- 18.04.2016 00:00
Metropoll'un Mart 2016 raporunda, "Dokunulmazlıkların Kaldırılması" başlıklı bir bölüm de var.
Halkın yüzde 43,4'ü, dokunulmazlıkların kaldırılmasının, Kürtlerin politikadan dışlanması anlamına geleceğini düşünüyor. Özellikle de, HDP ve CHP'liler, bu adımın Kürtleri politikadan uzaklaştıracağını düşünüyor. HDP'lilerin yüzde 69,8'i ve CHP'lilerin yüzde 51,7'si bu görüşte. MHP'liler arasında da, bu oran yüzde 44,5.
AKP seçmeni arasındaki baskın görüşse, toplumda hâkim görüşün tam tersine. AKP seçmenleri, dokunulmazlıkların kaldırılmasının, Kürtlerin politikadan dışlanması anlamına gelmeyeceği (yüzde 37,5) ve hatta Kürtleri topluma daha çok entegre edeceğini (yüzde 35,4) düşünüyor.
Kamuoyu genelinde, dokunulmazlıkların kaldırılmasının, Kürt Sorunu'nu büyüteceğini ve PKK cephesinde de güçlenmeden başka sonuç doğurmayacağını düşünenler, toplumun yüzde 43,5'i. Aksini düşünenlerse, yüzde 29,9.
Ve toplumda çoğunluk, dokunulmazlıkların kaldırılmasının, HDP'nin siyaseten zayıflamasına (yüzde 61,9) neden olacağını düşünüyor.
Bu veriler açıkça gösteriyor ki, dokunulmazlıkların kaldırılmasını onaylayan CHP ve MHP'nin, bu adımlarıyla kazanacakları bir seçmen desteği yok. Tersine, önümüzdeki dönemde, dokunulmazlıklar kaldırılır ve PKK güçlenirse, seçmenleri bu iki partiye dönüp, "sizin hatanız" diyerek fatura kesecek. Dokunulmazlıklar konusunda, seçmen kitlesiyle düşünceleri ve siyasi hareket tarzı ayrı düşmeyen iki parti var sadece; AKP ve HDP. Onlar da, iki zıt görüşü temsil ediyorlar.
Ancak, Metropoll verilerine bakınca önemli olan şu; Kamuoyu, belli ki, Meclis'in ağırlıklı çoğunluğu kadar ikna olmuş değil dokunulmazlıkların kaldırılmasının herhangi bir şeye çözüm olacağına... Ve dokunulmazlıkların kaldırılması, toplumu daha da kutuplaştıracak, gerecek.
Neden şimdi gündemde?
Gerçekten de...
"Dokunulmazlıklar" meselesi, Türkiye'nin bu kadar gerçek siyasi sorunu varken, neden ve nasıl bu kadar gündemimize geldi? Meclis, Türkiye'de siyaset üretmek, yani sorun çözmek için yapabileceği onca şey varken, neden birden bire dokunulmazlıklar konusuna kilitlendi?
Şöyle bir gözden geçirelim; 1 Kasım seçimlerinden beri, politikanın odağında ne konular var? Daha doğrusu, siyaseti hangi iki gündem yönlendiriyor?
Başkanlık sistemine geçiş/yeni anayasa meselesi ve Türkiye'nin Güneydoğusundaki askeri operasyonlar/"terör" meselesi...
Bu iki gündem, adeta göbek bağı beraber kesilmiş gibi bir "sembiyoz" veya tam öz Türkçesiyle "ortak yaşarlık" halinde...
Diğer tüm politik konular da, bu iki gündemin ekseninde, bunların uydusu gibi döneniyor.
Meclis, bu iki konuya kilitlenmekten zaten giderek azalan işlevini neredeyse tamamen yitirmiş vaziyette.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla, siyaseten aktif kalmayı başarabilen milletvekillerinin çoğu da, yargı cenderesine girince, hiç çalışamaz olacaklar.
Bu noktada, hangi partinin hangi vekili hakkında neden fezleke hazırlandığına da iyi bir göz gezdirmek lazım...
HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, TBMM'nin fezleke rekortmeni durumunda. Ayrıca, HDP sadece Demirtaş'ın dakika başına artan fezlekeleri nedeniyle değil, hemen tüm vekillerinin de hakkında fezleke düzenlenmiş, hala da düzenlenmekte olmasıyla, en çok "incinebilir" konumda. Eş başkanları Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın yargılanması, mahkûm olması da, HDP'yi lidersiz bırakarak, bu partiye 'darbe hukuku' uygulamaktan başka bir anlama gelmez.
Şu aşamada, HDP'nin fezlekelerinin bir kısmı bile yargı tarafından cezayla karşılık bulursa, Meclis'te fiilen böyle bir parti kalmayacak. Bir de, Metropoll araştırmasının ortaya koyduğu ve kamuoyunun öngördüğü gibi, dokunulmazlıkların kaldırılması HDP'yi siyasi güç olarak da zayıflatırsa, HDP'nin artık barajı aşamaması söz konusu olabilir.
Diğer muhalefet partilerine bakınca da, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla, siyasetten saf dışı edilmek konusunda büyük risk altında olduklarını görüyoruz. Örneğin, fezlekelerin yargıya gitmesiyle ana muhalefet partisi CHP'nin de (lideri dâhil) en aktif kadrolarının yargı eliyle ciddi boyutta maddi yaptırıma mahkûm edilmesi veya hapis cezasına çarptırılması söz konusu olabilir.
Hakkında en çok fezleke bulunan ikinci lider (Demirtaş'tan sonra) ve üçüncü milletvekili olan (Demirtaş ve HDP İstanbul milletvekili Pervin Buldan'ın ardından) Kılıçdaroğlu'nun, ağır yargı ve hatta ceza süreçlerinin bir parçası olması, ana muhalefetin de lidersiz kalması demektir.
Hele ki, fezlekeli vekillerin en azından bir kısmının milletvekilliklerinin düşürüldüğü bir sürece girilirse, hem CHP, hem de HDP'nin tüm işini gücü bırakıp sadece kendi vekillerinin mağduriyetlerine odaklandığı günler başlar.
Bir düşünün ki, bugün gazetecilerinkiler gibi çeşitli hak ve özgürlüklere ilişkin davalar gibi yargı süreçlerini takip eden milletvekilleri, artık kendi davalarının mahkemelerine koşuşturup duruyor hale gelmiş.
Ya MHP? CHP ile HDP'nin "lidersiz" kaldığı ve/veya kendi milletvekillerinin yargı cenderesinden kurtulup kurtulamadığını takip ettikleri ortamda, MHP'nin de geleceği çok parlak değil. MHP, hal-i hazırda baraj tehdidi altında bir parti; bir kere bunu unutmayalım.
Tesadüfe bakınız ki, MHP hakkında en az fezleke olan parti. Ancak bu fezlekeler, doğrudan bugünkü yönetim kadrosuna yönelik. Liderlik rekabetinin iyice arttığı bugünlerde MHP'nin lider kadrosuna "dokunulmaması", siyasi bir arka kapı pazarlığı konusu haline bile gelebilir.
Dokunulmazlıklar kaldırılınca, Kurultay'a gitmeyi reddeden, iç çatışmalara boğulmuş bir MHP, bir yandan da, yönetim kadrosunun fezlekeleri ile uğraşırken sıfırlanır gider; baraja yaklaşamamayı garantiler.
Peki ya iktidar?
Meclis'te, dokunulmazlıkların kaldırılması liderini tehdit etmeyen tek bir parti var; o da AKP. Ayrıca, AKP, temsiliyet oranına göre en az fezlekeye sahip parti. Yaklaşık 20 AKP milletvekilinin 40 kadar fezlekesi var; fezlekelerin 10'u da, Şamil Tayyar'a ait. Ama bir kez HDP ve hatta CHP, fezlekeler yoluyla felç edilince, MHP iyice kriz içine girince; Meclis'te tek başına kalmış bir AKP'nin de, siyasi işlevi kalmaz. Çok da basit bir nedenle; politika biter. Tek başına, muhalefetsiz yapılan şeye, her ne deniyorsa densin, siyaset denemeyeceği kesin.
Son kertede, haklarında fezleke olan 122 milletvekilinin hangisinin "kurban" edileceğine yargı karar verecek. Yargının durumu da ortada! Bu aşırı kutuplaşmış ortamda, dokunulmazlığı kalkan vekillerden, yargı tarafından kime "dokunulursa dokunulsun", bütün siyasetin sıkışacağı, felce uğrayacağı ortada.
Siyaset neden, "dokunulmazlıklar" konusu üzerinden, tüm partileri ve politikacıları ilgilendiren biçimde, toplu intiharı seçiyor?
Neden siyaset, milletvekilleri ve partiler arasındaki sorunları kendi içinde, Meclis çatısı altında çözemiyor da, yargıyı "giyotin" tayin ediyor?
Bu halleriyle, uçuruma koşa koşa giden bir sürüye benziyor politikacılar... Hadi onlar, kendilerini yok edecek uçuruma koşuyorlar da, onları kim, neden uçuruma sürüyor?
KAYNAK: HABERDAR
Yorum Yap