde 54. Ayrıca bu seçimlerde ilk kez oy veren 18-19 yaşındakiler de, en çok ekonomi ve özellikle de, işsizlik verileriyle ilgileniyor. Her halükarda da, Abe’nin, özünde kendi hükümeti içinde bir koalisyona dayanan politik gücünü istismar etmeyeceği güveni de yüksek.
Yorum Yap