Kar

  • 28.10.2011 00:00

Van’a hafif hafif kar yağmaya başladı. Beyaz, kristal gözyaşları, enkazı yavaş yavaş örtecek

Orhan Pamuk, Kar romanında, “her kar tanesinin tekilliği”ne, yani “kendine özgü altıgen” yapısına atıfla, “kar taneleriyle insanlar arasında bir ilişki” sezinlemekten bahseder.

Herkesin, bir kar tanesi gibi, kendisine özgü bir haritası var, diye düşünür Kar’ın kahramanı. Ve, “Uzaktan birbirlerine benzeyen insanların aslında ne kadar değişik, tuhaf ve anlaşılmaz” olduğunu da, herkesin kendi kar yıldızı gösterir, diye devam eder..

Van depreminin mağdurlarının duyabildiğimiz kadarıyla hikâyeleri de, Türkiye’de birçok insanın kalbine kar gibi yağdı.

Önceki akşam, 14 televizyon kanalında birden yayınlanan yardım toplama hedefli programda, tuhaf bir his hâkimdi sanki... Bir hatayı tamir çabası var gibiydi, “Biz aslında sizi umursuyoruz” mesajını verme kaygısı...

Örneğin, Somali’ye yönelik yardım kampanyalarında farklı bir yaklaşım vardı; acıyan, acırken de kendini daha üstten, daha alicenap bir şekilde konumlandıran bir tavır...

Van depremi, bize bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterdi. Toplumsal değerlerin yeniden tanımlanacağı kritik bir kavşağa doğru hızla ilerlemekte olduğumuzu ve yaklaşan bu sınava aslında hiç de hazır olmadığımızı hissettirdi.

Yani deprem, kendi sarsıntısının ötesinde toplumsal ölçekte yaşanan değişimlerin, dönüşümlerin, yol ayrımları ve başlangıçların varlığını hissettiğimiz ama tam da somutluğundan emin olamadığımız gerçeklerin ayırdına varmamızı sağladı.

Deprem bölgesi, illaki sadece Kürtlerin yaşadığı bir yer değil. Ama olay, Türkiye genelindeki algıda, Kürt sorunu ile özdeşleşti. Yardım kampanyalarında da, bu nedenle, “tek yürek” vurgusu ön plana çıktı; eksikliği çekilen bir şeyin aşırı derecede vurgulanarak doğrulanması çabasıydı bu.

Öte yandan, bölgesel lider, dünyanın odak noktası bir ülke haline geldiği algısına sahip olduğumuz Türkiye’nin kendi gücüyle, kendi sorunlarıyla imtihanına tanık olduk.

Güç, beraberinde sorumluluk da getirir. Neticede gücü, iyilik veya kötülük, şefkat veya zalimlik için kullanmak mümkün.


Kar
’da yer alan deyişle, “Belki de hikâyemizin kalbine geldik. Başkasının acısını, aşkını anlamak ne kadar mümkündür? Bizden daha derin acılar, yokluklar, eziklikler içinde yaşayanları ne kadar anlayabiliriz? Anlamak eğer kendimizi bizden farklı olanın yerine koyabilmekse dünyanın zenginleri, hâkimleri, kenarlardaki milyarlarca garibanı hiç anlayabildiler mi?”

Bizim hikâyemizin kalbinde, hem Türkiye’nin kendi tarihini, hem dünyanın şu andaki genelini ilgilendiren bir dolu sorun, derin fay kırıkları var.

Doğu-Batı, geleneksel-yeni, güçlü-zayıf dengesi gibi dünyanın derdine yandığı birçok ikilemin alevleri, bu fay hatlarından yükseliyor.

İşte bu fay hatlarının üzerindeki sırat köprüsünde, dersini çalışmayı son güne bırakıp, sonra da uyuyakalmış bir öğrenci gibi hazırlıksız Türkiye siyaseti. Ve bu siyaset, bu toplumun fay uçurumunu atlayıp geçebilmesine de, dibine çakılmasına da sebep olabilecek gücü elinde tutuyor.

Türkiye’de politikacılar, politika üzerine yorum yapanların ezici çoğunluğu, ayrımcılık ne demek, hukuk devleti olmak ne demek, özerklik nedir gibi konuları çok konuşuyor da, ne anlama geldiklerini bilmiyor.

Boş tartışmalarla oyalanılıp, on yıllarca sorunların dallanıp budaklandırılmasının vebali, gene toplumun kendisinin sırtına biniyor. Bir sürü mayının döşeli olduğu bir yola, zifiri karanlıkta itiliveriyoruz adeta.

Daha depremden bir hafta önce, sağduyulu davranmak, çatışmaktan uzak durmak, barışa yönelmek yavaş yavaş infiale neden olabilecek duruşlar haline gelmeye başlıyordu.

Her köşeye asılan bayraklar, sanki bin ayıbı, bin sorunu örtmeye yetecekmiş gibi tepkili bir ruh hali, salgın gibi yayılıyordu ülkenin büyük bir kısmında.

Bundan aylar önce, Van’da gerçekleşen bir sivil toplum örgütleri toplantısında, öngörülmediği halde, İzmir’den katılımcıların da yer alması için önayak olmuştum. Toplantının katılımcıları, aslında aynı şeylerden bahsettikleri ve aynı tezi savundukları halde, müthiş bir gerginlik yaşanmıştı.

Tek bir sözcüğün farklı katılımcılar için farklı anlamlar ifade eden kullanımı bile havada kıvılcımlar uçuşmasına neden oluyordu.

Karşılaştırmalı siyaset bilimi çalışmaları alanının duayeni Giovanni Sartori’nin deyişle, “Kullandığımız kelimelerin mahkûmuyuz, o nedenle sözcüklerimizi seçerken kılı kırk yarmalıyız”.


Aynı dili konuşurken bile anlaşamadığımız bir noktadaysak, farklı dilleri konuşmaktan bu denli çekinmenin sebebi ne?

“Tek yürek” olunduğunun iddia edildiği bu nokta, bir eşik aslında. Bu eşikten sonra yaşanacak her sarsıntı, çarpan etkisiyle gerçekten birleşmeye veya kırılmanın tetikleyicisi olabilir.

Seçtiğimiz sözcüklerin mahkûmuyuz, o yüzden onları iyi seçmeliyiz; hele ki, seçilen her sözcüğün kaderimizi tanımladığı bu kritik dönüm noktasında.


oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums