- 3.11.2011 00:00
Yasalar neden var?
Bu sorunun yanıtı, bundan asırlar önce Roma İmparatorluğu’nda verildi.
Omnes legum servi sumus ut liberi esse possumus...
Özgürlüğümüz için yasaların hizmetkârıyız...
Bu cümle, hemen hemen aynı biçimde, ilk söyleyeni siyasetçi Cicero’dan sonra, Voltaire, Montesquieu ve Kant gibi düşünürler tarafından da tekrarlandı.
Ne yazık ki, 21. yüzyıl dünyasının ‘gözbebeği’, ‘halkların baharına demokrasi modeli’ ülkesi Türkiye’sine bu cümlenin yansıttığı düşünce hâlâ çok uzak.
Yasalar ve yasaların uygulanması, daha çok Jean-Jacques Rousseau’nun, L’homme est né libre, et partout il est dans les fers, yani çok sevdiğim hatta orijinalinden anlamlı çevrisiyle, “Özgür doğan insan, yaşamla zincire vurulmuştur” düşüncesine uygun biçimde Türkiye’de...
Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu, 40’ı aşkın kişinin tutuklanması, yani son “KCK dalgası”, önce Türkiye’de her zaman olduğu gibi, ateşin düştüğü yeri yakmasına neden oldu. 2009 aralık ayından beri, KCK soruşturması çerçevesinde tutuklu olanların durumunda olduğu gibi...
Ayrıca da, zaten cayır cayır yanmakta olan bir orman olan yargı sorunlarının daha da harlanmasına yol açtı.
KCK operasyonlarının arkasındaki zihniyet de, Soğuk Savaş döneminde, her yerde düşman görmeye başlayan CIA’inkini anımsatmaya başladı bana.
David C. Martin’in yazdığı, Wilderness of Mirrors: Intrigue, Deception, and the Secrets that Destroyed Two of the Cold War’s Most Important Agents (Aynaların Çılgınlığı: Entrika, Aldatmaca ve Soğuk Savaş’ın En Önemli İki Ajanını Yokeden Sırlar) kitabında anlatıldığı üzere, kafasını ‘düşman’ fikrine takan, her yerde ‘düşmanı’ gören James J. Angleton’unki başta olmak üzere 1950’lerden 1970’lere CIA’e damgasını vuran aşırı şüpheci zihniyeti yani...
Angleton, daha önce de yazdığım gibi, “aynaların çılgınlığı”diye bir teoriyi ortaya atmıştı. Ona göre, “düşman” KGB, CIA’i istediği tuzağa düşürecek kadar ABD’nin içine sızmıştı. Düşünün ki Angleton, şahinlerin şahini, ‘realist’ politikanın ‘babalarından’ Henry Kissenger’ın bile SSCB’nin etkisi altında olduğunu düşünüyordu.
Sovyetler Birliği ile olan donukluğun buzları az biraz kırıp yumuşadığı dönemde Angleton, “savaşın gerekli olduğuna” takmıştı. ABD’nin zekâca gelmiş geçmiş en ‘keskin’ isimlerinden, en ehil istihbaratçılarından varsayılan biri olarak da, olmayan bağlantılar ve komplo teorileri içinde boğulmaya başlamasına rağmen, Başkan Lyndon Johnson’ı, ülke tarihinin en kapsamlı istihbarat operasyonlarından birini onaylamaya ikna etmişti.
Operasyon CHAOS adlı bu proje çerçevesinde, 1960 ve 1970’lerin savaş karşıtı, hak ve özgürlüklere odaklanan sivil toplum hareketlerinin destekçileri, devlet tarafından gölge gibi izlenmeye başladı.
CIA, ne yapıp ettiyse, akademisyenler, öğrenciler ve sivil toplum örgütleri arasından, savaş karşıtı tavır alanların, ‘ABD devletinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak’ yolunda bir çalışma içinde olduğuna yönelik hiçbir kanıt ele geçirilemedi.
O zamanlar, maalesef, iletişim imkânları bu denli gelişemediği için, ‘cepten cebe’ mesajlaşmalar ve konuşmalar hallaç pamuğu gibi atılıp kayda geçirilemedi ama telgraf ve mektuplaşmalar, yasadışı biçimde mercek altına alındı.
Operasyon CHAOS’un sürdüğü 1967-1973’te, sekiz bine yakın Amerikan vatandaşı hakkında düzenli olarak dosyalar tutuldu, 300 bin kişi fişlendi. Bin kadar sivil toplum örgütü, ‘sakıncalı’ olarak takibe alındı.
Operasyon CHAOS’a harcanan emek ve para, herhalde SSCB ile olan yakınlaşmanın köklendirilmesine harcansa, Soğuk Savaş 1989’dan çok daha önce tarih olurdu.
ABD devletinin, kendi kendini özeleştiriye, en azından pragmatizm bakımından, tabi tutan rasyanolitesi devreye girdi ve bu istihbarat programı rafa kalktı.
1974’te araştırmacı gazeteci Seymour Hersh, New York Times’da bu operasyonun varlığını kamuoyuna duyuran bir haber yayımladı. ABD Senatosu’nda kurulan bir komisyon, ABD içindeki CIA Faaliyetleri Komisyonu ya da sıkça kullanılan ismiyle Rockefeller Komisyonu, 1976’da konuyla ilgili bir rapor da hazırladı. Raporun üstbaşlığı ise aynen şöyleydi; “İstihbarat Faaliyetleri ve ABD Vatandaşları’nın Hakları”.
Ancak, Komisyon’un araştırmaları, faaliyetleri bir noktada gelip tıkandı. Buna da, tanıdık iki isim, dönemin Beyaz Saray Genel Sekreter Yardımcısı Dick Cheney ve CIA Başkanı George Bush...
Yarına, bir siyasi politika olarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, hukuk devleti kavramının üstünde tepinilmesi ve bedelleri konusuna devam etmek üzere.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap