Son kum tanesi

  • 10.09.2015 00:00

 İnsanın elinden bir avuç kumun akması gibi olan biten; geleceği görüyorsunuz, olacakları adım adım hissediyorsunuz. Anlatmaya, yazmaya çalışıyorsunuz ve son kertede, çaresiz kalıyorsunuz –çünkü, korkunç bir çark dönüyor ve çark kendi dişlerinin sesi dışında her şeyi boğuyor.

Bu çark, hayatımıza hükmeden biçimiyle medya ve siyasetin çarkı; bu ikili, o kadar ama o kadar kirli ki Türkiye’de, hepimizi zehirliyor, güçsüzleştiriyor, son kertede yok ediyor.

Bu çark, döne döne, 7 Haziran sonrası adım adım bugünlerin zeminini hazırladı.

Seçim sonrası, Türkiye’nin önündeki en önemli mesele, hükümet kurmak değil, siyasetin dengesini bulması; Türkiye’nin demokratikleşmesi için ortak bir çaba içine girilmesiydi. Çarkın medya dişlilerinin, hükümeti illa o partiyle bu parti kursun yönündeki baskısı, sadece eski düzeni pekiştirmeye, betonlaştırmaya yaradı. Bu açıdan, 7 Haziran seçimlerinin sıfırlanması ve bugünlere geliş sürecimizde, basiretsiz siyaset, kadar siyaset mühendisliğinden vazgeçemeyen medyanın da vebali büyük.

Koalisyon oldu olacak” diye, medyanın her zamanki gibi “politik oyun kuruculuk” yapmaya çalıştığı habercilik, daha doğrusu “habersizlik” tarzı, Türkiye kamuoyu üzerinde tam manasıyla sis bombası etkisi yaptı. Asıl meseleyi; tablonun bütününü göremedi Türkiye kamuoyu. Algı ayarları ile pek güzel oynandı.

Türkiye siyasetinin ve toplumunun, hep en hazırlıksız olduğu konu, Kürt Sorusu’na bir cevabımız yoktu. Oysa her ne kadar yanlış temeller üzerine oturtulmuş olsa da, çatışmasızlığı “idareten” de olsa sağlayan müzakere süreci yıkılmış, masası devrilmişti. Müzakere süreci, tamamen siyasi iktidarın insafına, liderliğine dayanan temellere oturtulmuştu; bu temeller, iktidarda güç değişimi depremine dayanaklı biçimde oluşturulmamıştı. Müzakere dışında barış süreci nasıl işleyebilir, kurulan müzakere masası devrilirse yeni masa olarak yerine ne konur diye düşünen veya bu yönde girişimde bulunan yoktu.

Seçim sonrası, Kürt Sorumuz’un ortamı bize yönelttiği sual; günler, aylar, yıllardır kurudukça kuruyan, en ufak kıvılcımda tutuşmaya hazır hâle gelen bir ormanın nasıl yangından korunabileceği sorusuydu.

20 Temmuz’daki Suruç Saldırısı, bugünkü cehennem tablosunu alevlendiren o büyük patlama oldu. Suruç, Türkiye’nin en hassas toplumsal fay hattında, Kürt Sorusu’na dair, tüm güvensizlikler, saklı kinler, gizli nefretler, biriktirilmiş öfkelerin tümünü frensizce açığa çıkaran bir süreci tetikledi.

Urfa’da iki polisin öldürülmesi olayından bugüne kadar olan, Türkiye’de güvenlik güçlerinden PKK üyelerine yüzlerce, belki binlerce insanın hayatlarını kaybettiği savaş ortamında da, Suruç’un acımasızlığının izleri var.

1990’lardaki, 2000’lerdeki çatışmalarda da, büyük hunharlık örnekleri vardı elbette ama bunlar bugün hemen de oluverdiği gibi “rutinleşivermedi”.

Suruç, acaba IŞİD’in bu coğrafyada hepimizin alnına vurduğu bir melanet damgası mı diye düşünmeden edemiyorum. IŞİD’in hukuksuzluğu, hedefine ulaşmak için hiçbir kural ve ilke dinlememesi, gaddarlığı üzerlerimize sindi.

Suruç dönüm noktası öncesi; seçimler, bir demokrasi umudu, bir çıkış imkânıydı –herkes için ve seçim sonrası şiddet döngüsüne bir kez saplanınca, o şiddet girdabına kapılınca da içinden çıkamıyoruz. 20 Temmuz sonrası, işler sarpa sarmadan, daha o girdabın döngüsü şiddetlenmeden, beyhudeliği baştan belli koalisyon tartışmalarını bırakıp, çatışmaları sonlandırmaya odaklanmalıydık.

Şimdi, binlerce insanın canı yanıyor; yakınlarını kaybedenler, saldırıya uğrayanlar, işinden gücünden olanlar, inanılmaz bir nefret söylemi furyası –Kürtler ve Türkiye’nin bağları, beraberliği onarılmaz biçimde zarar görüyor.

Ve hâlâ Kürt Sorusu’nun seçim sonrası sorusuna yönelik cevabımız yok; o müzakere masası, Türkiye’deki siyasi liderliğin sahibi kim olsa, kim iktidarda olsa artık kolay kolay kurulmaz –kurulamaz. Koalisyonlar da bu gerçeği dün de değiştiremezdi, yarın da değiştiremez. Sadece ve sırf müzakere masasına, siyasi iktidarın “yapabilirliğine” dayanarak zaten çözüm olmazdı; bu hatanın bedelini hep beraber ödüyoruz.

Barış süreçlerinde, Bask ve Kuzey İrlanda vakaları Türkiye’ye örnek olarak hep konuşuluyor ama şu nedense gözardı ediliyor; bu iki örnekte de, çok güçlü, çok sesli ve renkli, bağımsız, yani tüm siyasi çizgilere bağı, doğrudan desteği olmayan sivil toplum ve medya sözkonusu idi, hâlâ öyle.

Türkiye’nin çözümü de, önce kutuplaşmanın askerleri olmadığımız gün gerçekten başlayacak.

Ama korkarım, o gün hiç de yakın değil.

İnsanın elinin arasından kayıp düşüveren o kum tanesi, çok ağır, insanın içini yere çakarak düşüyor.

oneysezin@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums