- 16.08.2014 00:00
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” vizyonunun üzerinde, siyasi gündemin tozu dumanı arasında kimse doğru düzgün konuşamadı. Kendi partisi için bile, “Yeni Türkiye”, “Milli Sır” olarak kaldı.
Erdoğan’ın şekillendirmeye çalıştığı yeni sistemi de, “Kemalizm” ve Atatürk dönemi ile karşılaştırmak da doğru değil. Atatürk’ün karşısında, her zaman “İnönü faktörü” vardı. Erdoğan’ın da, aslında Abdullah Gül ile, Atatürk’ün İnönü ile ilişkisini (en azından) andıran bir ortaklığı vardı. Şimdi, Gül’ün açıkça devreden çıkarılmasıyla, böyle bir benzetme yapmak da denk düşmüyor artık. Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya: Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar” kitabındaki, Atatürk’e atfedilen “Çankaya’da rahat ediyorsam, İsmet sayesindedir” sözünü, Erdoğan’ın Gül için sarfetmesini beklemek zor.
Erdoğan’ın nasıl bir sistem şekillendireceğinin üzerine biraz düşünürsek, nasıl bir kadro ile çalışacağının ipuçlarını da bulabiliriz.
Başkanlık sistemi olarak adlandırılan, Erdoğan’ın üzerine, tam bir terzi işi biçilip dikilen bir yapı olacak. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlığın bazı güçlerini içine alacak ve “görünürlük” kazanması için yeni devlet ve hükümet ritüelleri oluşturulacak.
Mesela, Erdoğan’ın her salı olan grup konuşmaları, Türkiye’de “siyaset” olarak adlandırdığımız “şeyin” ta kendisi idi. O konuşmalar, Türkiye’de olan biten her şeyden soyutlanarak, Erdoğan’a odaklanmamızı sağlıyordu. Ülkenin tüm sorunları, gerçek problemleri adeta buharlaşıyor; herşey “Erdoğan” oluyordu.
Salı konuşmalarını, onun gibi yapabilecek kimse yok... Aynı zamanda, o günkü konuşmalar, muhalefet partileriyle Erdoğan arasında bir atışma yüksek gerilim hattı olarak gün, hatta hafta boyu sürüyordu. Şimdi, Erdoğan’ın “Çankaya’dan”, muhalefet ile atışması çok zor. Bunu yapabileceği rutin bir platform yok. Zaten de, bir cumhurbaşkanının, Erdoğan’ın yapageldiği gibi, muhalefete devamlı laf atması, onları sürekli eleştirmesi de, Türkiye siyasi tarihinin “tüm enteresanlıklarına rağmen”, eşine rastlanmamış bir durum.
Gül de, Çankaya’ya çıkarken, “Türkiye’nin dünyadaki yüzü olan, çok seyahat eden ve çok aktif” bir cumhurbaşkanı olacağına işaret etmişti. Gerçekten de, Gül en çok seyahat eden cumhurbaşkanı oldu; fakat, Çankaya’nın da içine gömüldü. Çankaya’da, “geleneğin icadı” olarak nitelenebilecek birtakım törenler (“Atlı Tören Kıtası” oluşturulması gibi) düzenledi; sosyal medyayı “halka yakın lider” portresi çizmek için kullanmaya çalıştı. Aslında, ilginç bir şekilde, Gül ve Erdoğan, “Medvedev ve Putin anlarını” zaten yaşadılar son yıllarda...
Medvedev de, Rusya’da sosyal medyayı ilk ve en yoğun kullanan siyasetçilerdendi; ama tıpkı Gül gibi, o da kendisine “asıl liderin” gölgesinden kurtulup, özerk bir alan açmanın imkânsızlığının farkına vardı. Medvedev’in ilk başlarda, kişisel duruşunu yansıtmak için kullanmaya çalıştığı blog’u, bir süre sonra, resmî haber bültenlerinin yer aldığı bir “rutin” hâle dönüştü.
Gül de, “Eski Türkiye’nin parçası” kalıyor; Erdoğan’ın çizdiği çerçevede... “Eski AK Parti” de..
“Yeni Türkiye’de”, AKP de, en baştan kurulacak; bir anlamda bünyesi sıfırlanacak ve yeni bir imaj, yeni bir hikâye ve tabii, içerikle “yeniden doğacak”.
AKP’nin dönüşeceği “Yeni Türkiye Partisi”ne giden geçiş dönemi, önceden denenmemiş bir tıbbi müdahale gibi. Kırılgan ve riskli.
Yeni Türkiye Partisi’nin, yeni hikâyesinde, genç, hırslı ve gözünü siyasete Erdoğan ile açmış gençler, daha önce siyasette yüzü eskimemişler ön planda olacak.
Orduyla ilişkiler sıkılaşacak ve ordu, sivil komutanın sıkı idaresinde, oyun kuruculardan biri olacak. Aynı şekilde, istihbarata da büyük önem verilecek.
Bu açıdan, “cumhurbaşkanı yardımcılığına” dönüşecek “başbakanlığa” en uygun isim,Hakan Fidan aslında. Çözüm süreci, dış ilişkilere en hâkim kişi. Ve tabii, Erdoğan ile arasında sıkı bir güven ilişkisi var. Ve en önemlisi, Yeni Türkiye Partisi için yeni bir yüz.
oneysezin@hotmail.com
Yorum Yap