Kürtlerle Kürtler Arasına “Sıhhi Hat”

  • 15.03.2016 00:00

 Haritaya bakınca bir fay hattı çatırdıyor. Nusaybin’den Yüksekova’ya sınırboyu uzanan hat. Hat üzerindeki noktaları sayalım: Nusaybin, İdil, Cizre, Şemdinli, Yüksekova. Sokağa çıkma yasağı ilan edilip, ”hendek ve barikatların varlığı” gerekçe gösterilerek, sokağa çıkma yasağı ilan edilen ardından da, askeri garnizonlara dönen yerler bunlar.

Sınırboyu dışında da, bölgede, sınıra ve ötesine giden bölgesel can damarlarının geçtiği yerlere hep sokağa çıkma yasakları konuyor; bu can damarları askeri operasyonlarla kesiliyor.

Tabii, en başta da, Diyarbakır’ın tarihi ve sosyal kalbi Sur: bu kalp krize sokarak durduruldu. Diyarbakır demek de, bölgenin kalbi demek. Suriye’ye, Irak’a uzanan kocaman bir hinterlandın merkezi demek... Yani, Sur’u tamamen tahrip eden, Eylül’den beri süren sokağa çıkma yasakları ve askeri operasyonlarla bölgenin kalbi söküldü, çıkarılıp parçalandı adeta.

Bu olan biteni nasıl açıklamak mümkün?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Mart Cuma günü Burdur’daki Toplu Açılış Töreni’nde, “Yeni bir Güneydoğu inşa edeceğiz” diyordu. Aynı gün, İçişleri Bakanı Efkan Ala, “Bertaraf etme faaliyetlerini yürüteceğiz” dedi ve Yüksekova, Nusaybin ve Şırnak merkezinde, operasyonların başlayacağını duyurdu. Aynı gün başka bir haberde,  Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, Silopi-Cizre arasındaki sınır boyuna duvar örülmeye ve üç metre derinliğinde hendekler kazılmaya başlandığı belirtiliyordu. Geçen aylarda, Cizre-Nusaybin arası sınırboyuna zaten duvar örülmüştü.

Yüksekova, tam da bahar arifesinde, tam da Newroz arifesinde büyük operasyonların mekânı olacak; gene 11 Mart günü haberimiz olduğu buraya üzere 80 tanklık sevkiyat yapıldı zira.

Yaklaşık bir hafta sonra, Türkiye’nin bir yanı Newroz’u kutlamaya çalışırken, tansiyon ve şiddetin düzeyi iyice artacağa benzer. Öteki yandan da, devlet erkânı, “Orta Asya bayramı” diyerek, Nevruz’u kutlayacak ve lacivert takım elbiselerle, ateş üzerinden atlanacak; her şey ‘normalmiş’ gibi yapılacak.

Bireyler, kişiler, kurumlar ötesinde...

Devlet aklı, bir proje kurgulamışa benziyor.

Evet; devlet kurumlarının ve iktidardaki politikacıların aralarında her şey süt liman olmayabilir. Ama bu yazdan beri, benim bu yaz “asker-sivil koalisyonu” olarak adlandırdığım bir “takım oyunu” veya belki de daha da doğru nitelemeyle, “silah arkadaşlığı” kuruldu.

Bu ‘ortaklık’ da, belli bir proje üzerine temellenmiş gibi gözüküyor.

Şehir merkezlerine neden güvenlik güçlerinin her kanadı, her birimi en şiddetli biçimde girme gereğini duydu?

Kamuoyunun hep duyduğu sebep, “hendek” ve “barikatlar”. Bir de, Celal Başlangıç’ın Aralık ayındaki üç yazısını anımsayalım. “Hendek ve Barikatları Anlama Rehberi I”  , “Kürtlerin Kentsel Dönüşümü: Hendek Oda, Barikat Sofa” ve “Hendekler, PKK’nin değil AKP’nin Ürünü”. Başlangıç, bu yazılarda, bölgede ne zaman yerel siyaset ile Ankara’nın temsil ettiği merkez siyasetin izdüşümü bir diyalog içine girse, “hendek ve barikat”ın bir kara büyü şeklinde arayı bozduğunu, illa bir faili meçhulün araya girdiğini anlatıyordu.

Düşünün ki-o ‘meşum ve meşhur’ hendekler açılmış... Yerel politikacılar ve yerelde merkezin görevlendirdikleri bir araya gelip bir çözüm buluyorlar...”Hendek ve barikatlar” kapanıyor ve tam da o sırada, “esrarengiz cinayetler” işleniveriyor...

Tesadüf müydü her şey?

Bölgede, sadece güvenlik tedbiri olarak, nizami biçimde sokağa çıkma yasakları ve askeri operasyonlar gerçekleşmiyor.

Bu bölge, çok moda askeri tabirle “temizleniyor”.

Örneğin, Cizre’yi ele alalım...

Cizre’de olan bitene bakarsak, “bir daha asla” bir dönüş olmaması için epey bir şey yapılıyor. Evler yıkılıyor, yıkılmayan evlerde de güvenlik güçlerinin yazdığı tehditkâr, ürkütücü yazılardan tutun evlerin kirletilip tarumar edilmesine son derece sistematik, rencide edici bir tutum özellikle sergileniyor. Operasyonlar başladığından beri, güvenlik güçlerinin ‘gövde gösterisi’ yaptığı duvar yazıları, kent ve ilçe merkezlerinde yüzleri maskeli,  elleri silahlı korku saçar halleri sanki özellikle bölge halkını yaşadıkları yerden soğutup uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Bölgede, büyük bir göç krizi yaşanıyor: henüz boyutlarını tam bilemediğimiz bir kriz bu.

1990’lardaki köy boşaltmalar konusu üzerine çalışmış, yerinden edilerek ‘iç göçmen’ olmak zorunda kalanların durumları, sorunları ile ilgilenen Göç-Der, şiddet sürdüğü için, şu dönemde dikkatlerin sivil toplumda daha çok can kayıpları üzerine yoğunlaştığına dikkat çekiyor. Gerçekten de, daha Cizre’de kaç kişi hayatını kaybetti bilemiyoruz. Göç-Der’in yaşanan iç göçün boyutlarına ilişkin çalışmaları sürüyor, ancak ellerinde bazı veriler var.

Göç-Der’e göre, son aylardaki operasyonlar ve sokağa çıkma yasakların olduğu bölgede 2 milyon 300 bin insan yaşıyor; bu insanların 900 bin kadarı da çatışmalardan doğrudan etkilenmiş durumda. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği’nin verilerine göre, yaklaşık 200 bin kişi operasyon bölgelerinden geçici veya kalıcı olarak göç etmiş. İnsan Hakları Derneği ise, iç göç rakamının 300-400 bine kadar çıkmış olabileceğine işaret ediyor.  İHD’ye göre, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkari, Batman, Muş ve Elazığ’daki, sokağa çıkma bölgelerinde 1 milyon 300 bin kişinin yaklaşık dörtte biri göçmek zorunda kaldı.

Göç ve göçe neden olan bu askeri tablonun ardında, Rojava’da PYD’nin “demokratik özerkliği” bilfiil yaşayan bir ‘devlet yapısı’nın ilk adımlarını atması ve 7 Haziran seçimlerinde de HDP’nin kendi başına barajı geçer hale gelmesinin yarattığı ‘devlet alerjisi’ yatıyora benziyor. Merkez, ağırlığını koyarak “Kürtlerle, Kürtler arasına bir ‘cordon sanitaire’/sıhhi hat” çekmek istiyor gibi gözüküyor.

Cordon sanitaire, tifo gibi salgın hastalıkları kontrol altına almak için oluşturulan ‘karantina’ hattı malum. Birinci Dünya Savaşı’nda, ‘hastalıklı devlet’ kabul edilen Almanya ve Rusya’yı Batı Avrupa’dan ayırmak, izole etme politikası için bu tabir kullanılmıştı.  

Türkiye’de de, “devlet aklı”, bir ‘salgına dönüştüğünü’ düşündüğü kimlik ve siyaseti karantina altına almak için bir sıhhi hat oluşturmaya çalışıyor gibi. “Yık ve yeniden inşa et” politikasının içinde, bölgenin Kürt nüfusunu olabildiğince göç ettirmek, bölgede yaşamaktan yıldırmak; bir nevi tehcir de dâhil mi? Bu bölgede farklı bir demografik yapı mı oluşturulması da plan dâhilinde mi? Akla bu sorular da geliyor...

KAYNAK: HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums