Kokteyl nüfuslar

  • 9.02.2016 00:00

Sulukule’nin, tüm dünyadan gelen tepkilere kulak tıkanarak, büyük ısrarla dümdüz edildiği yıllarda daha, bugünlere geleceğimizin işaretleri vardı.

 

Yıl 2005’ti; Bakanlar Kurulu “Sulukule Kentsel Yenileme Projesini” kabul etti.

 

19 Ekim 2006 tarihinde, “acele kamulaştırma kararı” çıkarıldı.

 

Ne eylemler yapıldı. Dünyanın dört bir yanından tepkiler geldi. İstanbul’da, Sulukule’yi kurtarmak için müthiş bir sivil toplum hareketi oluştu.

 

Ama allem edildi, kallem edildi; “Osmanlı evleri yapılacak” dendi, “İstanbul’un ortasındaki çirkinlik kalkacak” dendi ve bir şekilde, beşyüzden fazla insan yerinden edildi, hayatları ve evleri yok edildi. Bugün, Sulukule’nin tam ortasında, çevresi duvarlarla çevrili bir site var. Ve, bu siteden, kendi yıkılan evlerine karşılık olarak ev alabilecekleri söylenen Romanlar, orada yoklar.

 

Sulukule Romanları, İstanbul’un dört bir yana dağılmış halde. Elbette ki, kendilerine çıkarılan faturayı ödeyemediler ve yeni inşa edilen “Osmanlı konakları” diye adlandırılan sevimsiz apartman dairelerini de satın alamadılar. Nesillerdir oturdukları mahallelerinden kilometrelerce uzaktaki “ucuz toplu konutlar”, yani TOKİ evleri de onların maddiyat olarak boyunu aştı. Zaten, merkezden kopuk bu karecik köşecik apartman dairelerine onlarca kişilik aileler olarak tıkılmak, aynı zamanda tamamen işsiz kalmak, hayatın zehir olması anlamına geliyordu.

 

Evet; daha 2000’lerin ortalarında ne hayatlar yitip gitti....Sırf, çakma bir “Osmanlı konakları” silsilesi, Sulukule’nin bağrında zehirli çiçek gibi açacak diye...

 

Sulukule’nin yıkılan evleri, elbette dört başı mamur durumda değildi. Ama, dünyanın en eski Roman yerleşimlerinden biri olan bu mahallenin, sakinleriyle beraber nasıl kalkınabileceği, güzelleşebileceği ile ilgili, uzmanlarca bir sürü proje oluşturulmuştu. Amerika’dan Avrupa’ya, Sulukule’nin yıkılmaması için ricacı olan, dahası farklı kalkınma-koruyarak dönüştürme projeleri sunanlar öyle çoktu ki...

 

Bu projeler ciddiye alınsa, bugün Türkiye, dünyada Romanlara yönelik ayrımcılığın çemberini kırmış; Roman sorununu çözmüş dünyadaki ilk ülke olarak tarihe geçerdi.

 

Günümüz Sulukule’sinde, Romanlar’dan çok Suriyeliler var.

 

Mahallenin yeni sakinleri başka bir sosyal doku oluşturmuş tabii; artık Sulukule, eski Sulukule değil...Yeni sakinleri de mutlu değiller; konuşup görüştüğünüzde “alışamadıklarını”, köksüz kaldıklarını ifade ediyorlar.

 

Sulukule’de her şeye rağmen kalan Romanlar mutsuz.

 

Yeni gelen Suriyeliler mutsuz.

 

Giden Romanlar mutsuz...

 

Peki, kim mutlu?

 

Evet, Sulukule bir daha asla eski Sulukule olamadı; tadını tuzunu kaybedip, kimseye yar da olmadı.

 

Şimdi, Sur’da cafcaflı laf salataları ile lanse edilen “Güneydoğu’ya Toledo modeli” de, büyük insani dramlara yol açacak.

 

Tıpkı Sulukule gibi, Sur da UNESCO Dünya Kültür Mirası’nın bir parçası olarak, Türkiye’nin en çekici köşelerinden biri olacakken, ruhsuz bir beton yığınına dönüşecek.

 

Çok mu karamsarım? Umutlu olma konusunda, biraz sürekli kocasından dayak yiyip de, “ya yarın belki düzelir, bu sefer söz verdi” diyen çaresiz bir kadına benziyoruz.

 

Allah aşkına, Türkiye’de devlet eliyle gerçekleştirilmiş kaç tane başarılı restorasyon uygulaması örneği gösterebilirsiniz ki umutlu olunsun?

 

Bunu geçtim; mekanları mekan yapan, insanlarıdır. Sur’un üzerine ölüm tozu çöktü artık. Dört ayaklı minare, artık ne yapılsın edilsin, hep “Tahir Elçi’nin öldürüldüğü yer” olarak kalacak. O minarenin dört ayağı, hep Tahir Elçi cinayetinin karanlık ağını anımsatacak. İnsanların, evleri, birikimleri, eşyaları, anıları, hatta kendileri moloz yığını olarak çöplüğe atıldı.

 

Ne umudu Allah aşkına?

 

Gelecek ayan beyan ortada:

 

Sur’un gerçek nüfusu, o yoksunluk ve üzerilerine binen hatıraları acılarıyla, korku ve endişelerle, yeni inşa edilen “Neo-Sur”da yaşayamayacaklar. Yaşayanlar da, alışamayacak; oraya yeni yerleşenler de.

 

Diyarbakır ahalisinde, şu an hayatta olan tüm nesillerde, “evinde sürgün olma” psikolojisi hakim olacak.

 

Dahası, bir de üstüne üstlük sadece Sur değil, Türkiye’nin Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu ve özellikle de, bu Kürt nüfusun siyaseten de şu veya bu şekilde “iktidar dışı” aktif olduğu yerlerde “yık ve inşa et” projesi işleyecek.

 

Hendek-barikat diye diye, en ağır biçimde gerçekleştirilen askeri operasyonlar nedeniyle şimdiden yaklaşık 250 bin kişi şu veya bu şekilde yerinden oldu. Bu tahmini bir sayı tabii; gerçek sayı, ancak bölgedeki bu ölüm-kalım telaşı bitince ortaya çıkacak. Her kişinin dört akrabası bu durumdan etkilense,şimdiden bir miyon kişinin etkilediği bir göç vakası söz konusu.

 

Ya genel olarak Kürt Sorunu’nun acı bilançosu?

 

Bu yazdan beri, 1000’den fazla sivil, 500 kadar güvenlik görevlisi de can verdi; onların da bir dört akrabası etkilense, binlerden bahsediyoruz. PKK tarafından da binler öldürüldüyse, “o terörist” deyip geçilemez ki. Sonuçta onlar da uzaylı değil; hemen hepsi Türkiye vatandaşı.

 

Toplamda onbinlerce yeni Kürt Sorunu travması yaşayan kimse var aramızda. Daha, 1990’lardaki milyonlarca mağduru “iyileştirememişken”...

 

Tarihi yok edince...

 

Suriye’de savaşın yerinden ettiği insanlardan bu ara sık sık şu sözleri duyuyorum: “tarihi olmayanın, geleceği de olmaz”.

 

Sur üzerinden Türkiye’nin Kürtlerine uygulanmak istendi bir “yap-işlet-devret” projesi olarak.

 

Sulukule’de iş makinaları, Sur’da ise tanklar ve ağır silahlarla, bir şekilde tarih yok edildi.

 

Ama, Türkiye olarak geleceği de molozlaştırmış olduk böyle böyle kaza parçalaya, yıka döke...

 

Benim bölgenin geleceğine bakınca gördüğüm, iyice güvenliksizleşen, yer altı tüneller, yer üzeri insansız hava araçları ile kaynayan bir “Vahşi Batı” modeli, herkesin kendi kanunu uyguladığı bir Suriye sınırı...Sınır hattı boyunca, yıkık dökük cepler halinde, devlet hakimiyetinin yittiği noktalar. Diyarbakır ve ötesinde de, yeniden inşa edildikçe nefret objesi haline dönüşüp saldırı hedefi olan Sur gibi rantsal-kentsel alanlar.

 

İnşaat ve güvenlik sektörleri kıskacında kalmış, İslami veya Kürt milliyetçiliği radikalleşmesi şiddetine itilen, eğitimsiz-geleceksiz-idealsiz milyonlarca geç ve çocuk...

 

Oradan oraya itilen kakılan, hayatları çalkalanan, karmakarışık edilen kokteyl nüfusların deney sahası bir ülke...

 

Tüm Türkiye’ye yayılmış irin gibi zehirleyici sorunlar; sürekli güvenlik kaygılarının olduğu, iç savaş ekonomisinin iyice çığrından çıkardığı ekonomik buhranlarla epriyen bir toplum.

 

Kendi kendini, hukuksuzlukla yok etmiş bir devlet...

 

Umarım, bu gidişten dönülür. Umarım, bu kabusların ülkesi olmaktan kurtarır kendini Türkiye.

 

SEZİN ÖNEY / HABERDAR 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums