Yol ayrımında bir ülke

  • 5.02.2016 00:00

 İnsan, bir kamuoyu araştırmasını bir solukta okur mu? Valla ben okudum; son sayfasına gelene kadar soluk soluğa hem de. Metropoll’un Şubat ayı “Türkiye’nin Nabzı” raporu, Türkiye’de siyaset ile ilgilenen herkesin ilgisini çekecek, “neyin neden olduğunu ve olabileceğini” anlamasını sağlayacak bir çalışma. Bu ülkenin psikolojisi, kalbi ve zihniyetinin fotoğrafını daha iyi çekebilen bir araştırmaya ben rastlamadım açıkçası-ki, çok kolay övmem.

Siyaset, algıları yönetme sanatı; özellikle de Türkiye’de bu böyle. Politikanın, algıları idare kadar, “sorun çözme” gibi de yetisi olması beklenir. Ama gözüken o ki, Türkiye’de algıları yönetmek yetiyor.

“İç ve dış düşmanlar” gibi, günlük hayatta deneyimlenmeyen, soyut algılardan son derece somut, günlük deneyimlere dayanan ekonomik algılara, var olan ve potansiyel liderlerin siyasi geleceklerinden partilerin şu anki ve gelecekteki olası destek seviyelerine dair her türlü veri, Metropoll’un raporunda mevcut.

Bu yazıda, raporun kendi analizlerini kullanmayacağım: sadece rapordaki verilere bakınca, benim ne düşündüğümü, tamamen kişisel öngörülerimi dile getireceğim. Raporun kendisinin de son derece dikkat çekici yorumları ve vurguları var satır aralarında...

Benim rapordan hareketle, zihnimde canlanan Türkiye siyaseti fotoğrafı şöyle:

-AKP ve Erdoğan, bir numaralı oyun kurucular. Erdoğan da, Metropoll’un yöneticisi Özer Sencar’ın da kendisinin bana ifade etmiş olduğu gibi, AKP’nin hem başlıca kazandıranı, hem de başlıca kaybettireni. Benim rapordaki verilere bakınca açıkça gördüğüm, milliyetçi çizgideki oyların AKP ve dolayısıyla Erdoğan için siyasi geleceği belirleyecek kilidi oluşturduğu. Tabii, Erdoğan’ın politik kariyerinin geleceği demek, Türkiye’nin siyasi geleceği demek. Daha da iddialı bir yorumla, MHP seçmeninin AKP-Erdoğan destekçisi olan veya olabilecek kesiminin oranı, ülkenin kaderini de belirleyebilir.

-Ülkede, AKP seçmeni profili dışında kalanlar, sadece memnuniyetsiz değil, fazlasıyla da tedirgin. “Zarar görme” korkusu, milliyetçiler de dahil oldukça yaygın bir endişe. Benim başka raporlardan verilerden hareketle yapacağım yorum, ne yazık ki, Türkiye’de can ve mal konusunda “endişesizliğin” ancak arkasında ‘silahlı güç’ veya ‘iktidar gücü’ desteği hissedenlere özgü bir lükse dönüşmeye başladığı. Yani, Kürt milliyetçileri ve AKP seçmeni dışında toplumun her kesiminin kendisini korunmasız hissettiği, canı ve malına dair tehditlere yönelik korku ve endişe içinde olduğu.

-AKP seçmeninin kendisi için belirleyici olacak ise, parti içindeki muhalif kanat. Özellikle, Abdullah Gül’ün tavrı, yönelimi sanıldığından çok daha fazla şeyi belirleyebilir. Son dönemde gündeme gelen ‘muhalif’ AKP’liler, şu aşamada iktidar olamazlar belki ama iktidara kimin geleceğini tayin edebilirler. Hatta şöyle söyleyeyim: “Muhalif”, “eski AKP” partisi kurulsa, şu an MHP’ye oranla yüzde 10 barajını aşması, çok daha garanti olur. Kaldı ki, Kürt seçmenin, HDP dışında bir yönelimi olacaksa, bunun yeni bir sağ partiye doğru olması çok muhtemel gözüküyor: Abdullah Gül ve diğer AKP’li aktörler bir yeni parti kursa, Kürtlerden oy alırlar gibi gözüküyor. Tüm bu potansiyel, başkanlık sisteminin kaderinin Bülent Arınç ve Abdullah Gül’ün elinde olduğunu düşündürtüyor insana...

-Herhalükarda, Sağ kanatta yeni bir parti kurulsa veya MHP’de bir lider değişikliği yaşansa, başkanlık sistemi projesi de rafa kalkabilir. Şu an, AKP , MHP’den sağa kaymış durumda. Bu da, zaten bir “endişeli muhafazakarlar” kitlesinin de oluşması anlamına geliyor. AKP seçmeni arasında, “iyi düşünelim de iyi olsun” gibi optimizmini korumak isteyenler var gibi gözüküyor. Bununla beraber, Cumhurbaşkanı Erdoğan, algıları yönetmekte ve yönetilebilecek algıları teşhis konusunda son derece başarılı: onun ‘dış düşmanlar’ söyleminin, öne sürdüğü tehdit algılarının (PYD gibi) toplumda ciddi bir karşılığı var. Fakat, bir yandan da, tüm korkuları ve tehdit algılarına rağmen, demokrasi ve özgürlükler özlemi ağır basan bir toplum var karşımızda. Yani, kısa vadede, AKP’nin sağın sağına kayması, Kasım’daki gücünü korumasına yol açabilir. Fakat, uzun vadede bu kayış, Türkiye’de, Avrupa’da örneklerini gördüğümüz tarzda bir “aşırı sağ” görüşün ideolojik olarak tam teşeküllü biçimde karşımıza çıkmasına da neden olabilir.

-Soldan hiç bahsetmedik: zaten, gelmiş geçmiş tüm araştırmalarda, Türkiye’de Sağ seçmen kitlesinin ağır bastığı açıkça gözleniyor. Daha da, Sağ’a çeken bir ülkede, Sol ne yapabilir? CHP ve HDP’nin, ülkenin kaderinde rol oynama gibi bir hedefleri olacaksa, Sağ-Muhafazakar kesimin oylarına oynamaktan vazgeçmeleri lazım. Zaten iyiden iyiye Sağ’a çeken bir ülkede, ‘Sol’un daha tercih edilebilir bir Sağ’ haline dönüşmesine imkan yok. Ama Sol, “ahlaki ağırlığın adresi”, “siyasetin değerlerini belirleyen kıstasa” dönüşebilir. O zaman da ne mi olur? Milliyetçilik, dışlayıcı değil kapsayıcı olacak biçimde yeniden tanımlanır, demokrasi ve özgürlüklerden yana olan toplumun yarısından fazlası, belirleyici güce dönüşür. Sol da, artık her kim tarafından temsil ediliyorsa, ‘ahlaki liderliğe’ sahip olur.

SEZİN ÖNEY / HABERDAR 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums